Atatürk Kız Meslek Lisesi 1984 mezunları

Hayatı bunun için sevmek lazım….Güne başlarsınız. Size neleri getireceğine ihtimal bile veremezsiniz… Bir mesaj alırsınız, ardından telefonunuz çalar… Kulaklarınıza inanamazsınız…

Hayatı bunun için sevmek lazım….Güne başlarsınız. Size neleri getireceğine ihtimal bile veremezsiniz… Bir mesaj alırsınız, ardından telefonunuz çalar… Kulaklarınıza inanamazsınız…

1981- 82 yılarında hem de bir dönem okuttuğunuz öğrencileriniz sizi aralarında görmek ister… 1984 yılında mezun olmuşlardır. Lise birinci sınıfta tanımışsınızdır. Onların yüreklerinde o kadar derin izleriniz vardır ki! Konuştukça gözleriniz dolar, mutluluk yaşlarıdır elbette…

YILLARIN ÖTESİNDEN…
“32 yıl önce karşılaştık sizinle… Ortaokuldan liseye geçmenin şaşkınlığıyla en sevdiğim ders olan Türkçenin gelişmiş hali edebiyatla da sizin sayenizde tanıştım… Bizlerin şaşkın bakışlarıyla sıralarımızın arasında gezerkenki halinizi hatırlıyorum hep…
Ufak tefek bizim boylardaydınız ve o tatlı yumuşacık sevecen sesinizle bize /aç dimağlara/ bir şeyler öğretmeye çalışıyordunuz… O sesiniz, hareketleriniz etkilemişti beni.
Üstelik hamileydiniz sizi tanıdığımda. Bazen bir şeyi sınıf anlamadığında sesiniz yükselirdi ama asla kızmadınız… Size bir şey olur korkusuyla sizi üzmemeye çalışırdım hep...
Ödevlerimi aksatmazdım hele de kompozisyon ödevimi çok özenerek yazardım; siz beğenin diye… Hiç unutmam bir gün dersi bırakıp bize hayatın gerçeklerinden bahsettiniz. Aslında bunu ara ara hep yapardınız…
Tahtaya bir dünya çizdiniz ve az uzağına bir nokta koydunuz. “ Bu sensin” dediniz noktayı göstererek sınıfa… “ Bu dünya kadar olabilmek için kat edeceğin yolda bilgiye ihtiyacın var…” demiştiniz.

Hiç unutmadım hocam, hep yeni bilgilere açık oldum… Yarı dönem birlikte olabildik ancak ama zihnime ve yüreğime öyle yer ettiniz ki sizi hiç unutmadım… İyi ki sizi tanımışım ve iyi ki sizin gibi değerli bir öğretmenin öğrencisi olma şerefine sahip olmuşum. Sizi seviyorum öğretmenim… Saygılar sunuyorum sevgiyle ellerinizden öpüyorum…” HÜLYA GÜRGUT (TUTAR)

Hayatımın en güzel günü… Yeniden doğmuş gibiyim… 30 yıl öncesine gitmek tarif edilmez bir duygu… İki kızım var: GÜZİDE ve GAMZE… Gönyeli Belediyesinde çalışıyorum… ALSEV BALLI (BENDER)

1983- 84 Atatürk Kız Meslek Lisesi mezunuyum. 30 yıl aradan sonra sınıf arkadaşlarımla buluşmak beni çok heyecanlandırdı. Tarif edilemez bir mutluluk içindeyim.

Bu buluşmayı organize eden tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Evliyim, iki kızım var. Öğretmenimiz AYŞE TURAL’ı sürpriz olarak görmek beni çok duygulandırdı, ellerinden öperim… YEŞİM ŞENKAYALAR (GÖKÇE)

30 yıl sonra arkadaşlarımı buldum. Çok karışık duygular içindeyim… Sadece herkese bakıyorum ve mutluyum… FATMA KOLOZ (LORD)

30 yıl sonra lise arkadaşlarımla buluşmak çok güzel bir duygu… Edebiyat öğretmenimiz AYŞE TURAL’ın da aramıza katılması beni çok sevindirdi.
Şu anda 3 çocuk annesiyim. 2 kızım, 1 oğlum var. Büyük kızım Cerrahpaşa Tıp’ta okuyor. Küçük kızım da okul öncesi öğretmenliği okuyor. Onlarla gurur duyuyorum… GÜREN ERGİDEN (NALCI)


Bugün burada 30 yıl sonra lise arkadaşlarımla buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum. 1 kızım var. / YONCA KANLIADA
“Bu günü anlatmama mümkün değil… Yaşamanız lazım… Arkadaşlarımı gördüğüm zamanki heyecanımı, AYŞE TURAL hocamı karşımda gördüğüm zamanki heyecanımı kesinlikle anlatamam… Neler neler konuştuk, neler hatırladık. Aramızdan ayrılan rahmetlik olan arkadaşımız Dolunay’ı andık. Sohbet ettik. 30 yıl sonra buluşmanın verdiği hasreti biraz olsun giderdik.
Yonca arkadaşımıza ve ona yardım eden diğer arkadaşlarımıza, bizi yıllar sonra bir araya getirdikleri için sonsuz teşekkür ederim.
RENGİN arkadaşımızın ve AYŞE TURAL Hocamızın bugün doğum günü… Eminim ki onlara en büyük hediye bizlerin orada buluşması olmuştur… İnanılmaz mutluyum…” NERMİN BABACAN (TÜCCAROĞLU)
Yılar sonra bir arada olmak çok güzel… / RENGİN ODUNCUGİL (ALTIN)

30 yıl aradan sonra sınıf arkadaşlarım ve özellikle edebiyat öğretmenimiz AYŞE TURAL hocamızın bizlere katılması mutluluğumu ve heyecanımı o kadar daha çoğaltmış ve beni çok mutlu etmiştir.
Ben şu anda 28 yıllık Köy Kadın Kursu Öğretmeni olarak Lefke’de çalışıyorum. 2 kızım var. NURDAN: Matematik Öğretmeni
Laden: Güzelyurt Koleji hazırlık sınıfında… daha nice zamanlarda buluşmak dileğiyle… AYŞEN BORAHAN (ÖZREÇBEROĞLU)
Atatürk Kız Meslek Lisesi 1984 mezunları olarak 30 yıl sonra buluşup görüşebilmek çok heyecan verici oldu… Bilhassa öğretmenimiz Ayşe TURAL Hanımı aramızda görebilmek ayrı bir sevinç ve heyecan yarattı. Çok mutluyum… / NİL ÖZCAN (YAVUZCAN)
“Bugün YONCA’nın sayesinde 30 yıl sonra toplandık. Ben çok mutlu oldum. Çocuklar gibi bize sürpriz olarak Edebiyat Öğretmenimizi de bulup bizimle buluşturdular… Harika bir sürpriz oldu gerçekten…
Aramızda olmayan arkadaşlarımız var. Başka toplantılarımızda onları da aramızda görmek isteriz. Gerçekten beni çok duygulandım.
Ben KANSER HASTALARI YARDIM DERNEĞİ’NDE El Sanatları Öğretmenliği yapıyorum. Evliyim, iki oğlum var… /NAZİFE HACIVELİ (SEZGİN)
30 yıldan sonra lisedeki arkadaşlarımızla ve edebiyat öğretmenimizle buluşmamız beni çok duygulandırdı ve mutlu etti…
Onlarla olmak anlatılmaz bir duygu seli… Şu an duygularımı ifade edecek daha fazla kelime bulamıyorum… İskele Ticaret Lisesinde öğretmenlik yapıyorum… Sevgiyle kalın. En yakın zamanda buluşmak üzere… AYŞEN GAYDE
SEVGİLİ ÇOCUKLARIM…
Bugün ben öğretmeninizdim; siz de Meslek Lisesi’nin Kütüphanesinde beni ışıl ışıl gözleriyle, pırıl pırıl gülümseyişleriyle dinleyen öğrencilerimdiniz… Bu buluşmadan daha güzel bir DOĞUM GÜNÜ olamazdı…
15 MART Cumartesi günü 14.00 ten itibaren benim evimdesiniz, kısmetse… Aramızda olmayan arkadaşlarınıza da haber veriyorsunuz… 15 değil bu kez 3040 oluyoruz… HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUM… İYİ Kİ VARSINIZ… SEVGİYLE KALIN…
BİRAZ DA HAYATIN İÇİNDEN…
SIRF BİRİSİ BİZE İYİ GECELER...

'Sırf birisi bize iyi geceler demediği için, bir türlü geçmeyen gecelerimiz vardır.' demiş PABLO NERUDA

Öyle midir gerçekten? Kesinlikle öyledir... Geceler bizi daha duygusal ve hassas yapan zaman dilimidir çünkü... Sevdiğimiz bir ses, özlediğimiz bir yürek bunu en sıcacık sesiyle söylesin isteriz... Bizim onu düşündüğümüz kadar o da bizi özlesin isteriz... Onu d...üşünerek uykuya dalmak, gülümseyerek başımızı yastığa koymak bizi en güzel rüyalarda dolaştırır da ondan...

Aşkın tanımını soranlara zaman zaman şöyle derim. Uykuya dalmadan önce, en SON düşündüğünüz; gözünüzü açmadan aklınıza İLK düşen her kimse işte o AŞKINIZdır...

Biz KADINLAR kulaklarımızla severiz... Galiba biraz duygu açıyızdır... Durmadan ' Seni seviyorum... seniçoook seviyorum...' ların tekrarını isteriz...

ERKEKLER de gözleriyle sever, derler... Onlar görsel yapıdadırlar çünkü... Gözlerine hitap edeni daha kolay algılayıp severler... Daha mantıksal olduklarından belki... Güzel kadınlardan gözlerini ayıramamaları bundandır, diye düşünüyorum...

Haydi telefona sarılın ve sevdiğinize ' SENİ SEVİYORUM... İYİ GECELER ...' diye fısıldayın...

KÜÇÜK ŞEYLER

her şeyin
küçüğünü severiz
çocukların, çiçeklerin, böceklerin...

her şeyin
büyüğünü severiz
evlerin, arabaların, paraların...

sevgilere
saygılara
dostluklara
kala kala ORTAsı kaldı...

Ayşe TURAL

YÜREĞİMİZİN SESİ...

Yüreğinizin sesini dinlemeyeli çok oldu mu? En son ne zaman o sese kulak verdiniz? Belki de sizler, sık sık onun sesini dinleyen şanslılardansınız... Dilerim öylesinizdir...

Son on yılların sorunu bu... Günlük koşuşmalardan tutun da, içinde yaşadığımız dünyada bize dayatılan lükse, paraya, mevki hırsına ve her konudaki bitmek bilmeyen daha...daha...daha...lara bağımlılığımız; / işte o ses / yüreğimizin sesini duymamıza engel oluyor.

Akşam yatağa yattığımızda, bedenimizin dışına çıkıp tepeden şöyle kendimize bakabilsek keşke... Gördüğümüz manzara, pek de hoşumuza gitmeyecek gibi... Tıpkı deniz hayvanları gibi, kabuğumuza çekilmiş gibi miyiz ne? Kendimizi dış dünyadan soyutluyoruz sanki...

İlişkiler yüzeysel ve küçük hesaplar peşinde koşuluyor. Napolyon’un “ Para... Para... Para...” deyişi gibi durmadan evler, arabalar, paralar... sayıklıyoruz. Eskiden bu kadar para mı vardı, yoksa son model arabalar ve evler mi? Kat kat gökdelenler de...

Birbirimizden gitgide uzaklaştık, yabancılaştık. Bir selamı, ya da tebessümü esirger olduk çevremizden... Eskiden öyle miydi ya... O zaman sanki daha kanaatkardık, paylaşımcıydık ve en önemlisi içten dostluklarımız vardı...

AYŞE TEYZE YAMA NE DEMEK?

Şubat ayının baharı aratmayan günlerinden biri... Bir arkadaşımda kahve içiyoruz. Torunlarından Deniz , elinde soru kağıdıyla yanımıza geliyor. Deniz henüz on yaşında ve beşinci sınıfa gidiyor.

- Ayşe Teyze, YAMA ne demek?

Bizim kuşağın çok iyi bildiği ama şimdiki çocukların hiç rastlamadığı bir olay olmalı... Nasıl anlatabilirim ki ona... Çocukluğumuzda bayramdan bayr...ama alınan elbiselerimizi... Her ailede ağabeyden kalan pantolonların ya da ablanın elbiselerinden küçülenleri kardeşlerin giydiğini... Hatta iyi durumda olanlarının yeğenleri bile büyüttüğünü... Anlatsam o küçücük kafasının içinde neler düşünür acaba?
Dalmışım...

- Yoksa sen de bilmiyor musun? diye soruyor. Hemen toparlanıyorum.
- Denizciğim, şu giydiğim pantolonumu çok seviyorum mesela... Ama dikkatsizlik edip dizini bir yere takıp yırtsam ne yaparım, biliyor musun? Bir deri parçasını şekilli kesip / mesela yıldız şeklinde/ oraya dikerim. Yine giymeye devam ederim. İşte oraya eklediğim parçaya YAMA denir, diyorum. Kafasını sallayıp odasına dönüyor...

Hey gidi günler hey! Her şeyin bol bulamaç olduğu günleri yaşıyoruz da farkında değiliz... Değerini bilmiyoruz... Yine de Allah çocuklarımızı gördüklerinden mahrum etmesin... İyiye alışan zoru bilmez ki!

FARKLISINIZ
güne
merhabalarla başlayın
içiniz kıpır kıpır...
sizsiz oluverin
aydınlık gülüşleriniz
ısıtsın yürekleri...
gözleriniz çakışsın
sevgiler akıtsın...
selamınız saygınız...
insanlık onuruna yakışsın...
çünkü SİZ
FARKLISINIZ...

Ayşe TURAL

DENEYİN BAKALIM...

Bu sabah, henüz gün ağarmadan uyandım. Gece zifiri karanlık sayılır. Ay da yok. Bir yerde okumuştum, gecenin en karanlık olduğu zaman, tam da o an başlarmış gün ağarmaya... Tıpkı hayatımızda yaşadıklarımıza benzer durumlar gibi... Umutlarımızın tam da sona erdiği anda, yeni bir umut, yeni bir güneş giriverir hayatımıza... “ Sakın, umudunu kaybetme!” dercesine...

Hani başına ...ne geldiği değil de senin o gelene gösterdiğin tepkidir, cevaptır yaşamın bütünü, denir ya aynen öyle... Yaşamdaki her olaya, onu gözde büyütmeden çözülmesi gereken bir problem gibi bakmayı bilmek belki de... O zaman yollar arıyorsunuz çözmek için düğümü. Matematiksel problemlere dönüştürdünüz mü, çözüm yolları da üretiliyor ardından...

Hani iki kere ikinin dört ettiğini bilirsiniz... Sonucu değiştirmeyi kafanıza koymuşsanız, o zaman sayılardan birini değiştirmeniz gerekir.

Olay ya da bir durumda da taraflardan birinde değişiklik yapmak zorundasınız. Ya siz ya da karşınızdaki... Deneyin bakalım ama bilin ki gücünüz kendinizi değiştirmeye yetebilir ancak..

KARŞIMIZDAKİNİ ANLAYABİLMEK...

Başkalarına akıl verirken, anlayışlı olmanın önemini vurgularız... EMPATİ yapmanın önemine değiniriz. Değiniriz de kendimiz ne kadar empati yapabiliyoruz ki... Bunun sanıldığı kadar kolay olmadığını düşünüyorum ben...

Benzer olaylar ve durumlar karşısında BEN:
ne düşünürdüm?
ne söylerdim?
ne yapardım?

diye kendimize soru sormak ve cevaplar verebilmektir... Karşımızdakinin sıkıntılarını anlamak, kendimizi onun yerine koyup endişelerine ortak olmak, üzüntüsünü ya da sevincini hissedebilmek...

Atalarımızın dediği gibi iğneyi kendimize bir batırabilsek Hanya'yı Konya'yı anlayacağız ama... Aması var... En azından anlamaya çalışmak da bir adımdır diye düşünüyorum... Hoşça kalın efendim...

HAKLISIN
“Haklısın” diyebilmek büyüklüktür, erdemdir... Çok güçlü özel kişiliklerde bile olmayabilir... Çok sevgili Ayşe Tural hocamın dün geceki 'empati' ile ilgili değerli yazısının sonucudur... Keşke hepimiz suçlamalar yerine empati yapmayı öğrensek... Haklısın dilimize takılıp kalsa hep…
ŞÖHRET POLAT

KİMİNLE BİRLİKTEYSEK...

Okuduklarımdan ve hayattan öğrendiklerimden yola çıkarak şöyle düşünüyorum:

Yaşam ve ilişkiler alabildiğine karmaşık ya da olabildiğince yalın... Aslında onu karmaşıklaştıran yine biziz, diye düşünenlerdenim ben...

Hayatımıza kıyısından köşesinden adım atan ya da balıklama dalıverenler bizi serseme çeviriyor... Farkına varıncaya kadar atı alan Üsküdar'ı geçmiş oluyor... ...Yani olanlar oluyor... O, bizi değiştiriyor...

Yakınmıyorum, sadece gözünüzü açmak istiyorum. Hayatımıza kim girerse o, bizi derinden etkiliyor, çarpılıyoruz yani... En babayiğitlerimiz bile kendi payına düşeni alıyor...

O kişiye göre şekilleniyoruz... Özelliklerimiz çoğalıyor. Karşımızdaki zeki, esprili ya da şakacıysa o yönümüz gelişiyor... Başarılı, hırslı ve mantıklıysa onun gibi düşünmeye başlıyoruz...

Karşımızdakiyle dans ederken (hayatı paylaşırken) adımlarımız ona uyuyor... Uyumlu dans etmenin kuralı da bu olsa gerek değil mi?
Bu haber 2990 defa okunmuştur

:

:

:

: