Nerden çıktı bu ihtiyarlar?

Kıbrıs sorununda iki liderin ve sözcülerinin açıklamalarıyla yarattıkları toz duman içinden aniden üç ihtiyar çıkınca herkes çok şaşırdı. Kendilerini The Elders olarak isimlendirilen bu ihtiyarlar kimdi? Neden gelip burunlarını işlerimize sokacaktı? Sorunları çözmede bir ağırlıkları var mı? Gibisinden birçok soru soruldu. Hatta onları yerden yere vuranlar bile oldu.

Kıbrıs sorununda iki liderin ve sözcülerinin açıklamalarıyla yarattıkları toz duman içinden aniden üç ihtiyar çıkınca herkes çok şaşırdı. Kendilerini The Elders olarak isimlendirilen bu ihtiyarlar kimdi? Neden gelip burunlarını işlerimize sokacaktı? Sorunları çözmede bir ağırlıkları var mı? Gibisinden birçok soru soruldu. Hatta onları yerden yere vuranlar bile oldu.

Efendim, The Elders 7 erkek 5 kadından oluşan bir grup. Ama bu grubun üyeleri (bizdeki bir kısım çevreler hariç) tüm dünyada büyük saygı gören, emekli politikacılar ve insan hakları savunucuları olarak tanınıyor.
Şu anda grubun lideri konumundaki Desmond Tutu Güney Afrikalı bir siyah. Hayatını ırkçılıkla mücadeleye, yayılmacılığa ve kapitalizmin vahşi kurallarına karşı çıkışına adamış biri. Güney Afrika Anglikan Kilisesi’nin ilk siyah Başpiskoposu, 1984 yılında “Nobel Barış Ödülü”, 2004’te Albert Schweitzer “insanlığa hizmet ödülü” ve 2007’de “Gandi Barış Ödülü” sahibi. AİDS ile mücadelede dünya devi ilaç firmalarına diz çöktürmüş, ufak tefek bir adam. Hani şu ünlü, “Misyonerler ülkemize ilk geldiğinde onların elinde İncil, bizim elimizde toprağımız vardı. Şimdi bizim elimizde İncil, onların elinde toprağımız var” cümlesini söyleyen adam.
Kıbrıs’a gelen bir diğer ihtiyar Jimmy Carter idi. Amerika Birleşik Devletleri'nin 39’uncu başkanı. 1977-1981 yılları arasında başkanlık yaparken, 1977 ve 1979 doruk anlaşmalarının olduğu yıllarda ABD’nin başındaydı. Hani birçok konuda çıkış noktası olarak gösterdiğimiz anlaşmaların perde gerisindeki mimarı.
ABD Başkanları arasında Bill Clinton ile birlikte “en solcu –ABD ölçütlerinde tabi ki-” başkanlardan biri. Bu ihtiyar da başkanlığından sonraki dönemde dünya çapındaki birçok krizde arabuluculuk görevi üstlendi. Bu konudaki katkılarından dolayı 2002 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık bulundu.
Üçüncü ihtiyar Lakhdar Brahimi ise Müslüman Cezayir’in eski Dışişleri Bakanı. Ülkesinin özgürlük mücadelesinin önemli isimlerinden biri olan Brahimi, Birleşmiş Milletler’in Afganistan ve Irak Özel temsilciliğini yürüttü. BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın, barış ve güvenlik konularında danışmanlığını yapan bir isim, henüz ünlü bir barış ödülünün sahibi değil ama ülkesinde ve dünyanın birçok yerinde gönüllere taht kurmuş biri.
İhtiyarlar yaptıkları temaslardan sonra düzenledikleri basın toplantısında, hem Kuzey’de hem de Güney’de bugüne kadar çok az kullanılmış bir frekanstan yayın yaptı. Sorunun hümanizm boyutundan söz ediyorum. Hani çoktandır unutulan, hani bundan bahsedenlerin iki tarafta da “istenmeyen adam ilan edildiği” yaklaşımdan bahsediyorum.

İhtiyarlar adına konuşan Desmond Tutu, “Başarı, insanların tüm istediklerini elde etmesiyle gelmez. Başarı, diğer toplumdaki kardeşlerimize elimizi uzatırsak gelir. Başarı, liderlerin uzlaşmaya hazır olmasıyla ve ‘ya hep, ya hiç’ dememesiyle mümkündür” dedi.
Carter da Tutu’yu tamamlayarak, “halkın da istediği her şeyi elde edemeyeceğini ve karşı tarafın ihtiyaçlarını da anlaması gerektiğini” ekledi.
Brahimi ise konuşmasında, en kritik dönemde BM Misyon Şefi olarak bulunduğu Güney Afrika’da bir mucize yaşadıklarını ve her gün yeni bir mucizenin gerçekleştiğini belirtti.
Brahimi, Kıbrıs’a da “o anın” yaşandığı izlenimi edindikleri için geldiklerini dile getirerek, iki lidere yardımcı olmanın önemini vurguladı.
Desmond Tutu arkadaşları adına yaptığı espride, artık yaşlandıklarına ve Kıbrıs’ta yapılacak barış kutlanmalarına katılabilmek için fazla zamanlarının kalmadığına dikkat çekerek, yarım asırlık sorunun artık uzatılmaması gerektiğini ima etti.



Tabi ki bu laflar uçup gidecek. Biz Kıbrıslılar tipik bir küçük burjuva toplumu alışkanlığıyla ihtiyarların laflarını fast food yer gibi tüketip liderler, sözcüleri ve krizle beslenen kesimlerin çıkardıkları toz bulutları arasında boğulup gideceğiz. Arada arşivi karıştırırken “bu rahmetliler bile barış için çaba harcamıştı” diyeceğiz.

Xxxxxxxxxxxx

MARKETÇİLERİN “İNCE” HESABI

Marketler Birliği’nin geçtiğimiz Cuma günü TAK Ajansı’ndan gelen bir haberi vardı. Bu haberde Güney Kıbrıs’ın, Kuzey’den yüzde 30 daha ucuz olduğuna dair açıklamalarda bulunuyorlardı.
TAK haberinde, “Marketler Birliği’nin bugüne kadar yerel basında* çıkan değişik KKTC ve Güney Kıbrıs market fiyatlarından farklı olarak; Güney ‘en etkili ve en ucuz’ marketi olarak tanımladığı Carrefour’un fiyatlarını baz alarak, aynı ürünlerin aynı marka ve aynı gramajlarda, uyumlu ürünlerden ve halkın temel ihtiyacı olan değişik ürünlerden oluşan ve ‘gerçeği yansıtan’ bir araştırma yaptıklarını kaydetti” deniliyor.
Efendim, araştırma sonuçlarına göre, bire bir aynı marka, aynı gramaj ve aynı cins ürünlerin Careefour’dan alındığında ödenen miktarın 100.06 Euro tuttuğu, bunun 1 Euro’nun 1.85’ten baz alındığında 185 YTL’ye denk geldiği belirtilerek, aynı ürünlerin toplam fiyatının Kuzey Kıbrıs’ta 125 YTL olduğu kaydedildi.
Geçtiğimiz hafta bu hesap yapılsaydı Careefour’a 171 YTL ödenecekti, kur hareketlerine göre bazen 150, bazen 140 ödenecekti.
KKTC’de hangi market baz alınmış bu açıklanmıyor. Ülkedeki tüm marketler mi? Doğrusu böyle bir şey varsa Güney’e gidenler ayıp ediyor yani.
Doların ve diğer dövizlerin YTL’yi duman ettiği bugünlerde mallara getirilen “otomatik kur zamlarından” sonra hala aynı ürünleri 125 YTL’ye alabilir miyiz? Yoksa dün 140, bugün 150, yarın 200 YTL’ye mi alacağız?
Doğrusu merak ettim, başkalarının “gerçeği yansıtmayan” araştırmasında ortaya bir de tablo konuluyordu, marketçiler de kendi listelerini lütfen açıklasın. Hatta madem ki arada bu kadar çok fiyat farkı var, vatandaşı da aydınlatınız ve ülkedeki “yerel(!)” gazetelerin tümüne tam sayfa ilanlar vererek, bu “gerçeği yansıtan” araştırmanızın sonuçlarını açıklayınız. Vatandaş da bilgilensin aydınlansın, Güney ucuz diye yırtınan “yerel gazeteler” de.
Yok eğer ortaya koyacağınız bir listeniz yoksa, boşu boşuna vatandaşın gündemini işgal etmeyiniz. Zaten YTL’nin değer kaybı sizin lehinize çalışıyor. Euro yükseldikçe Güney’deki fiyatlar otomatik olarak pahalanacak, “dövizle ithal” edilen mallara da siz zam yapacaksınız. Yani her iki durumda vatandaş kaybedecek.
Ama siz Marketler Birliği olarak biz dövizlerin artışı konusunda vatandaşa kalkan olacağız, kar marjlarımızı aşağıya çekip, malların fiyatlarının dövizin artış oranıyla at başı gitmesine engel olacağız derseniz. Gelin bu yolu birlikte yürüyelim. Tüm “yerel gazeteler” sizin yanınızda durur. Vatandaş da aynı malı almak için saatlerini kuyruklarda harcamamış olur.


* TAK Ajansı’mız KKTC adı verilen ülkenin resmi yayın organı olmasına rağmen ülkede yayınlanan gazeteler için hala “yerel yayın organı” demeyi sürdürüyor. TAK yetkililerine “bu ülkedekiler yerel basın” ise “ulusal basın” sınıfındaki gazeteler hangileridir, sorusunu sormak görevimiz. Kendimize saygı duymazsak, kimse bize saygı duymaz. Abonelik ücretleriyle ödendiğiniz gazetelere karşı daha duyarlı ve saygılı olmanızı bekleriz.
Bu haber 65 defa okunmuştur

:

:

:

: