1988 yılının sonu ya da 1989 yılının başında Bonn'da tanıştık. O sıralarda ben federal mecliste temsil edilen bir Alman partisinin Türkiye kökenli ilk yönetim kurulu üyesi seçilmiş vaziyette koşturmaktaydım. Cem ile Bonn'da parti toplantı merkezi olarak kullanılan Haus Wittgenstein villasında karşılaştığımızda ikimiz de çok gençtik. Uzun yıllar süren çok derin bir arkadaşlık dönemimiz başladı. Cem, Almanya'da doğmuş ve dünyayı doğduğu diyardan yorumlayan bir genç ve ben de 12 Eylül anti-demokratik döneminin 'yalan iftiralarıyla' boğuştuğundan Türkiye'ye gidemeyen bir 'cunta karşıtıydım'. Birbirimize hep destek olduk. Aramızda hiç 'diğerini kıskanmak' diye bir duygu yaşanmadı. Dünyayı bizim gibi gören bir avuç Türkiyeli ile (bu grup hala birarada) yola çıktık. İlk kurduğumuz 'Yeşiller bei den Grünen' isimli insiyatifi o dönemde polislerin üniforması yeşil olduğu için 'Yeşiller üyesi polisler' insiyatifi sandıkları için adımızı 'Yeni Yerliler' olarak değiştirdik. O yılların aktif ekibi hala Cem'in yanındadır ve benim iyi dostlarımdır. Çoğu kariyer yaptı. Kuzey Kıbrıs zirvelerinin de iskeletini oluşturdular.Oğullarım küçükken Dominik sabahleyin ranzanın üstünden 'Cem Ağabeyin' uyanıp aşağı inmesine şaşırmazdı. Cumartesi Günü artık askerliğini yapıp üniversiteli olmuş Oliver çoşkuyla Cem'in seçimini izliyordu.
Neler yaşamadık ki? Doğum günleri partileri, bol karşılıklı işletmelerle güldürdüğümüz dostlarımız, Cem'in iki Alman korumayla uçağın kapısında beni beklediği Türkiye'ye ilk ayak basışım, Hessen'de saldırıya uğrayıp kalamadığım bir hafta Cem'in evinde saklanmam, erkeklere özgü sevgililer yumağı içinde yaşananlar ve daha nice güzel anı. Buna karşın çok zor günler. Özellikle Hürriyet Gazetesi'nin uzun bir dönem Avrupa Baskıları yönetiminde olan ve gariptir tüm şikayetlere rağmen Almanya'yı terk ettirilmesi uzun süren 'kafatasçı' bir yöneticinin unutulmaz 'iğrenç saldırıları'. Bazıları bugün hatırlamak istemeyebilir ama Hürriyet'te 'Cem'e çocukluğunda bir Türk'ün tecavüz ettiği ve onun Türk düşmanı olduğu' tarzda çirkin haberleri çok okuduk. Ya da hiç bir gazeteye sokulmayacak 'Türk düşmanı Ozan Ceyhun Türk kadından iki çocuk aldırıp, Almanla iki tane yaptı' tarzı sahte okur mektupları. O dönemde Hürriyet gibi bir gazeteyi 'hasta ideolojik kafası doğrultusunda' istismar eden bir 'kafatasçı' nedeniyle çok düşmanımız oldu. Ne zamanki Hürriyet adına yaraşır bir şekilde bu sorunu kökünden çözdü, bizim de düşman sayımız azaldı.
Ünlü sağcı bir lider bir gün bana 'örgütümüzde herkese sizin ikinizi örnek gösteriyoruz. Birbirinizle olan dayanışmanız bizimkilere ders olsun istiyorum.' diyerek şaşırtmıştı beni. Adını bilseniz siz de şaşırırdınız.
Yollarımız ayrılırken bir karar vermem gerekiyordu. Herkes Cem ile benim dostluğumuzu biliyordu. Düşündüm. Yolumu ayırmadan önce 'Cem'e ben seninle bir yıl önce konuştuğum gibi isteğin üzerine bir yıl daha direndim ama bu parti ile ben artık aynı yolda değiliz bu nedenle ayrılıyorum.' deseydim iki seçeneği vardı. Ya beni 'satmak' zorundaydı ve 'dikkat Ozan gidiyor' diye parti yönetimini uyarmak durumunda kalacaktı. Ya da dostunun bu açıklamasını kendisine tutacak ama ardından 'suçlanacaktı'. Karar verdim. Onu bilgilendirmeyecektim. Her iki durumda da dostluğumuz 'olacakları' yaşamamalıydı. Ona haber vermeden partiden ayrılmak 'onun habersiz kaldığı için suçlanmasına neden olmayacaktı. Öyle de yaptım. Dost kaldık. Ama yollar bir kez ayrılmıştı. Ardından o talihsiz bir 'mil' olayı yaşadı. Sanırım o olayda gerçek dostlarını tanıma olanağı buldu. O olayın ardından Berlin'de kutladığımız doğum günü bunun kanıtıydı. Bugünden itibaren doğum günlerinin 'yağcıları' çok olacaktır. Bunu o da biliyor.
Şimdi eski 'kavga' arkadaşımın ve bugünkü 'dostumun' Almanya'da yoluna çıkarılan tüm engellere rağmen Yeşiller Eş Başkanı olması beni öyle mutlu ettiki dile getirmem imkansız! 769 delegenin 617'si onu seçti. 107'si karşı ve 46'sı çekimser oy kullandı. Aldığı destek % 79. Diğer eş başkana % 82.7'yi uygun görmüşler. Almanya'da bir 'Obama' imkansız. Ama buna rağmen Cem tüm 'göçmenlere ve melezlere' Almanya'nın da sınırlarının zorlanabileceğini gösterdi. Yeşiller'de bunu mümkün kıldı. Gelecek seçimlerde SPD için koşturacak olan ben itiraf ediyorum, 'Türk seçmenlerin oylarını 'Cem Başkan'ın' partisine değil de hala federal yönetim kurulunda 'bir Türkçe ismin' bile olmadığı sosyal demokrat partiye vermelerini 'hangi vaadle' mümkün kılacağız' şu anda bilmiyorum.
Artık Almanya'da da Türkiyelilerin bir 'Başkan'ı' var. Yeni bir dönem başladı. Cem'e helal olsun!