Onu bu kadar önemli kılan onun bizden olması, bizi temsil etmesi, bu toprakların çocuğu olması… İnsan nasıl da gurur duyuyor, anlatılmaz bir şey bu.
Yaşamına kısaca bir göz atmak onu anlamaya yetiyor. Sanat tutkusu böyle bir şey işte… Damarlarında delice dolaşır, o dolaşım yetmezmiş gibi seni olmadık yerlere sürükler… Sürüklenişin anlamını ancak bir dönemeçte kendini buluverince anlarsın… Öztoprak da ODTÜ kimya okur, öğretim üyeliği, araştırmalar… Hiçbiri tatmin etmez.Bir rastlantı… Modaevinde bulur kendini… “ içindeki büyük tutku ve heyecanla bir bilinmez denize açılır…” kendi ifadesiyle. Aslında kendini bulur demek bence daha doğru… Yaşamda tesadüf diye bir şey yoktur. Kullanabildiğiniz sürece o an, o en önemli an, gerçek fırsattır. Elden kaçırılmaması gereken andır.
“ Güzelliğin, bereketin,
Beşiği diye nam salan,
Dalgaların sardığı,
Başakların taptığı,
Yaseminlerin baş döndürüp
Papatyayla nergisin
Portakalı öptüğü
Vazgeçilmez bu toprağa
Üzümlerin aktığı
Gelen giden göz dikti…”
Masal gibi, şiir gibi, rüya gibi bir akşamdı. Hem de ben bu akşamı iki kez yaşadım.( 8 Kasım ve 15 Kasım akşamlarında…) Kendimi Paris’te ya da Roma’da inanılmaz ışıklar altında hissettim. Gökten sanki yıldızlar yağdı.
“gümüş bir yoldan
hak alıp
altın çağa açılan.
Yürekte bir tek olup,
nefes alan yaşayan
her dile, dine ve ırka
… Dünyaya…
Güçlü bir sesle ant olan.”
Açıkçası mankenler pek de umurumda değildi. Magazin düşkünlüğüm yoktur. Bence bir kıyafeti düzgün taşımaları yeterli. Kıyafetler şiirlerle sunulunca, hele modacının sesinden, kendi dizeleriyle… Daha bir anlam kazandı. İlginç tasarımlar, farklı renk kombinasyonları, kıvrımlar, uçuşan tüyler, havalanan saten ve bedenleri saran kadife… Yaratmak bu işte… Kural tanımadan, sınır koymadan, çılgınca yaratmak…
Sanatın tüm dallarında bu coşkuyu yakalamadan yaratmak imkansızdır.
Afrodit’in Akdeniz’in sularındaki bir inci kabuğundan doğuşu ile başlayan masal, tarihsel süreç içinde yaseminlerden, portakallardan süzülen kokuyla sarmaş dolaş; savaşın ve ezilmişliğin acısıyla elenerek günümüze ulaşır… Barış dilekleriyle de nokta konur. Sahneye, mankenlerle çıkışta tam bir zerafet ve sadelik sunar Öztoprak… Hem de büyük bir alçakgönüllülükle…
Cumhuriyet, böylesi bir sanat serüveniyle daha bir anlam kazandı bence. Gençler, çocuklarım !... Adımıza ad katmak işiniz olsun, amacınız olsun. Bu toprakların sahibi, geleceğin güvencesi sizlersiniz. Ne güzel örnekleriniz var. Sadece bakın ve görün… Hayallerinizin sınırsız olmasına izin verin.
Seni gönülden kutluyorum Abdullah Öztoprak… Dilerim, her başarın bir öncekinden daha parlak olsun…