Dünya Kadınlar Günü…

Kadınlar, çok duygusal olmalarına karşın her konuda erkeklerden daha dayanıklıdırlar.

Kadınlar, çok duygusal olmalarına karşın her konuda erkeklerden daha dayanıklıdırlar. Yapılan araştırmalara göre: Kadınlar sabırlıdırlar… Pratik zekaları daha gelişmiştir… Üzüntülere ve hastalıklara karşı daha dayanıklıdırlar… Kaba güç yerine duygusal zekalarını daha çok kullanırlar…

Bildiğiniz gibi sadece köşe yazarlığı yapmıyorum. Bizim kanalımızda “ADA Sanat” program sunucusu olmak, hayatıma hareket kattı, renk getirdi… Zaten her zaman sergileri, konserleri, kültürel etkinlikleri izlemekten büyük haz alan biriyim. Şimdi sosyal etkinliklerde ve çevreyle iletişimlerimde daha yoğun çalışmalar yapıyorum.


Kadınlar, birbirini kıskanır derler ama bence hepsi değil… Kendine güveni olan kadınlar, kıskançlık yerine hemcinsleri ile gurur duyar, diye düşünüyorum. Nerede başarılı bir kadın görsem onunla tüm kadınlar adına övünürüm. Sadece güzelliği ve şıklığı ile dikkat çekmek yerine; aklı, bilgisi ve başarılarıyla ön plana çıkan kadınlara hayranım.

Kadın hakları der, dururuz… Hak verilmez alınır. Toplumda kadın bilinci geliştikçe, toplum daha çağdaş olacaktır. Atatürk, toplumsal gelişmenin kadını aydınlatmaktan geçtiğini; bilinçli annelerin yeni nesilleri daha güzel yetiştirebileceğini defalarca tekrarlamıştır. O’nun Türk kadınına yasalarla verdiği haklar, o yıllarda daha Avrupa’nın pek çok ülkesinde yoktu.

Elbette önemli olan, kadınların sahip oldukları hakların ne kadar bilincinde oldukları ve bunları gerçek hayatlarında, ne kadar kullandıklarıyla yakından bağlantılıdır. Bu konuda, Kuzey Kıbrıs Türk kadını kabul edelim ki çooook ilerdedir. Bunun asıl nedeni şudur… Bizim toplumumuzda kadın çok iyi eğitim almıştır… Haklarının ne olduğunu bilir ve son derece bilinçlidir… Bugün, topluma baktığımızda en yaşlı kadınlarımız ya emekli öğretmendir, ya bankacıdır… Mutlaka bir yerlerde memurluk yapmıştır… Ve en az lise mezunudur.

Ülkemizde Meclis Başkanımız kadındır, Mecliste üç milletvekilimiz de (bence çok az) kadındır. Çeşitli okullarda ve devlet dairelerinde müdürlerimiz de kadındır. Ne mutlu bize…

Kadın olmak bize çok sorumluluk yüklese de ben kendi adıma KADIN olmaktan gurur duyuyorum. Bilinçli, kendine güvenli, hayatın içinde duruşuyla saygı uyandıran başarılı kadınlar…

Hayatı kolaylaştırmanın yolu: Toplum bilinci gelişmiş, kültürlü, ne istediğini bilen kadınların her geçen gün çoğalmasından geçer.

Unutmayalım ki:

O KADIN Kİ :
Kızımızdır…
Kardeşimizdir…
Eşimizdir
Arkadaşımızdır
Annemizdir…


KADINIM BEN…

Kadın olmaktan, anne olmaktan duyduğum sonsuz haz ve gurur duygularımı sizlerle paylaşmak isterim. Dünya düzeninde, farklı coğrafyalarda alabildiğine farklı değerlendirilen KADIN OLGUSU, yüzlerce yıldır tartışılmış; tartışılmaya da devam edeceğe benzer…
Biz kadınları en çok üzen nokta da, toplumda İNSAN olarak istediğimiz değerde yerimizi alamamaktır. Genel anlamda her bireyin sahip olduğu noktalarda, erkeklerle EŞİT olarak haklarımızı kullanabilmek… Ne fazla, ne eksik…
Yasalarla bazı şeylerin belirlenmesi ne yazık ki – bizim gibi geri kalmış toplumlarda- uygulamada yeterli olmuyor. Sosyal baskılar, toplum baskısı, eş baskısı, aile baskısı, hatta iş yerinde patron ya da amir baskısı…
Saydıklarım için sabah haberlerini dinlemeniz yeterli… Sadece bir saatinizi ayırsanız anlarsınız. Toplum sanki cinnet geçiriyor sanırsınız. Biz nerede hata yapıyoruz? Yetiştirdiğimiz oğullarımız gün geliyor, adeta canavara dönüşüyor. EĞİTİM işlevini yitirdi mi? Biz ailede neleri anlatamıyoruz, nasıl kötü rol modellerle bu hale düşüyoruz?
Gitgide CEHALET sanki daha fazla yakamıza yapışıyor. Bildiklerimizi umursamıyoruz, BENCİL, KÜSTAH ve SALDIRGAN davranmayı marifet sayıyoruz…
Böyle olmayanlar, kendilerini bu halkanın dışına koysunlar ve alınmasınlar… Acaba medyanın olumsuz örnekleri saatlerce, günlerce tekrarı da zaten YARIM AKILLILAR’ın işine mi geliyor? Hani derler ya aklı olmayanlar, olumsuzlukları örnek alır.
Beni endişelendiren gün geçtikçe artan sayılarda olayların tırmanması… Birileri (sosyolog, psikolog, toplumbilimci…) çıkıp toplumun kanayan bu yarasına, kangren olmadan çare üretmezse vay halimize…
KADIN
Yılma
sakın vazgeçme
gözlerin gibi gönlün
hep uzakları hedeflesin…
bil ki sen
gücünle, becerinle, sabrınla
her şeyin en güzeline layıksın…
zaman diren
o seni yıkmaya çalışsa da
ulu çınarlar gibi es
gölgende taze fidanlar yetişsin…
bil ki sen
mangal yüreğinle
vazgeçilmezsin…
(Ayşe Tural)

Kadın, annedir, eştir, dosttur, arkadaştır, sırdaştır… Her ne zaman ihtiyacın olsa O, hep yanındadır…
ELLERİ VAR MIDIR SEVGİNİN
Kolları var mıdır sevginin
Sımsıkı kucaklar da
Annem gibi sıcacık
Koynunda uyutur mu beni…

Elleri var mıdır sevginin
Yanağımı okşar da
Ağlarken için için
Gözyaşımı siler mi benim…

Ayakları var mıdır sevginin
Hasta yatağımdan
Kucaklayıp da
Kaldırır mı beni…

Yüreği var mıdır sevginin
Gözlerime bakıp da
Kırılmış kalbimi
Onarır mı benim…
(Ayşe Tural)
AŞIK YÜREKLER
Neyse ki AŞIK YÜREKLER, bu güçlü, kararlı, bileği bükülmez; bir o kadar da sevgi dolu, naif ve duygusal varlığa- KADINA- gereken değeri gösterdiler. Önünde saygı ile eğildiler… ONSUZ olmanın mümkün olmadığını anladılar. Şiirler yazdılar, şarkılar bestelediler, resimler yaptılar, heykeller yonttular…
Onların var olmalarıyla VAR olacaklarını anladılar. Onları doğuran, büyüten, hayatı öğreten kadının hakkını savunmayı görev bildiler…
GİZLİCE SEVGİLİM
Rüyalar bile geceleri bekler
Gizlice görünmek için
Yüreğimdesin, saklısın içimin
Gizlice sevgilim

Kimse bilmesin üzgünlüğümü
Taşırım ölümüm gibi bu duyguyu
En gizli kuytularında ömrümün
Bir yer var gizlice sevgilimin uyuduğu

Gizlice sevgilim, yaşam kadar acı
Canımı tutuşturan özlem gibi
Özlüyorum derin yok oluşta
Gizlice, sevgilim
Ataol Behramoğlu
BİR ÖZEL VE GÜZEL KADIN…
VİRGİNİA WOOLF (1882- 1941)

Çocukluğundan beri tek arzusu yazar olmaktır Ginia’nın… Evde de bir örneği vardır zaten. Babası, deneme yazarı, yayımcı, biyograf ve tarihçidir. O yaşlarda ünlü çağdaş yazarları tanır. Büyük, canlı bir aile içinde, korunan ve güven içinde her türlü ihtiyacı karşılanan bir çocuktur… Ama yalnızdır…
O dönemlerin kadın değerlendirmesine göre ev işlerinden (yemek yapmak, dikiş dikmekten) anlamaz. Dergilerde yazdıkları eleştirileceğine bunlar eleştirilir. Oysa çağdaşları Marcel Proust ve James Joyce, erkek olduklarından böyle bir sorunları yoktur.
Daha on yaşındayken uzun makaleler yazar. Erkek kardeşleri Cambridge’de eğitim görürken o, kız kardeşiyle evde kalır ve eğitim alır. Eğitim ve bilgi ERKEK işidir. Bazı ayrıcalıklar tanınmasına rağmen o da evde kalmak zorundadır. Annesini 13 yaşında kaybeder, bunalıma düşer. Kendini toparlaması uzun yıllar alır.
Çocukken açık, uyanık ve bilinçli Virginia genç kızlığında başkaldırır. Toplum kurallarına uymayı reddeder. Bir baloda dans etmek yerine bir köşeye çekilip kitap okumayı yeğler. Babasını kaybetmesi onun hayatındaki en büyük şoklardan biri olur. Kendini zor toparlar…
30 yaşında yazar Leonard Woolf ile evlenir. Evde kalmışlık yaftasından kurtulur. İlk romanı 33 yaşındayken yayınlanır. O, romanlarında dış dünyayı değil, insanın iç dünyasını aydınlatmayı ve anlatmayı sever ve bunu dener. Bu nedenle onun için: “ Akıp giden hayatların yazarı…” denir.
Woolf, kadınlar için şöyle der:
“ Kadınlar, milyonlarca yıldan beri evde oturuyorlar. Öyle ki yaratıcı güçlerini zamanla duvarlar emiyor…”
Ayrıca, kadınların kendi paraları olunsa, kin ve acı sona erecektir, der. O, her zaman bağımsızlığın yaratıcı gücü serbest bırakacağına inanır. Kadınların da Shakespeare gibi bir yazar olabileceklerine inanır. “ YETER Kİ ÖZGÜRLÜĞE ALIŞALIM, DÜŞÜNDÜĞÜMÜZÜ AYNEN YAZMAYA CESARETİMİZ OLSUN” der.
Aşkı böylesine anlatanların yanı sıra, ölümüne sevdiklerini iddia edenlerin, ya benimsin ya toprağın diye nara atanların yaptıkları da ortada, ne yazık ki! Öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz, kafalara zorla sokmalıyız ki kadın da erkek kadar İNSANdır. Her türlü yaşama hakkına sahiptir.


ERSELİK ÇİÇEK
Eve giriyorum bu her şey değil
Yakamda kocaman bir günebakan
Öptükçe öpüyorum dudaklarından
Gülüyor ağzında bir aslanağzı

Kuşanıyorum denizi bu da bir şey mi
Beynimde bile o hınzır şeytan
Uyanırken mersin’i nasıl bir sabah
Onun da ağzında bir aslanağzı

Öperken öpmeyi dudak dudaklarından
Ağzımda gülüyor Ülker’in ağzı

Özdemir İnce

BEN…
Ben kadınım… Kadınlığı ile gurur duyan bir kadın hem de… Biz kadınlar güzel giyinip şık şıkırdım şıkır gezmeye bayılırız. Tırnaklarımıza kıpkırmızı ojeler sürüp saçlarımızı savurmayı da severiz. Allah ne verdiyse takmayı takıştırmayı da… Bir daha dünyaya gelirsem yine kadın olmayı dilerim Tanrıdan…
Her gece yatmadan önce mutlaka kitap, dergi, gazete… Ne bulursam okurum. Çok ilginç olursa ve bitirmeyi aklıma koyarsam sabaha kadar da okuduğum olur.
KADINCA…
Kadınların olmadığı bir dünya renksiz ve tatsız olurdu değil mi? Ben de bugün bizden söz etmek istiyorum.
Biz kadınlar güzel olan her şeyden çok hoşlanırız. İnceliklerden, duygulardan ve başarılardan… Bir demet kır çiçeği ya da bir gülle, kolayca gönlümüz alınır; dünyalar bizim olur. Erkekler bizi anlamadıklarını iddia etseler de aslında kolay olduğumuzu savunuruz. Bizi anlamak için biraz gayret yeter, diye düşünürüz de yine de “ Kadınlar Venüs’ten, erkekler de Mars’tan” dır deriz… Ne de olsa farklı kutuplardanız, bunu kabul etmek gerek. Aslında bu farklılıklar kadınla erkeği birbirine çeker…

ÇIĞLIK
bir çığlık
yırtar karanlıkları...
bulutlar çekilir gözlerden
çam testilere
üflenir ruhlar...
yer sevinçle filizlenir
tamamlanır yaradılış...
nehrin ışığı gibi
gider küçük çocuklar
çıplaklığa sataşır...

Ayşe TURAL

Biz kadınlar hayatın anlamıyız aslında… Beyler, kabul ediniz ki, biz olmasaydık hayatınız çok anlamsız olurdu…

Saygı ve sevgileriniz bizimle olsun efendim…

Bütün bunları yazarken, notlar alırken, sizin için süzgeçten geçirip hazırlarken isimlerini bildiğim ve bilmediğim nice kadın sayesinde, onların yüzlerce yıldır çabalarıyla açtığı bu yolda ÖZGÜRCE ilerlemenin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyorum. Onların hatıraları ve emekleri önünde saygıyla eğiliyorum.

Ayşe TURAL ( 8 Mart 2015)

Bu haber 2898 defa okunmuştur

:

:

:

: