Türkiye ve KKTC Bayram Tatili Avrupa'da olmadığından ben bugün Londra, yarın Berlin seferlerine devam etmekteyim. Hem Türkiyeli hem de Almanyalı olduğunuzda tatilleri bile isterseniz çok uzun yaşama, isterseniz ya 'hiç' ya da çok kısa yaşama olanağına da sahip oluyorsunuz. Ramazan ve Kurban Bayramları, Paskalya ve Noel diye bayramları toplam gün olarak sayacak olursanız en az bir ay tatil oluveriyor. Ya da Türkiye'de ve KKTC'de Ramazan ve Kurban Bayramı iken Almanya'da ve Almanya'da Noel ve Paskalya dönemlerinde Türkiye ya da KKTC'de olursanız tatil günlerini çok aşağıya çekme olanağınız var. Elbette tercih meselesi. Kimi 'tatil olsun, çalışmayayım' der ve bir başkası da 'eyvah tatil' diye hayıflanır. Aynı şekilde kimileri emekliliği dört gözle beklerken başkaları da emeklilikten kaçmanın yollarını ararlar. Ancak bazı mesleklerde tercih şansı da yok. Şu anda okumakta olduğunuz gazetenin 'mutfağında' çalışanlar haftanın altı günü çalışmalarının yanı sıra pek öyle bayram ya da yılbaşı tatilinin de farkına varamazlar. Ben sadece yazan olmanın avantajı ile diğer çalışma alanlarımda olmasa da gazete yazılarım ve tv programım ile ilgili olarak bu bayramda istisnai olarak tatilden yana tercih yapıyorum. Bu hafta başka yazı yazmayacak ve zaten herkesin bayramla meşgul olacağı Çarşamba Akşamı da sizleri ADA TV ve YOL TV'de politika ile meşgul etmeyeceğim.
Ancak bugün hem tatile de uyduğundan sizleri Almanya ve AB arasındaki 'ekmek kavgası' üzerine bilgilendirmek istiyorum.
Gazetenizde de daha önce okumuş olduğunuz gibi Alman Ekmeği çok lezzetli olmakla ünlüdür. Ayrıca besleyici, şişmanlatmayan ve içinde yabancı maddeler olmayan bir ekmektir. İşte bu nedenle eski Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder'de bir seferinde KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'a çeşitli ekmek yollamıştı. Her fırsatını bulduğumda Alman Ekmeği ile beslendiğim için zeki olmam gereken ben ise maalesef kaç ekmek getirdiğimi unuttum. Ya üç ya da dört idi! Kuzey Kıbrıs'ı ziyaret ettiğinde bir akşam yemeği esnasında Talat'ların ekmeklerini kendilerinin yaptıklarını duyunca o da Alman Ekmeği'ni övmüş ve ilk fırsatta yollayacağını söylemişti. Ben de postacı görevini elbette seve, seve üstlenmiştim.
Dünyanın her köşesinde yiyenlerin lezzetine hayran kaldığı Alman Ekmeği'ni çekemeyenler ve hatta kıskananlar var. Brüksel'deler bu 'ekmek düşmanları'. AB Komisyonu'nun sanki başka işi gücü yokmuş gibi şimdi de 'Alman Ekmeği'nin nasıl hazırlanması gerektiği' ile uğraşmaktalar. 'Aralarında Alman komisyon memuru var mı?' Bunu bilmiyorum. Ancak hiç bir Alman bu vatan hainliğini yapmaz inancındayım. Yaparsa da o çocukluktan beri yediği ekmek lokmaları 'ona haram olsun!' Ancak Alman olmayan ve emininki doğup büyüdüğü başka bir AB ülkesinde 'ekmek' diye kim bilir ne tür 'kötü ürünler' yiyerek büyümüş komisyon memurları '.... hoşaftan ne anlar' misali ekmeğimize göz koymuşlar anlayacağınız.
Neymiş efendim içine çok tuz konuluyormuş! Size ne efendim! Biz Almanya'da ekmeğimizin tuzundan da suyundan da çok memnunuz. Şimdi yasa çıkarıp ekmeğe konan tuzu azaltacaklarmış! Almanlar iyi ki Adanalı değil! Komisyon dua etsin buna! Ne küfürler yemişti! Hoş hak etmişti de!
Almanya'da sadece fırıncılar değil halk da Brüksel'deki 'ekmek düşmanlarına' karşı ayaklanmak üzere. 'Çekin ekmeğimizden elinizi, yoksa biz size çapmazsak ekmek çarpsın bizi' inisiyatifi imza toplamaya başladı bile. Ama benim bir planım var: eğer Almanya bu savaşı kaybeder ve Almanlar ekmekte tuza hasret kalacak olurlarsa tuzlu Alman Ekmeği'ni KKTC'de üretip hem Almanları ekmeksiz bırakmayacağım hem de nihayet Brüksel'e inat şu izolasyonu kıracağım!