Yepyeni taptaze pırıl pırıl umutlar…

Yaşam yolculuğunuzda her gelen gün, size yepyeni, taptaze ve pırıl pırıl umutlarla eşlik etsin…

Yaşam yolculuğunuzda her gelen gün, size yepyeni, taptaze ve pırıl pırıl umutlarla eşlik etsin…
Yaşam hem çok kısa hem de çooook uzun bir zaman dilimi… Mutluluk ve sevinçlerle geçerken çok kısa geliyor insana… Ama aşılması güç sorunlarla boğuşurken de geçmek bilmiyor sanki…
Her şekli de hayatın bir parçası aslında. Marifet kötü zamanları kolay atlatmaya çalışmak… Olabildiğince yıpranmadan, belki kabullenerek…
Güzel şeyler getirelim aklımıza… Sağlıkla geçen her saatin değerini bilelim ve küçük şeyleri dert etmeyelim… İncir çekirdeğini doldurmayacak konularla da birbirimizin başının etini yemeyelim diyorum, sözün özü…
YAŞAMAYI ÖĞRETİYORLAR...

Elini sizin avuçlarınıza güvenle bırakan miniklere...
kucağınızı açınca mutlulukla size koşan yüreklere...
canı acıyınca gözyaşlarını silmeniz için size uzanan melek yüzlere...
boynunuza sımsıkı sarılan kollara...
ne kadar teşekkür etseniz azdır...

TAN'ı bana getirdiklerinde yerine yatırılınca huysuzluk ediyor maskara...
Mutlaka kucağımda uyumak istiyor.
Kollarıma alınca, son derece mutlu oluyor...
Bir süre beni inceliyor...
gülümsüyor...
kolayca ve huzurla uykuya dalıyor...
Onu seyretmek, sıcaklığını hissetmek MUCİZE gibi bir şey...
Bana turuncu mutluluklar veriyor...
Pembe pembe gülüşü, yıldız yıldız bakışı, her şeyi inceleyen gözleri...
Anlatılamaz bir duygu seli...

Çocuklar, özellikle torunlar!
Bize, daha iyi ve daha güçlü olmayı öğretiyorlar...
Onlar için, biraz daha uzun yaşama isteği veriyorlar...
BEBEK

Göz kapaklarının ardında
En güzel düşler
Sen sevdiğim
Sen taptığım
Evrenin en güzel oyuncağı...

Aman sakın
Hoyrat çocuklar
Kırıp bozmasın seni
Elini yüzünü
İstedikleri renge
Boyatma sakın...

Sen bebeğim
Sen güzelim
Sen sen ol hep...

Ayşe TURAL
DOSTLARIM...

Ne anlamlı bir sözcüktür dostluk... Sıcacık....Dostlarımı çok seviyorum... Onlara değer veriyorum... Dinliyorum... Anlıyorum....Bana ihtiyaçları olduğunda yanlarında olmaya çalışıyorum...

Ne kadar eskiseler, ne kadar yıpransalar, hatta modaları geçse (şaka şaka...) ben asla onlardan vazgeçemem. Çünkü onlar beni dostluklarıyla, anlayışlarıyla sarıp sarmalarlar... İçimi ısıtırlar...

Benim de ne zaman onlara ihtiyacım olsa her zaman yanımdadırlar... Beni sabırla dinlerler... Hatta öyle ki konuşmadan beni anlarlar...

Ses tonum, duruşum, dalgınlığım onları üzer, meraklandırır... Yaşamımda yapı taşları gibidirler. Onlardan akıllar alır, sadece onlara akıllar veririm, dilim döndüğünce, aklım erdiğince...

Onları dünkü bugünkü merhabalaştıklarıma asla değişmem, değişemem... İyi ki varsınız... Hep hayatımda olun...

GÖZÜMDE İNCİ TANESİ

bu sabah
saatimi çalmış martılar
dalgalarda
saçlarının kokusu yok
yüreğine perdeler çekmişsin...

solgun gül yaprakları
bi-haber dudak büküşümden
gözümde iki inci tanesi....

Ayşe TURAL
KENDİMİZE HANGİ GÖZLÜKLERLE BAKMALI...

Değişime nerden başlayalım dersiniz? Mesela hayatımızdaki kuru dalları, yaprakları, gözümüze batan çirkinlikleri temizleyerek olabilir mi?... Haydi bir yaz temizliği yapalım birlikte...

Kendimize bakalım...
Önce, büyük bir sabırla, hem de tarafsız bir gözle kendimize bakalım:
Yanlışlarımızı/ nerde hata yaptığımızı/ ilişkilerimizdeki tutarsızlıkları,
yanlış arkadaşlıkları, hatalı adımları...
kırdıklarımızı, kırıldıklarımızı...

Hepsini ama hepsini gözden geçirelim önce...
Bir bakıma ayna tutalım kendimize...

Yine de kendimize kızmadan, hatalarımızı affederek yola devam etmeli... Benim gibi pembe gözlüklerinizi de her an yanınızda hazır bulundurmalısınız...
Sevgilerimle...


MUTLULUĞA DOĞRU
ben sana bakarım
bir güneş sıyrılır
bulutlardan
utanır, gülümser
kırık kırık...
yalpyalp eder
sanki deniz, toprak...
birden canlanır doğa
kır çiçekleri açar
mutluluğa doğru...

Ayşe Tural
SABAH RÜZGARI

' Pencereden odama dolan serin hava, bana yaşadığımı daha bir hissettiriyor. Eski şairler bad-ı saba, yani sabah rüzgarı derlerdi buna... İnsana ferahlık veren, yeni bir günün güzelliğini hissettiren bir serinlik...
Sabah rüzgarı bana pakistan geceleri çiçeğinin iç bayıltan kokusunu taşıyor. Gözlerimi kapatıp, bu enfes kokuyu içime çekiyorum...'



Nilüfer Beyazı

yüreğimin
nilüfer beyazına
dokundur
dudaklarını...

sana adasam
göçebe akşamlarımı...
birlikte
koşar mı
nefes
nefese
atlarımız...
ŞEKERPARELİ DONDURMA...

Bana göre yaz mevsiminin en güzel yanıdır dondurma yemek... Hem de doyasıya... Yeni çıkan her çeşidini denerim. Bence yine de en güzel tat kaymaklı olan...

Pek çok markanın kadayıflısı, şekerparelisi vs.... çıktı... Alıp denemesem olmaz... Geçenlerde ilk kez şekerparelisini aldım...

Yediğim her şeyi incelemek isterim. Tarihi, içindekiler filan... Bu da elimden geçiyor. Yerken üstündeki fındık parçacıklarına bakıyorum. Ardından dondurma kutusunun altına dizilen şekerpareleri inceliyorum...

O da ne? Şekerparelerin göbeklerine nohut konmuş! Doğrusu nohutlusunu ne gördüm ne de duydum... Gören bilen varsa bana da anlatsın. Belki ben bu konuda çok cahil kaldım...

(Ben şekerpare yaparken / çok severim, çok da güzel yaparım/ o yuvarlakların ortasına badem ya da fındık koyarım... Yıllardan beri de bunu böyle bilirim...)

Markasına boş verin onlar kendilerini bilir. İçeriğine bakıyorum, kutunun hiçbir yerinde NOHUT kelimesine rastlamadım. Bir hesap yapıyorum 5-6 tane badem ya da fındık yerine nohut koyunca ne kadar kar edilir ki?

Herhalde bu işte bayağı kar marjı vardır ki böyle bir yola başvurulmuştur. Ben olsam hiçbir şey koymazdım ve laf da ettirmezdim...

Merak ediyorsanız yarın bir kutu şekerpareli dondurma alınız... Reklam yapmıyorum valla... O şirketle de ortaklığım filan yok.... Sadece dikkatli bir tüketiciyim...

UNUTMA BAHÇESİ

hayatın içindeki
yaban otlarını
ayıkla ayıklayabilirsen...

köhne değerlere
sırtını dön
istediğin kadar...

sığ iletişimlere
öfkelen öfkelenebildiğince...

çünkü
direnç göstermenin
ilk adımıdır
unutmamak...

sen UNUTMA bahçelerine
ara sıra da olsa
uğramalısın...

Ayşe TURAL

(şiir sevgili öğrencim İlknur Ilknur Genç Kuzuca'ya ithaftır...)
HOŞGÖRÜ...

Hoşgörüyü sözlükler; hataların, yanlışların bağışlanması için karşımızdakine verilen bir fırsat....diye tanımlıyor...

Gerçekten de yanlışlarımız için başkalarının hoşgörülerine sığınırız...

Peki acaba kendimizdeki hoşgörünün sınırları nereye kadar?

GÖZÜ KARA

bugün
kendi öyküme
sırtımı dönüyorum...
büyük coşkularda
sınırsız hayallerde ben...
çizgi dışı düşlerde gözüm
ben ben olalı
böylesi gözükara olmadım.

öykünmedim kimsesizliğime
çığlıklarımın sessizliği
beni
bir başka çevirdi yörüngemde
şimdi her türlü çılgınlığa
açık yüreğim...
benben olalı
böylesi gözü kara olmadım...

Ayşe TURAL

BİLİNÇLİ TÜKETİCİ OLMAK...

Yaşam kalitenizi elinizde tutmanın bence ilk şartı ne yiyip içtiğinize dikkat etmek... Gülümsediğinizi görür gibiyim....

İlahi Ayşe Hanım, bu çağda, bu ortamda, millet daha çok ve kolay kazanmanın peşindeyken siz ne demek istiyorsunuz? Pazarlar organik diye satılan ama araştırıldığında % 80 inin inorganik olduğu bilinen yiyeceklerle dolu...Hem de çok yüksek fiyatlarla satılıyor ve alıcı buluyor...

Zaten siz tarlanızı, bahçenizi doğal yapmaya çalışsanız da GDO lu yan tarladan ya da bahçeden size de geçtiğini bugün ilkokul çocukları bile öğrendi...

Neyse konumuza dönelim. Ben kolay kolay alıştığım ürün ve markadan vazgeçmem. Denemişimdir, damağım alışmıştır vs.

Bir gün yıllardır aldığım yufkaların eskisi gibi olmadığını, düzgün yufkaların arasına parçalanmış olanların saklandığını görüp poşet üstünde yazılı numarayı arayıp yetkiliye bildirmiştim. Teşekkür edildi, hatta benzer bir durumda aramamı istedikleri numara ve isim bile verildi...Belli ki ilgilenildi. Üç gün sonra markete gelen yufka eskisi gibi, aynı kalitedeydi...

Ben doğru yapılan işleri de takdir eden bir tüketiciyim. Bir yoğurt markası tam damak zevkime göredir. Börek hazırlarken, üşenmedim /bana göre bilmek haklarıydı/ telefonla arayıp kaliteli yoğurt sundukları için teşekkür ettim. Kalitelerini bozmamalarını rica ettim...

Ben üretici olsam böyle tüketiciler isterdim. Yoksa şu marka çok berbattı diye arkadan konuşulmasından hoşlanmazdım...

Bunların vatandaşlık görevim olduğunu düşünenlerdenim ben... (Çay hikayemi başka yazıya saklamak isterim... Bu sayede çok şeker bir arkadaşım oldu....)

SANA BIRAKACAĞIM

Bir gün
Çekip giderken
Ellerimi sana bırakacağım
Umutlarınla asıl diye....

Soğuk kış rüzgarları
Ruhunu titretirken
İliklerine işlemiş yağmurlarla
Saçlarındaki kar taneleri
Ölmesin diye
Gözlerimi sana bırakacağım....

Ardımdan sen
Ayrılık mumları yakarken
'Elveda' deyip
Yüreğimi sana bırakacağım...

Günlerden bir gün,
Apansız
Demirlemek için limanına
'Seni seviyorum' larımı
Sana bırakacağım....

Ayşe TURAL
GECE YOLCULUĞU...

Yıldızlı gökyüzü altında sadece önünüzü görmek içinizi ürperten bir duygu aslında. Gece yolculuklarını – yalnızsam eğer- bilmediğim yollarda pek sevmiyorum. İnsanın içindeki yetmezlik duygusu belki de su yüzüne çıktığındandır.

Ana yola çıkıncaya kadar kıvrıla büküle giden dar yoldayım. Turunçlu’yu geçiyorum. Tarlaların arasından giderken ilerde yolumun üzerinde beyaz bir şey görüyorum. Tavşandır, diye düşünerek yavaşlıyorum...

Yaklaştıkça tavşan olmadığını ama onun kadar kocaman bir beyaz baykuş olduğunu görüyorum. Bembeyaz ve kocaman kafalı, yusyuvarlak gözlerini açmış doğrudan bana bakıyor. Yavaşlıyorum, duruyorum... Kaçmıyor, uçmuyor... Bakışıyoruz. Belki de saniyeler sürüyor ama bana saatler geçmiş gibi geliyor...

Bana bir şeyler anlatıyor sanki... Bence olumlu... Bir mucizeyi haber veriyor. Bembeyaz bir baykuş... Aslında burada ne arıyor?

Bu cins, bildiğim kadarıyla Kutuplarda yaşar. Yaşlandıkça da tüylerdeki beyazlık artar. Görünüşe göre hayli yaşlı olmalı... Sadece kanat uçlarında, ince kalemle çizilmiş gibi çizgiler var... Kat kat tül etek giymiş prenses gibi... Simsiyah gözleri dik dik, kıpırdamadan bana bakıyor... Bekliyorum... Neden sonra, kocaman kanatlarını açıp havalanıyor batıya doğru...

BİTİŞ

su
taşı bitiriyor
güneş suyu...

zaman
güneşi bitiriyor
aşk zamanı...

söz
aşkı bitiriyor
ben sözü...

Ayşe TURAL
DOĞAL OLMAK...

Doğal olmak, olduğunuz gibi görünmek... Saklanmadan, rol yapmadan...

Uzattığınız her el, söylenen her merhaba, hayatınıza birilerini getirir. Bildiklerinize birilerini daha katar... Öyle ki gelenler bir daha hayatınızdan çıkmaz... Hayatınıza güzellikler ve iyilikler getirir...
Bu yüzden değil midir ki, her merhaba diyeni gönülden selamlayışım...

Çoğunu nereden tanıdığımı unuturum. Sadece öğrencilerimle ilgili ayrıntıları, yıllar geçse de üstünden, sevgiyle hatırlarım. Ne mutlu bana ki onların yüreklerinde parmak izim kalmış...

Eğer siz siz olursanız...
Maskeler kullanmadan,en duru halinizle ve doğal görünürseniz...
İçten gülümseyişleriniz yürekleri ısıtacaktır...

'MERHABA'
dediğiniz yürekler de sevgiyle size kapılarını açacaktır...
Merhabalarınız hiç eksilmesin efendim...




Bu haber 2924 defa okunmuştur

:

:

:

: