Pazarın getirdikleri…

PİŞMANLIKLARIMIZ...

PİŞMANLIKLARIMIZ...

Hayatınıza bir şöyle göz atın... Haydi hatırım için... Keşkeleriniz hangi dönemeçlerde kaldı? Keşkelerden sonra hangi yanlış kararlar almışsınız?

Ben, geçmiş zamanlara sadece ders almak için bakın, derim ya hani... Yine aynı düşüncedeyim.

Pişmanlıklarımız hiçbir şeyi geri getirmez, ne yazık ki! Ne kişileri, ne olayları ne de durumları...

Öyleyse her önemli kararda bir iyice düşünmek gerek... Enine boyuna tartmak gerek... Sadece kendi gözümüzden değil, başkalarının gözünden de olayları görüp değerlendirmek gerek...

Bazen olmayan aklımız için başkalarından akıl almak gerek... Korkmayın son karar yine sizin... Birkaç fikir alışverişinde bulunmanın sizi eksilteceğini düşünmeyin... Sorun... Danışın... Keşke dememek adına...Keşkelerinize tuz basmamak adına...

ŞİİRİN AYAK SESLERİ...

Hayatın içinden gelir şiir...
Şairin yüreğinde nefeslenir...
Gül kokularına bulanır...

Tekrar hayata dönerken artık geldiği gibi değildir...
güzelleşmiştir...
zariftir...
incedir...
naiftir...
kısacası içimi hoş bir ŞARAP gibidir... başınızı döndürür...
HAYATI DOĞRU OKUMAK...
Hayatı doğru okumak gerek... Sevgiyle, iyilikle ve iyi niyetle... Hem de her şeye rağmen...
Aksiliklere, sevgisizliklere ve tüm olumsuzluklara rağmen...
Didişmelerinizi, anlaşmazlıklarınızı, hatta çekememezliklerinizi, kıskançlıklarınızı bir yana bıraksanız diyorum...
İnanın.... Ben yürekten inanıyorum...
İnanıyorum ki dünyayı SEVGİ kurtaracak...
Ayşe TURAL

Ayşe TURAL
'Bir kadını sevmekle başlar her şey
AMA
bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına...'
BİR PINAR Kİ...

sevgiler pınardır
içmeyi bilirsen
yürekler köprüdür
geçmeyi bilirsen
gözler bir anahtardır
açmayı bilirsen
kadınlar hayattır
seçmeyi bilirsen...

Ayşe TURAL
KADIN VE KEDİ...

Baharın adımlarının duyulduğu bir nisan akşamı... Kafenin yola yakın masalarından birinde oturuyor genç kadın...

Belli ki az önce kuaförden çıkmış, saçları yeni taranmış. Güneş gözlüğünü saçlarının içine yerleştirmiş. Beyaz pantolon, cam göbeği mavisi bir ceket ve aynı renkte taşlarla süslü çantası...

Daha yakın olsam parfümünün kokusunu bile duyabilirim. Kitabımı okur gibi yapıp onu seyrediyorum...

Gözü yolda. Sandalyesinde huzursuzca kıpırdanıyor. Oturduğu yerde sandalyesini biraz sola doğru kaydırıyor...Bakış açısı yolu daha rahat görebilir şimdi...

Havalı bir hareketle omuzlarına düşen saçının bir tutamını arkaya fırlatıyor. Güzelliğinden son derece emin...

Canı sıkkın görünüyor. Zaman zaman tırnaklarıyla oynuyor. Biraz da öfkeli bir bekleyiş duygusu uyandırıyor bende. Bileğindeki altın zincirli saate usançla bir kez daha göz atıyor...

Ayaklarının dibinde masanın altındaki kediyi sonradan fark ediyorum...Siyah bir kedi... Hem de beyaz benekli siyah bir kedi...

Kedi... Onun stresine inat uzanmış, son derece mutlu uyuyor... Arada bir topuk sesine bir gözünü açıp bakıyor... Tekrar gözünü yumuyor...

bir kadın... ve bir kedi...
GÖKTAŞI

aslında
bir göktaşı olmalıydım
feleği şaşmalıydı dünyanın...
arsızların yakasına yapışmalıydım
boğazımı sıkmamalıydı
söz verip de
yerine getiremeyişlerim...

kırık bir tuz kokusu
kalır o zaman ardımda
ben denize yürürken...

bir düş bul bana
ne olursun!
ölümcül olmayan
acılar kirala...

ürperen ara zamanlarda
yasemin kokuları duyur...

Ayşe TURAL
ANLAYABİLMEK İÇİN DİNLEMEK...

Çocuklarımızı eğitirken /ister okulda ister evde/ bir noktayı gözden kaçırırız. Onlardan bizi dinlemelerini isterken, bunun nasıl bir dinleme olmasını gerektiğini anlatmayız...

Öğretmenlik yıllarımda ders yılı başında sınıflara girdiğimde ilk işim, Türkçe- edebiyat dersinin hayatımızdaki önemini vurgulamak olurdu. Ardından etkili ve güzel konuşmanın nasıl yapılacağı filan...

Özellikle dinlemeyen olduğunda ilk işim, konuyu orada kesip, dinlemenin nasıl olması gerektiğini anlatmak olurdu...

Anlatılan konuya uygun sorular, kafa karıştırmak yerine önünü açan ifadeler bizimle konuşanın bakış açısını netleştirecek ve çözüm daha kolay bulunacaktır.

Hala yetişkin olup da karşısındakini hakkıyla dinlemeyen, sadece kafasındaki konuya uygun sorular hazırlamakla meşgul pek çok insan bilirim.

Karşımızdakini anlayabilmek için dinlemek, kimilerinde doğal olarak vardır. Ne var ki çoğumuzun bu konuda kendi kendini eğitmesi çooook büyük önem taşımaktadır...

İletişim eksikliğinden kaynaklanan ne yanlış anlamalar, ne aksilikler ve komik olaylar yaşarsınız her gün... Değil mi?
Sevgilerimle...
ÇOCUKLUĞUMUN SİNEMALARI

Biraz daha büyüdüğümde bayrama için özel olarak getirilen ve aylar öncesinde, sokaklarda elinde megafonla dolaşılıp reklamı yapılan Belgin Doruk- Ayhan Işık, Hülya Koçyiğit- Ediz Hun filmleri…

Beni sinemaya en çok götüren dayım olmuştur… Filmleri takip eden ise ince, dal gibi uzun boylu güzel karısı, Hayriye Yengemdi… “ Haydi, söyle dayına, bu akşamki film (Özkan Sinemasında) çok güzel, bizi götürsün…”

Bir dediğimi iki etmeyen dayım, eve kabak çekirdeği dolu kese kağıdıyla gelirdi… Yazlık sinemanın sandalyelerine oturunca da gazozlar alınırdı, kısa pantolonlu, kafası sıfıra vurulmuş ilkokul çocuğundan…

Güzel günlerdi… Yokluk, yoksulluk vardı herhalde ama biz anlamazdık… Var olanla mutluyduk; gözlerimiz ışıl ışıl bakardı…

Yüreğinizdeki çocuk hep kahkaha atsın...
Her insan, kendi düşünce, duygu, niyet ve davranışlarından sorumludur…
Başkalarını suçlamak sorumluluğumuzu azaltmaz... Ayşe TURAL
SAKLA

iki gülüşümün biri
sensen...

bir avuç gökyüzümde
UMUTsan...

ışığınla aydınlanıyorsa
içimin karanlığı...

haydi al beni
kendi gökyüzünde
bir buluta SAKLA...

Ayşe TURAL
BİZİM OYUNCAKLARIMIZ

Bizim oyuncaklarımız pilli ya da uzaktan kumandalı olmadı hiç… Bez bebeklerdi… Yüzlerini en güzel kaş- göz yapan mahallenin Necmiye Ablası çizerdi… Ya da minik süpürgelerden yapılırdı… Güzel elbiseler de diktik mi, her biri masal perisine dönerdi…

Ortaokula başladığımda, mahallenin çocuklarının bebek elbiselerini ben, diker olmuştum. En güzel modelleri ben biliyordum. Terzi Saadet Ablanın artan kumaş parçalarını bir sepette biriktiriyor, çocuklara masal perileri hazırlıyordum…

Elbiseler dikilirken de onlara, uydurduğum masalları anlatıyordum… Tatillerde rastladığım (çocukluğumun minik kızları) şimdinin kocaman anneleri, kızlarına beni tanıtıp o günleri anlatıyorlardı…

Sahi benim gelincik bebeklerim vardı bir de… Ne zaman baharda kırlara, bağlara yürüsem /bu yaşımda bile/ elimi uzatır bir tomurcuk gelincik çiçeği koparırım. Yeşil tombul karnını yavaşça açar, içinden buruşuk kırmızıya durmuş elbisesini çıkarır, prenses yaparım… Külkedisidir, yakışıklı prensiyle buluşmaya hazırlanan…

BEN
ben
zamanlara asılmaya bayılıyorum...
bu yüzden
yirmi beşinci saatler benim olmalı...
hep
olmayanları
oldurmak için...

Ayşe Tural


BİZ BÜYÜDÜK AMA…

Biz büyüdük… Ayakkabılarımız büyüdü… Yüreğimize sığmaz oldu sevdalar… Hayatın yükü binince sırtımıza belimiz büküldü ya biraz… Sayılmaz… Önemli değil…

Hayat, kimimizi sabah rüzgarı gibi ürpertirken, kimimize sıkı bir tokat vurdu, kimimizi de sevip okşadı… Olsun…

YAŞADIK YA…
GÖRDÜK YA…
HAYATIN TADINA BAKTIK YA…
İSVEÇ...

Birkaç yıl önce İsveç’te Varnen Gölü kenarında buna benzer duygular yakalamıştım. Uzun bir orman yürüyüşünden sonra, birden bire bir açıklıkta buluvermiştim kendimi...

Dev ağaçların çevrelediği yemyeşil bir açık alan...Varnen , tıpkı bir hayal gölünü andırıyordu. Ağaçların üstü ve araları sisle kaplıydı. Dikkatlice bakınca, kocaman bir geyiğin çatal boynuzları bile görünüyordu sık ormanda...

Bulutların arasından sıyrılmış gün ışıkları, gölde yer yer yalpyalp ediyordu. Kendimi bir masal ülkesinde hissetmiştim sanki... Biraz sonra orman perileri çıkacak, sihirli bir flüt eşliğinde dans edeceklerdi...
EN BÜYÜK YANILGI...

Düşünüyorum da hayattaki en büyük yanılgı:
Başkalarını yargılayarak kendini aklamak olsa gerek... Ayşe TURAL

Ayşe TURAL
UMUT

Umut, yaşam sebebimizdir. Bilmem farkında mıyız ama o varsa, güne başlamak keyiflidir. O varsa yarının plan ve programları yapılır. Yarın ve yarınlara ait her düşünce umudun eseridir.

Kişisel umut ya da umutsuzluklar, toplumun aynasıdır... Sözün özü, bireyler umutsuzsa, o toplumda bir şeyler eksik, yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir
AŞKLAR TEK KİŞİLİKTİR

yürek sevdi mi en derinden
kök söktürür adamım...
tersten yaşanır
bütün hikayeler...

içindeki
kağıttan fenerlerde
inadına
binlerce mum yanar
binlerce dilek tutulur...

yanar yanar da
Mecnun misali
eriyen sadece
senin yüreğindir bilesin...

kör- topal yolcusun
bu uzun yolda...
inadına güçleşir her şey
sen yapayalnız kalırsın...

ne yazık ki aşklar
tek kişiliktir adamım
en çok sevende kalır...

Ayşe TURAL
BOŞ ZAMANLAR...

İnsanın en büyük düşmanıdır boş zamanlar... Değerlendiremediğimiz, sıkıntıdan patladığımız, hiçbir şey üretmediğimiz zamanlar...

Aslında can sıkıntısı, bir şeyler yaratamamak, işe yaramamak duygusundan doğar... Her zaman oyalanacak bir şeyler yapmalı. Bunu yaparken de amaçlar belirlenirse kişisel ya da toplumsal işlevi olan etkinliklere zaman ayrılırsa elbette daha yerinde olacaktır.

Toplumsal etkinlikler, sosyal aktiviteler toplum içinde yer almamızı, yeni dostlar edinmemizi sağlayacaktır. En önemlisi de kendimize olan öz güvenimiz artacaktır...

Nice verimli günlerde karşılaşmak dileğiyle efendim...


ANSIZIN

kapını ansızın çalıyorum
açıyorsun
gözlerinde kayboluyorum...
elin
saçlarımı okşuyor
bitiyorum...
seninle savaşırken bedenim
dünyayla barışıyorum...

Ayşe TURAL
LÜTFEN ÇİRKİNLEŞMEYİN...
Nerdeyse son bir haftadır aklı eren ermeyen, bilen bilmeyen herkes bu sayfalarda 20 Temmuz Barış Harekatı ya da savaşı için ahkam kesiyor...
Bunu yaparken de son derece amiyane ( çirkin, aşağılayıcı) ifadeler kullanıyor...

Hepimiz savaş karşıtıyız. 20 Temmuz'da görev alıp Türkiye'den gelen asker ve görevlilerin suçu neydi? Şehit olmaya, gazi olmaya çok mu hevesliydiler? Geride gözü yaşlı eşlerini ve çocuklarını bıraktılar ... Amaçları öldürülen bir avuç Türk'ü kurtarmak değil miydi?

O günün şartları onu gerektiriyordu, en uygun çözüm oydu, uygulandı...

Şimdi 40 yıl sonra ( üstelik çoğu da o günleri yaşamamış gençler atıp tutuyor..) Çirkinleşmek budur işte...

O günleri yaşamış olanlar da savaşın kötülüğünü belleklerinden silemediler doğal olarak... Kolay değil...

Yönetimsel hatalar durmadan tekrarlanırken bunu 20 Temmuz'a bağlamak büyük hatadır...

Siz durmadan arkanıza bakmak ve geçmişte yapılanları aşağılamakla zaman geçireceğinize, önünüze bakın... İyi bakın... Plan yapın... Güzel günler hazırlayın... Hazırlayın ki INSANCA yaşayabilesiniz...

Çirkinleşmeyin... Toplumsal, politik ve askeri kararlardaki yanlışlıkları kişilere mal ederek, hakaret ederek bir yerlere varamazsınız...

Geçmişi inkar etseniz de o vardır, değiştiremezsiniz...

GÜCÜNÜZ GELECEĞI DEĞİŞTİRMEYE YETER...
Unutmayınız...
VAR OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

varolmanın dayanılmaz ağırlığını
omuzlarında değil
yüreğinde duyanım ben...

insanım demek
büyük yükler yüklenmektir bilirsin
sevgi adına
özgürlük adına
yaşamak adına...

'Ben varım...' demek
yürek ister
mangal gibi hem de
haykır haykırabilirsen...

Ayşe TURAL

Ev dediğin içini ısıtmalı...
Ev dediğin yüzünü güldürmeli...
HAYATIMIZA GİRENLER...

Bir düşünün bu güne, şu ana kadar hayatınıza girenleri... Hala hayatınızda olanlar ve adını bile unuttuklarınız...

Kimi insanlar hayatımıza girer; neredeyse hiç bir iz bırakmadan hayatımızdan çıkarlar. Kimine ise yıllar sonra rastladığımızda, onunla ve kendimizle ilgili, unuttuğumuzu sandığımız ne çok şey hatırlarız değil mi?

Daha başkaları ise hayatımızda kalır...

KALBİMİZDE ve RUHUMUZDA öyle bir etki yaparlar ki biz, bir daha eskisi gibi ESKİ BİZ olamayız... Değişiriz, güzelleşiriz... Sevmeyi, sevilmeyi öğreniriz, hayatın tadına varırız.Düşüncelerimiz değişir.

Bence onlar bizi zenginleştiren ve destekleyebilen ÖZEL İNSANlardır. Sizin de hayatınızda İZ bırakan, gitmiş olsa bile ANIlarınızda özel bir yeri olan kişiler mutlaka vardır... Onlara gönül borcunuz vardır, unutmayın... Onları tanıdığınıza şükredin...
GÜZEL BİR PAZAR GÜNÜ GEÇİRMENİZİ GÖNÜLDEN DİLİYORUM…


Bu haber 2881 defa okunmuştur

:

:

:

: