Hayattaki birincil görevimiz nefes almak, varlığımızı sürdürmek, kısacası YAŞAMAK… Bun yaparken de bir keşiş gibi hayatın patikalarında sakin ve dikkatli yürümek…
Mutlu yıllar size...
Bütün başlangıçlar güzeldir... Yaşamda pek çok konuda ilkler yaşarız, hem de doğduğumuz andan başlayarak... Bir bebeğin doğduğu andaki ilk ağlaması, birkaç saat sonra dünyaya açılan, ne var ne yok diye bakınan gözlerimiz, ilk agumuz, ilk baba deyişimiz, pirinç tanesi gibi damağımızı yaran ilk dişimiz gibi...
Bence her yeni gelen yılı da bir ilk görmek... Her şeye hevesle yeniden başlamak , umutlu ve mutlu olmak... Geleceğe uzanan, boyumuzdan büyük hayaller kurmak... Yeni projelerle, yeni tasarılarla hayata tutunmak... Yarının bugünden daha iyi olacağına inanmak...
BUGÜN GÜNLERDEN YARIN, BUGÜN GÜNLERDEN UMUT... diyebilmek en önemlisi...
SANA
Bir demet SEVGİ getirdim sana
Umutlarımdan derlenmiş
İnançla yoğrulmuş…
Bir demet DÜŞ getirdim sana
Güzelliklerle
Hayallerle bezenmiş…
Bir demet İNANÇ getirdim sana
Doğruluk, dürüstlük
Hoşgörü dolu…
(Ayşe Tural)
YAŞADIĞIMIZ HER ŞEYE ANLAM YÜKLEYEN BİZİZ...
Dün sabah gökyüzü, benim tanıdığım gökyüzüydü... Gökte parlayan güneş de aynıydı sanki, sadece daha neşeliymiş gibi geldi bana... Yollar aynı yollardı... İnsanlar aynı insanlar...
Bu sabah uyandığımda da hemen her şey aynı... Gökyüzü parçalı bulutlu /yırtıkların arasından güneş her an çıkabilirim, der gibi/ bahçemdeki sabah kuşu da aynı ötüyor... Hani ...yeni bir yıl ya... FARKI NE? diye soruyorum kendime, sizin adınıza da...
Farkı bizim YÜREĞİMİZ:
UMUTLAR taşıyan...
BAŞARILAR isteyen
SEVGİLER, AŞKLAR bekleyen...
SICACIK dostluklar uman yüreğimiz... Öyleyse bize yakışan düşünceler taşıyalım bu yıl da... SEVGİ adına... BARIŞ adına... İNSANLIK adına...
İşiten kulağımız, gören gözümüz, yürüyen ayağımız veeee SEVEN YÜREĞİMİZ hep bizimle olsun...
CAN SIKINTISI
gün
sıcağını eliyor dört bir yana
can sıkıyor bir sinek vızıltısı
itekliyorum zamanı
bir sonraya
boşluk yapış yapış ter
öfke diz boyu...
çanlar çalıverse...
sona erse BEKLEYİŞLER...
Ayşe Tural
İNSAN HER SABAH KENDİSİNİ YENİDEN OKUYABİLMELİ...
Gerçekten bunu yapıp yapamayacağımı bilmiyorum. Doğrusu denemek isterim. ' Tıpkı kapına bırakılmış bir gazeteyi okur gibi, kendine taze ve meraklı gözlerle bakabilmelisin. O zaman hayatındaki her şey asıl derinliğine kavuşur.' (Tuna Kiremitçi)
Belki o zaman kendimizle uğraşmaktan, başkalarının eksiklerini aramaya, kusurlar bulmaya zamanımız kalmaz...
Belki hayatın anlamını çözeriz... Üzüntüleri bir kenara koyarak mutlu yaşamayı becerebiliriz... Küçük şeyleri dert etmemeyi öğrenebiliriz...
Kendimize değer verdikçe başkalarına değer vermeyi öğreniriz... Can sıkıntılarımız olmaz mesela... Kahkaha atarken düşünmeyiz. Aklımıza esince yalınayak sokakta yürüyebiliriz mesela...
HAYATI SICACIK EKMEĞİ KUCAKLAR GİBİ KUCAKLAYABİLİRİZ BELKİ...
NE DERSİNİZ?
ŞÖLEN
bana döndüğün zaman
gökkuşağı mumlarımın
hepsini yakacağım...
dans edecek duygularım
esrik, albenili...
gönlüm
gönlünün pervanesi kesilecek
yansa da kanatları...
dünya yörüngesinden çıkacak...
inan..
o bile şaşkın
o bile bir hoş olacak...
(Ayşe Tural)
DEMİR USTASI...
Bazen gece yarısı uyanışlarım olur, hiç sebepsiz... Saatin dördü ya da beşi... Uykumu almışımdır... Mutfakta gezinir, bir bardak sıcak süt içerim. Sütümü bitirinceye kadar da televizyonu açıp kanalları dolaşırım. Güzel bir konu yakalayınca da GÜNEŞ üstüme doğar...
Gün boyunca abuk subuk programlara yer veren kanallar kültür abidesi kesilir... Klasik müzik konserleri, ödüllü filmle...r, örnek hayatlar, ünlü besteci, yazar, devlet adamlarının yaşamları... Hangisini izleyeceğinizi şaşırırsınız...
Kanalın birinde demir ustası, işini o kadar severek anlatıyordu ki, hayran kalmamak mümkün değildi:
' Siz yerde eğri büğrü bir çivi görseniz, araba tekerleğine batmasın diye alır kenara savurursunuz. Oysa biz onu alır, düzeltir, ona yeniden hayat veririz. Hem 150 yıllık bir hayat... Bir evin merteğinde mi, çatısında mı, kapısında mı işe yarar bilemezsiniz...' diye anlatıyordu.
Ağzım açık, hayran hayran dinledim USTAyı... Şiir gibi konuşuyordu... Bir ÇİVİye yüklediği derin anlam beni çok şaşırttı... Hayattan alınacak daha ne kadar çok ders var değil mi?
SÜRGÜN
aşkımız
bir sürgün
tadı
ölüm gibi
doğum gibi
YAŞAMAK gibi...
zincirin halkalarında zaman
ben sana tutsak
yüreğimden...
( Ayşe Tural)
KİTAPLAR NE İŞE YARAR?
Kitaplar, her yaşta insanın farkındalığını arttırır. Farkına varmak demek, çevremizde, ülkemizde, dünyada ve evrende nelerin olup bittiğini anlamaya çalışmak demektir. Her önümüze konanı sorgulamadan kabul etmemek demektir.…
Sürü zihniyeti ile güdülmemektir. Zahmet edip düşünmek, sorunlara çözümler aramak demektir. Her söylenene, doğru muamelesi yapmayıp, Ahfeş’in geçisi... gibi kafa sallayıp onu kabul etmemektir.
Biliyorum, bu da kim, diyorsunuz. Anlatayım:
Ahfeş, Yunanlı bir filozoftur. Çevresindeki insanlar, her önüne gelenle fikirlerini tartışmak istediği için, ondan bıkarlar. Aslında onu anlamadıkları için ondan kurtulmak isterler. Çözüm bulunur hemen.
Ahfeş için dağın başına bir kulübe yaparlar, yanına da bir keçi verirler. Keçinin sakalına da bir ip bağlarlar. Filozof anlatır, keçi dinler. Zaten keçiler başlarını sürekli sallayan hayvanlardır. Ahfeş, anlattıklarından sonra keçiye, “Öyle değil mi?” diye sorar. Keçi, inadı tutup da kafasını sallamazsa, Ahfeş, sakala bağlı ipi çeker.
Düşünen, sorgulayan birey olabilmek emek ister, araştırma ister, kafa yormayı gerektirir. Çevrenizde olup bitenlere karşı sorumluluk ister. Adam sendecilik ve bananecilik sökmez bu noktada…
Kitaplara yolculuğunuz hiç bitmesin efendim...
KAYIP
Öyle alışmışız ki
Her şeye EVET demeye
HAYIR diyeni görünce
Şaşıp kalıyoruz
AHFEŞ’in keçisini de geçtik çoktan
Boynumuz koptu
kafa sallamaktan…
(Ayşe Tural)
DORİAN GRAY'IN PORTRESİ VE OSCAR WİLDE...
Bir hatırlatma yapalım önce... Eserin konusu şöyle: Yakışıklı Dorian, bir ressama portresini yaptırır. Kendini o kadar beğenir ki Tanrı’dan bir dilek diler. Portre ile kendi yer değiştirecektir. Kendi hiç yaşlanmayacak, hep genç kalacak ama kendinin yerine portresi yaşlanacaktır. Özellikle kötü şeyler yaptıkça çirkinleşecektir. Dileği kabul edilir...
Be...nce bu insanın kendisiyle mükemmel bir YÜZLEŞMESİ dir. Her olaydan sonra Dorian, heyecanla portresine koşar. Her şey istediği gibi olur. Kendinin çirkinliklerini görür tıpkı bir ayna gibi... Çok rahatsız olur. Hatasını anlayınca iyilik yapmaya, daha iyi insan olmaya uğraşır. Ne var ki bunu da bilerek, şartlı yaptığı için kabul görmez... Karşılık beklentisine girdiği için de ;ne yaparsa yapsın dürüstlük sayılmaz...
Keşke bizim de kendimizi gösteren portrelerimiz olsa... Elbette sadece daha iyi olma adına...
Kitabı mutlaka okuyun, seveceksiniz. Yazarın hayatını da internetten öğrenebilirsiniz.Kitaplara yolculuğunuz hep sürsün efendim.
ADI SEVMEKLE BAŞLASIN...
Ne zaman içinde sevgi sözcüğü barındıran bir yazı görsem, bir dizeye rastlasam orada iniveririm yaşamın treninden... Ya da adımlarımı atmaktan vazgeçerim... Bir mola veririm hem de içten bir mola...
“ gülüş bir yanaşımdır öbür kişiye /
birden iki kişiyi dönüştürür bir kişiye /
anılardan kaleler yapıp sığınsa bile/
yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye...”
der, şiirinde Özdemir Asaf...
Ne de güzel söyler... Yalnızlık konusunda üç dizeyle ben de düşüncelerimi şöyle dile getirmişim. Ne zaman karaladığımı bilmiyorum.
“ Ben yalnızlıkları sevmem... /
Ben
yalnızlık olduğunu bilmeyen yalnızlıkları severim...”
Neden mi ? Aslında yalnız bırakılmanın kötü olduğunu ama kendi isteğinizle yalnız kalmanın bir ruh dinginliğine kavuşma isteğinden kaynaklandığını düşünüyorum da ondan...
Mor Zambaklar
Ne zaman mor zambaklar görsem
Hani ortaları sarı sarı
Mis gibi zambaklar...
Bana çocukluğumu hatırlatır
Yemyeşil yaprakları
Gururlu insanlar gibi
Başları dimdik...
Bir sürü tomurcuk ...
Akşam olurken
Başımı döndürür
Yaşamın kokusu gibi...
Ne zaman
Zambakları hatırlasam
Yaşama oradan başlamak isterim...
(Ayşe Tural)
KÜÇÜK ŞEYLER
Küçük diye gözardı ettiğimiz, önemsemediğimiz pek çok şey aslında ne kadar da önemlidir. Özellikle İNSAN söz konusuysa...
Yaşamın içindeki duruşumuzda ayrıntı deyip göz ardı ettiğimiz nice küçük şeyler, bütünün içinde ne kadar da bağlayıcıdır aslında.
Gençler evlenmeye karar verir. Oturacakları ev, eşyalar, köşeye konacak vazo, düğün pastası, davetli listesi... Hatta masa örtüsünün kurdelesinin rengi bile konuşulur...
Hem de inceden inceye tartışılır da nedense çiftlerin evlendikleri zaman birbirlerine nasıl davranacakları, ailelerinin hayatlarına ne kadar karışmalarına izin verecekleri, konuşulmaz. Önemsiz gibi görünen, uyku saatlerinin, yemek alışkanlıklarının uyup uymadığına bakılmaz. Yaşamdan beklentileri tartışılmaz. Fikir ayrılıkları üstünde bile durulmadan o an için -tamam-deyip es geçilir. Nasıl olsa karşılıklı olarak herkes kendi üstünlüğünü kafaya koymuştur. Hele bir evlenilsin, gerisi kendiliğinden hallolur sanılır.
Gençlerimiz evliliği çocuk oyunu, evcilik oyunu gibi algılar. Masallardaki gibi her şey olup bitecek ve sihirli değnek dokunmuş gibi her şey tıkır tıkır yürüyüverecektir...
YAŞAM YOLCULUĞUNUZ
İYİYE
GÜZELE
HUZURA OLSUN EFENDİM…