Kıbrıs'ta ya da Almanya'da yaşayanlar olarak Türkiye'de '14 yaşında bir kıza tecavüz etmek' iddiasıyla kodese tıkılan ve herkesin şaşkın bakışları arasında serbest bırakılan Hüseyin Üzmez gibileri 'bizde yok' diye yanlış bir sevince kapılmayalım. Maalesef hem Kıbrıs'ta hem de Almanya'da ve de kim bilir daha nice başka yerde bir çok 'Hüseyin Üzmez' ortalıkta gezmekte. Daha da kötüsü Hüseyin Üzmez'in aslında 'deli saçması' ama korkarım belli kesimlerin 'haklı adam' diye onaylayıp tüylerimizin diken, diken olmasına neden olan yorumları maalesef 'uluslararası bir dil' gibi. Kıbrıslı, Alman, Fransız, İtalyan, Meksikalı Hüseyin'ler ve katolik, musevi, ortodoks, protestan, müslüman ve ataist Üzmez'ler hepsi aynı kafa yapısına sahipler. 'İnsanın dişi olanına' saygıları insan haklarını ayaklar altına alırcasına 'sıfır'. Cinsel açlıklarını 'tatmin talepleri' toplum için aslında bir 'tehdit'.
Ancak şöyle bir düşünecek olursak 'acaba biz bu Hüseyin Üzmez'lere karşı' ne derece hassasız. Yaşamakta olduğumuz mahallelerde 'yetmişlik dede' diye baktığımız bazı 'Üzmez'lerin' aynı Hüseyin Üzmez'de olduğu gibi sıra dışı 'sapıkça' eğilimlerini ve hatta bizi açıkca şüpheye düşürecek eylemlerini izlerken kayıtsız kalanlarımız bunu vicdanları ile nasıl açıklayabiliyor. Aynı 'kadına ya da çocuğa şiddet olayında' olduğu gibi komşumuz 'eşini ya da çocuğunu' sapıkça döverken 'adamın karısı' ya da 'adamın çocuğu' diye bu insanlık suçuna kayıtsız kalanlar ya da sokakta çocuğuna acımasızca dövenlere aslında geleceğini de 'katledenlere' hangimiz araya girip 'dur, babası ya da annesi de olsan çocuk dövmek suçtur' demiyenler olarak şimdi de '12 yaşındaki kızı bu moruğa veren anne ve babası düşünsün' diyerek bir insanlık suçu işlemiyor muyuz? Oysa o kız çocuklarını ister 'fakirlikten' isterse 'cahillikten' isterse de 'karektersizlikten' dolayı 'moruklara' peşkeş çekenler özünde birer 'cani' konumundalar. Ve bu 'cani' anne ve babaların eline düşmüş çocukların tek umudu aslında komşuları, öğretmenleri, doktorları, mahalle muhtarları, arkadaşlarının anne ve babaları, alış veriş yaptıkları market sahipleri olarak biziz! Bu 'caniliği' gördüğümüzde içimizden geçse de 'şu adileri bir temiz dövelim' diye düşünsek de elbette 'medeni' insanlar olarak hukuk devletinin araçlarını hemen kullanabiliriz. Bu tarz 'Üzmez' gibilerini 'ihbar' etmek istisnai olarak 'onurlu' bir davranıştır. Çünkü bunlar polislik ve hakimlik 'adi suç' kapsamına girmesi gereken ve insanlık onuru ve de insan hakları açısından toplumumuz için 'yüz karası' mahluklardır! Düşünün anne ve babası tarafından yetmişlik bir 'moruğa' belki de 'üç kuruşluk bir alış veriş' için kurban olarak sunulan on yaşındaki kız çoçuğu aslında bizim çocuklarımızın masallarda ürpererek okuduğu 'çok başlı iğrenç canavara teslim edilen genç güzel prenses'ten' faksızdır. Masalda prens ya da kahraman gelir ve prensesi kılıcını çekip, canavarı doğrayarak kurtarır. İşte bizler de gerçek yaşamda 'iğrenç canavarlara' teslim edilen korumasız çocukların 'prensi' ve 'kahramanı' olmak zorundayız. Bizim kılıcımız artık mobil telefonumuz. Sorumluları arayıp durumdan haberdar etmek ve onlar kayıtsız kaldığında hesap sormak için kullanacağımız her 'kontor' bizi 'cennetlik' edecektir.
Korumasız çocuklar ve 'çocuğa ve kadına şiddet' kurbanları eminim her gün onları 'kurtaracak bir prens' beklemekteler ve 'gelmedikçe' yaşam onlar için bir 'cehennem' olmakta. Bir an kendimizi onların yerine koyalım. İşte o an Hüseyin Üzmez gibileri hakkında neler düşündüğümüzü hissettiğimizde bundan böyle yaşamakta olduğumuz çevrede var olan Üzmez'lere bu yaşamı 'zindan' edelim!