Biraz da yüreğinize dokunuversem…

Günaydınlar!

Günaydınlar!
Güneşle, kuşlarla, böceklerle ve en önemlisi sevgi dolu yüreğinizle YAŞAMAYA hazır mısınız?
DUY
Yaşamın şarkısı çoktan başladı...
YÜREĞİME DOKUN

bu gece
bütün yıldızlarınla gel
ışıklandır dünyamı
şiirime dokun
çiçeklensin dallarım...

sen orada
evrenin varoluşundan beri
senin olan yerdesin...
elin tenime dokundu
ışıklandı çiçeklenmelerim...

yüreğime dokunursan
filize duracak akasyalar
kararan yıldızlarıma
ışığını verecek ay...

dinle bak
sevdamız
kök salıyor
senin ağzın ışık bitkisi
şarkımsa köklerinde dolanır...

(Ayşe TURAL)
KEDİLERİN BIYIKLARI...

Şimdi kedilerin bıyıklarıyla ne alıp veremediğiniz var, diye düşünebilirsiniz.Geçen akşam Oktay Akbal'ın SENİN ADIN AŞK kitabına göz atıyordum. ( Bilirsiniz önceden okuduğum kitapları döne döne okuyup hatırlamak gibi vazgeçemediğim bir alışkanlığım var.)

İşte o kitapta, bir anısında yazar, kedilerin dar bir yerden geçerken bıyıklarıyla ölçtüğünü, bıyıkları geçerse vücudunun da oradan geçebileceğini anladığı yazıyordu...

Aranızda bunu bilenler mutlaka vardır, belki ben de öğrenmiştim ve unuttum... Yine de çok ilginç geldi. Hayata bakıyorum da bazı kendini bilmezler KEDİ KADAR BİLE olamıyorlar ve hadlerini bilmiyorlar diye düşünmeden edemiyorum...
ANSIZIN

bir gün
ansızın çıkıverdin karşıma
geçmişin bohçasıyla...
inan
sana 'GİT' diyemedim
kucağında
solgun güller gibiydi anılar...
sana git diyemedim
' KAL' da diyemezdim...

(Ayşe TURAL)

“Zaman tıpkı nazlı bir gelin gibi eteğini sürüyerek geçiyor yanımdan... Kuş cıvıltıları... Çiçek kokularıyla...
GÜN YARILANDI...

Gününüz nasıl gidiyor?
Günle ilgili düşüncelerinizin kaçta kaçını gerçekleştirdiniz?
Eminim çoğu yapılmıştır.
O zaman arkanıza yaslanın ve kendinize kocaman bir AFERİN deyin...
Bunu hak ettiniz.

Yapamadıklarınız içinse üzülmeyin. Yarın ve yarınlar ne güne duruyor.Zamanla yarışamazsınız. O hepimizden hızlıdır. Bu bilinçle en çalışkan, programlı ama MUTLU bireyler olunur.

Elbette iş yaşamınıza gösterdiğinizi bilinçli tavrı, aile ve ÖZEL yaşamınızda da sergilerseniz; işte o zaman gerçek anlamda mutluluğu ve huzuru yakalarsınız...

Gününüzün geri kalanı da verimli geçsin ve o güzel ruhunuz aydınlık olsun...
HUZUR
yavaşça ağaran gün
guguk kuşu
güne merhabasında...
şırıldayan su saydamlığında
duygular...
yüzümü okşayan
rüzgarın eli...
gülümsüyor ruhum
huzurun kucağında...

Ayşe TURAL

ŞU ARALAR BENİ HİÇ YALNIZ BIRAKMIYORSUNUZ...

Özdemir Asaf ' Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz' demiş ya aynen öyle... Günün her saati kapımı çalan gönül dostlarım, arkadaşlarım var. Bu sayfalarda düşüncelerini benimle paylaşan sizler varsınız ve ben hiiiiç YALNIZ DEĞİLİM....

Bir yandan da bol bol okuma fırsatım oluyor. Dostlarım ellerinde sadece çiçekler ve hediyelerle değil, kitaplarla da geliyorlar. Pervinciğim, Susanna Tamaro'nun ' Her Melek Korkunçtur' kitabını getirmiş. Adı itici, oysa kitap yazarın otobiyografisini anlatıyor, yani hayatını... Çok sevdiğim yazarlardandır.

Derler ki hiç kimse kendi hayatını olduğu gibi/ tarafsız/ anlatamaz. Galiba doğrudur... Kendimizden bile sakladığımız yanlarımız ve düşüncelerimiz vardır da ondan... Olsun önemli olan kendimizle barışık olmamız değil mi? Hatalarımızla, kusurlarımızla O biziz...
AYDINLIK BİR HAZİRAN SABAHINDA
YENİLERSE UMUTLARI ZAMAN...
İŞTE O ZAMAN
GEL
KAPIMI ÇAL...
(Ayşe TURAL)
GÜNÜNÜZ GÜZEL GEÇSİN
Şimdi, hemen arkanıza yaslanıp derin bir nefes alın... gözlerinizi de bir an için kapatın... güneş yüzünüzde gezinsin... varsınız... yaşıyorsunuz...şükredin...

Sonra, gününüzün güzel geçeceğini/ yüreğinizden gelen inançla/ mırıldanın...

Gülümseyerek açın gözlerinizi... göz göze geldiğiniz ilk kişiye, içtenlikle, gülümseyerek ' MERHABA...' deyin... hatta hatır sorun...

Olumsuz düşüncelerinizi kafanızdan kovun... Elbette tedirgin olduğunuz konular ve durumlar olabilir. Yeni çözümler üretin... farklı pencerelerden bakın... Yine de siz aksilikler olmayacakmış gibi düşünün... Olursa da dünyanın sonu değil, unutmayın...

İyimser olmak en büyük kazançtır ve siz güne 1-0 önde başlamış olursunuz...

Haydi güne GÜLÜMSEYİN...
Hayatınızın ve gününüzün kahramanı sizsiniz...
sadece SİZ...
Sizi çok seviyorum…
ARA SIRA BİRİLERİ BİR YERLERE GİTMELİ...

Yanınızdaki bir yerlere gittiği zaman, gülüşleriniz eksilir...
Bakışlarınız donuklaşır, farkına varmasanız da...
Hayat ışığınız sönükleşir sanki...
Yaşama amacınız azalır az biraz...
Canınız bir şey yapmak istemez her nedense...
Keyfiniz kaçar...
Neye elinizi uzatsanız, vazgeçersiniz...
Suyun bile eski tadı yoktur sanki...
Bir yanınız boştur, alabildiğine...
Dengeniz bozulur...

O GELİNCE TAMAMLANIRSINIZ...
Cümle dertleriniz biter...
Dünyanız aydınlanır...
Ağzınızın tadı yerine gelir..
Gülümserken gözleriniz aydınlanır...
Yüreğiniz ısınır sevgiden...

Yine de
ara sıra birileri
bir yerlere gitmeli,
derim...

Ayşe TURAL
YAZI / YORUM...

Bazen durup düşünüyorum... Neden yazıyorum? Bilmiyorum gerçekten... Sizler için mi, kendim için mi? Yoksa sadece yazmaya alıştığım, yazmadan duramadığım için mi? Olabilir...

Düşünün ki yazmayı öğrendiğim günden, elim kalem tuttuğu zamandan beri yazıyorum... Böyle düşündüğüm zaman ben bile kendime şaşıyorum. Hiç mi bıkmadım, hiç mi yorulmadım?

Yazmak eylemi, benim için yemek yemek, su içmek gibi son derece doğal ve yapılması gereken bir eylem... Yazmadığım zaman bir eksiklik hissediyorum, bir boşluk adeta...

Hani durmadan kitap okuyorum ya... Onları okurken bile orasına burasına düşüncelerimi karalıyorum... şiirler yazıyorum... Sonra diyorum ki: Benden sonra kimlerin eline geçecek ve okurken benim duygu ve düşüncelerim üstüne kafa yoracaklar mı acaba?

İşte tam bunları düşünürken gülümsüyorum... Elbette... Ben kimim diye merak edecekler... tanımak isteyecekler... Ne kadar güzel... Kendimi öyle şanslı ve mutlu hissediyorum ki!
SEVDAM

canımın
morcivert suyunda
erir mi sana sevdam
hem de dalga dalga
yapmacıksız...

Ayşe TURAL

HİÇ BAŞKASININ YERİNE UTANDIĞINIZ OLDU MU?
Yıllar önce evime çok beğenerek, iki sandalye ve bir masadan oluşan, üstü pembe güllerle süslü ferforje bir takım almıştım... Evime gelenler bilir. Belle Jardinier/ Fransız bir bahçe takımı...
Neyse birkaç ay önce, sandalyelerin birinde demirin kırılmaya yüz tuttuğunu göründe demirci- tesisatçı ustaya verdim. İki- üç güne yapar balkona bırakırım dedi...
Aradan gerçekten galiba üç ay geçti. Biraz önce son defa diyerek telefon ettim.
- Usta, artık sana ALO demeye ben utanıyorum... Lütfen sandalyemi o haliyle getir ver...
Söylediklerimi doğru anlayıp anlamadığından kuşkum var... Düşünün birisi sizin SÖZÜNÜZDE DURMAMANIZDAN UTANÇ DUYUYOR... ne ağır bir yüktür bu...
Bekliyorum... bakalım nasıl gelecek?
Düşünüyorum: Bir işiniz, mesleğiniz var... Ondan karnınız doyuyor... Dört elle işinize sarılmak, aldığınız işi gerçek anlamda tamamlamak gibi bir sorumluluğunuz var. Üstelik müşteriniz sizin en iyi/ ya da kötü reklamcınızdır... kısacası velinimetinizdir...
Eskiden böyle örneklere daha az rastlıyorduk gibime geliyor... yanılıyor muyum?
UMUT

umutlar
salkım saçak
söğüt dalında...
saçlarımı yıkasam mı
gönlünün ırmağında...

(Ayşe TURAL)

YAŞAMIN ÖĞRETİSİ
Bazen gün tersten başlar. Neyse ki hep öyle gitmez. Sabah uyanıyorum. Sağlam bir kahvaltıdan sonra, Dereboyu’ndaki kafelerden birinde beni bekleyen Gizem’e uğruyorum. O, İzmir’de okuyor ve bana arkadaşımdan kitaplar getirmiş. Ben de ona dergi ve kitaplardan oluşan bir paket uzatıyorum. Gençlerle sohbetten her zaman keyif almışımdır. Yine de erken kalkıyorum. Akşam arabamın motor ikaz ışığı yandı, ne var diye makiniste götüreceğim. Bu konularda titizimdir. İnsan yapısı demir yığınına çok güvenmiyorum. Hayatım benim için çok önemli... Bir başka Ayşe Tural yok... Olmayacak da. Ben kıymetliyim hem de çoook...
Derken makinistim Eray’ın dükkanı önündeyim. Telefon eder etmez geliyor. En doğrusu bilgisayarlı kontrolü yapılmalı, Oşan’da bu yapılıyor diyor. Alişan, kolejden, benim eski öğrencilerimdendir. Ne zaman görse saygısıyla, sevgisiyle, gülen yüzüyle hemen yanıma gelir. En çok hoşlandığım sözü : ““Hocam, sizin için yapabileceğim bir şey var mı?...” diye sormasıdır... Allahım ne kadar inanılmaz bir sorudur bu... İçim titrer...
Son derece yardımseverdirler, hem de ailecek... Baba Osman Bey, kardeş Ömer... İşitme Engelli çocuklarım için her zaman yardıma hazırdırlar. Bugüne dek asla beni eli boş çevirmediler. Güzel insan olmak bence böyle bir şey... İnsan olmanın onuruyla davranmak... Sonuçta bir gün, bize ait her ne varsa bırakıp gideceğimiz gerçeğini zaman zaman da olsa hatırlamak... Hepimiz, dünyaya geldiğimiz gibi gideriz... Çırılçıplak... Başlangıç ve son birbirinin aynı... Ne eksik, ne fazla... Götürülenler sevgiler, saygılar, alınan gönüller, edilen hayır-dualar...
Alişan’ı göreceğim için mutluyum. Yolda arıyorum, bekliyorum, diyor sevinçle. Kapılardan karşılanıyorum. Çocuğum, her zaman öyle içten davranır ki! Kızları Bahar ve Deniz’e Tanrı uzun ömürler versin. Giren çıkan hayli kalabalık... Hemen arabam bakıma alınıyor. Biraz bekletiliyorum. Bu arada kızların cep telefonundaki fotoğraflarına bakıyoruz. Ufaklık babaya daha çok benziyor sanki... Babanın gözlerinin içi parlıyor...
Anlaşılan o ki, arabamı bugün onlara bırakmam gerekecek. Derken otuzlu yaşlarda bir hanım giriyor içeri, elinde dosyalarla... Çok üzgün görünüyor. Kaza yapmış olmalı diyorum. Bir ara kayboluyor. Odadaki herkes bir yerlere dağılıyor. Yalnızım... Önümdeki masadan bir kağıt çekip karalamaya başlıyorum. Biraz şiir biraz resim gibi şeyler...
Dalmışım... İçeri biri giriyor. Başımı kaldırıyorum. Karşıdaki sandalyeye oturuyor aynı genç kadın... Dudakları titriyor, gözyaşları birbiri ardına yuvarlanıyor. Biraz bekliyorum. Görmemiş gibi yapıyorum... Ne bir ses ne de bir hıçkırık... Parmaklarıyla silmeye uğraşırken yenileri ekleniyor bu sele... Pencereden dışarı bakarak sessizce ağlamayı sürdürüyor. İçim dayanmıyor. Ağlamayın, diyorum ne olur ağlamayın... Ağladığınız her neyse, yarın boşuna ağlamışım diyeceksiniz, inanın bana... Başka neler söyleyebilirim ki, çaresizim... Ayağa kalkıyorum, yanına yaklaşıp sarılıyorum. Daha çok gençsiniz, bunlar geçecek...
Onu yalnız bırakmalıyım. Dışarı çıkıyorum. Beni almaya gelen arkadaşımın arabasına biniyorum. Daha beş- on dakika önce onunla neşe içinde konuşan ben, üzgünüm... Nuriye Hanım, şaşırıyor. Bir şey mi oldu, diye soruyor... Kısaca genç bir kadının içerde ağladığını ve çaresizliğimi anlatıyorum...
Aklım içerde kalıyor.... Böyle bir durumda eliniz kolunuz bağlı... Teselli sözcükleri bile gelmiyor aklınıza... Kendimi o andan kurtarıp arkadaşımı dinlemeye çalışıyorum. O an, benden yavaş yavaş uzaklaşıyor... Ama içimde bir yerler acıyor... Ben insanım... Başkalarının acılarına seyirci kalamam...

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ HASTAHANESİNE TEŞEKKÜR...

10 Haziran 2014'te hastanenizde, DAMAR ameliyatımı gerçekleştiren sevgili doktorum Yrd. Doç. Dr. (Kalp ve Damar Cerrahı) BARÇIN ÖZCEM'e erken teşhis ve başarılı operasyonu, sevgi dolu davranışları, her an yanımda bulunduğu için sonsuz teşekkürlerimi iletmek isterim...( Her gün telefonla arayıp durumumu soruyor.)

Ayrıca Anestezi Uzmanı güler yüzlü FEYZA YAYCI'ya, doblerimi gerçekleştirip bizi zamanında uyaran sevgili MUHABBET Hanımefendiye, yanımdan hiç ayrılmayan sevgili arkadaşım başhemşire GÜLSADE SOYKÖK'e, ameliyatta ellerimi tutup sevgiyle ısıtan ameliyat hemşiresine, odadaki tüm hizmetlerimi sevgi ve güler yüzle yapan tüm çalışanlara sonsuz teşekkürlerimle...

İYİ Kİ VARSINIZ....
BUGÜN YÜREĞİNİZE DOKUNMAK İSTEDİM… HAKSIZ MIYIM?
Ayşe TURAL
Bu haber 3063 defa okunmuştur

:

:

:

: