Sayın Cumhurbaşkanım,

Barış Harekatının 41 inci yıldönümü münasebetiyle sadece Kıbrıs Türk Halkının acılarına değil,

Barış Harekatının 41 inci yıldönümü münasebetiyle sadece Kıbrıs Türk Halkının acılarına değil, Rum Halkının da mağduriyetine işaret edip her iki Halkın acılarını yüreğinizde hissetmeniz Enosis'e dayalı yarım asra aşkın Rum saldırganlığı ışığında ezber bozan ve karşı tarafın pozisyonu da anlamaya çalışan yeni bir yaklaşımı niteliğindedir. Elbette, Kıbrıs'ta, Enosis misyonunu bütünüyle Rum-Yunan halkı ile birlikte üstlenen kanadın 1974 Barış Harekatı ile birlikte ciddi bir bedel ödemesi, söz konusu saldırganlığın ve uluslararası antlaşmaları sürekli ihlal etmenin kaçınılmaz, üzücü bir sonucudur. Buna rağmen Rum Kanadına yönelik empati yüklü söyleminiz Anastasiadis nezdinde 'Mert bir söylem' olarak algılanmış, Hristofyas ise EOKA misyonunu üstlenenlerin Kıbrıs Türküne tarihi bir özür borcu olduğunu ifade etmiştir. Yoldaş Hristofyas’ın daha da ileri gidip Kıbrıs Türkünün uluslararası haklarının yarım asırdan beri ayaklar altına alındığını, üç nesil insanımızın uluslararası kimliği, uluslararası hak ve statüsünün askıya alınmasına neden olan Rum- Yunan politikasının bir insanlık ayıbı olduğunu ve Kıbrıs Türk kanadına tarihi bir tazminat ödenmesi gerektiğini de ifade edebilirdi. Hatta bu insanlık dışı ambargo ve izolasyonların Annan Planı Referandumundan sonra kalkacağına ilişkin AB tarafından verilmiş taahhütler ışığında, hala daha sürdürülmesi nedeniyle AB'nin Kıbrıs Türküne ciddi bir Tazminat ödemesi gerektiğini gündeme bile getirebilirdi. Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün yıllarca askıya alınmasını ve bir hellim ihracatında bile türlü bahanelerle Kıbrıs Türküne reva görülen muameleyi şiddetle kınayabilir ve meslektaşı Anastasiadis’e 'ANROBiMAS' (BİZLERE ÇOK AYIP) diyebilirdi. Uluslararası antlaşmaları sürekli ihlal etmeleri ve taahhütlerini sürekli askıya alma alışkanlıkları ışığında, Kıbrıs Türkünün, artık kağıt üzerindeki Rum-Yunan taahhütlerine itibar etmemekte fevkalade haklı olacağını ifade ederek daha üç beş gün önce Yunan Başbakanı Tsiprasın tüm AB ülkelerini aylarca nasıl inlettiğini, tüm Dünyaya karşı Referandumdan çıkan Yunan iradesine rağmen bir gün sonra tam tersi bir parlamento kararını üretebilme becerisinin nasıl sergilendiği hatırlatarak, 2004 yılında, başında bulunduğu AKEL’in, Annan Planını kabul etme taahhüdünü bizzat kendisinin nasıl çiğnediğine de vurgu yaparak Kıbrıs Türk’ünün, kurucu egemenlik hakları ile 'üç özgürlük 'adı altında coğrafi güvenliğimizin zayıflatılmadığı iki kesimli federal bir çözümde, Kıbrıs Türk Halkının, Rum Halkına eşit siyasal statüsünün birincil hukuk olarak tescilinde ısrar etmekte ne kadar haklı olduğumuzu dile getirebilirdi. Rum-Yunan Parlamentolarında Enosis’i ilelebet yasaklayan kararların alınmaması karşısında Kıbrıs Türkü’nün, Türkiye'nin fiili etkin garantilerinden vazgeçmesinin asla mümkün olamayacağını ve caydırıcı bir garanti sisteminin gerekliliğini teslim etme empatisini gösterebilirdi.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Anavatan Türkiye'nin huzur ve güvenliğine kastetmiş ve son günlerde tırmanma eğilimi gösteren terör faaliyetleri nedeniyle, Anavatan Türkiye'nin içte ve dışta sıkıntılı bir döneme girdiği bir süreçte, Rum-Yunan kanadı, siyasi parti liderleri kanalıyla dikkatli ve danışıklı bir koreografi içinde katı, maksimalist ve uzlaşmaz bir çizgiye yeniden dönmekte olduğunu üzüntü ile kaydetmek isterim. Esasen temel meselelerde Rum-Yunan kanadı kırmızıçizgilerini hiç bir surette ve hiç bir zaman tartışmaya yanaşmadığı bilinmektedir. Yunanistan’ın, BM Daimi Temsilcisi Kura, Yunan Dış Politikasının birincil önceliğinin Kıbrıs sorunu olduğunu ve bu sorunun bir 'işgal ve istila' olduğunu söyleyerek çözümün ana referans noktaları olarak BM güvenlik Konseyi kararları ve AB üyelik çerçevesi olarak göstermiş ve varılacak antlaşmanın egemen, AB üyesi bir ülkenin sahip olduğu tüm haklara sahip, Garantör güçlerin ve yabancı orduların olmadığı üniter bir Kıbrıs Cumhuriyetinin tesis edilmesinden geçtiğine işaretle, çözüm şartını Türkiye'nin göstermesi gereken 'özlü iradeye' ve 'iyi niyete' dayandırmıştır. Keza Kıbrıs Rum kesimindeki tüm parti liderleri kırmızıçizgilerini yeniden gündeme getirip, 'bir kaç ayda çözüm arzu ve beklentinizi, iyimser deklarasyonlarınızla, barışçı söylemlerimizi ' 1974 öncesine dönülebileceğinin ayak sesleri olarak algılama gafletine düşmüş olabilecekleri izlenimini vermektedirler. İçinde bulunduğumuz hassas ve belirleyici süreçte uluslararası alanda yaratılmakta olan görünüm maalesef özetle şöyledir:
Kendini sürekli mağdur olarak benimseten, mevcut uluslararası statüsünden asla taviz vermemesi gerektiğine inanan ve maksimalist taleplerini ısrarla masaya sürme hakkını kendinde gören bir Rum- Yunan kanadı ve buna karşılık, uluslararası hakları 50 yıldır askıya alınan ancak hudutsuz bir barışçı sabrı sürdürmeye hazır, Rumlara endeksli bir gelecek dışında alternatifi olmayan, barış yanlısı ve adeta her ne pahasına olursa Rumlarla birlikte uluslararası hukuk içine girmek için her şeye razı, edilgen, taviz vermeye müsait bir Türk Kanadı! Üzülerek ifade etmek isterim ki bu görüntü ve yarattığı uluslararası algı, vermekte olduğu yanıltıcı sinyaller ulusal varlığımıza ve geleceğimize yönelik en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Bu görüntü ışığında AB görüşme sürecine dahil edilerek ve daha aktif bir rol üstlenerek, tercihten Anavatan Türkiye’nin 'gölgesinden' uzak mevcut 'Kıbrıs Cumhuriyeti-AB tam üyelik' sürecine, Kıbrıs Türk Halkını bir an önce entegre etmenin açık gayreti içine girmiştir. Kıbrıs Türk Halkı ve Kurumlarının, Federal bir çözüm süreci adı altında ancak henüz çözümün ana unsurları bir iyi niyet belgesi niteliğinde bile tescil edilmeden, 'Kıbrıs Cumhuriyeti’nin' bize göre hukuksuz varlığı ve hukuksuz egemenlik statüsü altında ve sadece bu egemenliğe tabi olmak kaydıyla 'Kıbrıs Cumhuriyeti -AB Üyelik Yapısına' entegrasyonu, bir hazırlık programı altında fiilen başlamış görünmektedir. Bu sürecin devam etmesi halinde Kıbrıs Rum Kanadını çözüm sürecini sadece ve sadece Türk askerinin Adadan tümüyle çekilmesi, Türkiye'nin garantilerinin sona erdirilmesi ve KKTC’yi vatan yapmış on binlerce vatandaşımızı, 'Yerleşikler' diye adlandırdıktan sonra Türkiye'ye dönmelerinin sağlanması ve nihayet serbest yerleşim ve mülkiyet haklarının kesintisiz uygulanması olarak benimsenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

1974 Barış Harekatı ile kaçınılmaz olarak tesis edilen iki kesimli ve iki devletli bir Kıbrıs'ta tüm tarafları bağlayan ana referans noktası 1960 antlaşmalarıdır. Kıbrıs Türk Halkının bu antlaşmalar altında, uluslararası alanda tescil edilen temel siyasal hakları, Anayasal yetki alanları, uluslararası statüsü, bunca kan ve gözyaşından sonra Rum-Yunan kanadının asla tükenmeyecek maksimalist milli hedeflerine kurban edilemeyeceği açıktır.

Sayın Cumhurbaşkanım,

50 yıl süregelen Rum-Yunan uzlaşmazlığı karşısında Rumlara endeksli olmayan, Rumlar dışında bir geleceğe yelken açmış, kararlı bir KKTC’nin uluslararası alanda gündeme gelme zamanının geldiğine inanıyorum. Son 50 yıldır Üç nesil insanımızın geleceğinden, refah ve mutluluğundan büyük ödünler verildi. Gelecek nesillerimizin, federal bir çözüm görüntüsü altında ve AB himayesinde, Helen egemenliğine sürüklenmesi ulusal mücadelemizin nihai bir destinasyonu asla olamaz ve buna izin vermeyeceğinize inanıyorum.

KKTC, ANAVATAN TÜRKİYE İLE BİRLİKTE PARLAK BİR GELECEĞİ, ULUSLARARASI CAMİA VE RUMLARA RAĞMEN, BÜYÜK BİR BAŞARI İLE İNŞA EDEBİLECEĞİNİ KANITLAMIŞTIR.

Bu gerçek ortada iken KKTC’nin adeta çaresizlik içinde ve kaygan bir zeminde, doludizgin, ucu açık bir referanduma sürüklenmesi, geriye dönüşü olmayan fevkalade vahim, tarihi bir yanlışlıktır. Bu yanlışlığa asla izin vermeyeceğinize inanır en içten saygılarımın kabulünü istirham ederim.
Bu haber 1259 defa okunmuştur
  • kurduran bile tanimadi london boy  london - 10.08.2015 40 senedir hala meclisinde resmi bir tanima karari bile yok ben niye sahip cikayim yeterinden cok fazla dalga gectiniz insanlarla artik yemezler bosa ugrasmayin
  •    - 10.08.2015 Siyasi bagimsizlik olmadan ekonomik bagimsizlik asla olamaz.
  • ince  NY - 9.08.2015 Kendisine saygisi olmaya``nin baskasindan saygi beklmesi abes ve istigaldir. Sizin sahip cikip saygi duymadiginiz devlete neden baskalari sahip cikip saygi duysun ki? BAzi deyerler kaybedilince kiymete biner, deger bulur ama is isten gecmis olur.
  • 13000- 15000 dolar. Hasan Mehmet  lefke - 9.08.2015 -250 dolardan 13000-15000 dolara, -Her evde, devletten 2-3 çek alan yapıya, -Bu ithalatın ihracatı karşılama oranı ile mi gelindi? -Yoksa Türkiye``nin doğuda koruculara aktardığı kaynak gibi, KKTC``ye akıttığı kaynakla mı? -Ekonomik gücü olmayan, yeterli askeri gücü olmayan, kendine ait parası olmayan, anlaşmalara dayalı sınırları olmayan, besleyeninden başka tanıyanı olmayan, devlet veya alt yönetim, ne bağımsız, ne özgür ne de egemendir. -Sadece bir teferruattır.
  • 50 senedir    - 9.08.2015 gına getirdiniz artık bu boş laflarınızla . Kendi adınıza konuşunuz genelleyip toplum adına degil.
  • Sn.cumhurbaşkanım Tansel Fikri  Girne - 8.08.2015 Geçmişin hataları geleceğe güvenle sarılmamımızın mazereti olamaz! Geçmişten ders çıkararak,KKTC yi her açıdan sağlıklı bir yapiya kavuşturmak boynumuzun borcudur.Özgür, bağımsız,Anavatan``ın Türkiye``nin güvencesinde pırıl pırıl bir KKTC yi uluslararası alanda hak ettiği bir düzeye taşımak hepimizin baş koyması gereken ulusal bir hedefimizdir. Tansel Fikri
  • Tansel Fikri  Girne - 8.08.2015 Pek çok ülkede benzeri ciddi yönetim eksikliği ve yönetim hataları mevcuttur.Ancak,geçmişin hataları güvenli bir geleceği terketmemizin mazereti asla olamaz!1963-74 dönemi Helen zulmü ve kuşatması altına ferd başına milli gelirimiz 250 dolardı.Bugün 13,000-15,000 dolar.Sözkonusu bağımsız,özgür ve egemen bir KKTC ise gerisi teferruattır! Tansel Fikri
  • NEYİ İSPATLAMIŞTIR? HASAN MEHMET  LEFKE - 8.08.2015 -İthalatın ihracatı karşılama oranını mı? -Türkiye``den hibe alınmadan yapabileceği altyapı yatırımını mı? -Borcu yüzünden iflas durumunda olmayan belediyelerini mi? -Rumdan ganimet olarak ele geçirilip batırılan yüzlerce sanayi tesisini mi? -Mükemmel idare edilip batırılan Sanayi Holding, KTHY gibi kurumları mı? -Talan edilip çevre kirliliği olmasına neden olunan CMC tesislerini mi? -Kumar, beyaz kadın, uyuşturucu, insan kaçakçılığı gibi suçların merkezi olmasını mı? -Kara para cenneti yapılmasını mı? -Neyi ispatlamıştır?
  • recep ersoy   - 31.07.2015 sana zahmet edip da cevap verdimi mustafa beyi,yoksa her vatandasin kaygilarina saygi gostermekle mukellef oldugunu cabucak unuttumu.unutmasin o yere yuzde 26 oy ile geldi,diger oylari ctp ve ozersaydan kendisine odunc olarak kayan oylardir.eger sana cevap yazdiysa ,lutfen yayinlayin da gorelim.saygilar.

:

:

:

: