Kıbrıs Türkü sandıkta geleceğini yabancı ellere teslim edecek mi?

Kıbrıs Türkü Nisan 2009’da yeniden sandık başına gidiyor.

Kıbrıs Türkü Nisan 2009’da yeniden sandık başına gidiyor. “Çözüm, hemen şimdi” diye haykıran cephe, Kıbrıs Türkünün geleceğini Rum-Yunan kanadı ile BM/AB hakemliğinin konsensüsüne veya ortak iradesine dayalı bir süreç’e teslim etmek üzere halkımızdan yetki isteyecektir. Bu zihniyet, Rumlarla birlikte bir çözüm dışında bir seçeneğimiz olmadığı varsayımına dayanmakta ve KKTC’ye, Rumların onay ve icazeti dışında bir çıkış stratejisi öngörmeyen bir anlayıştan kaynaklanmaktadır.
Rum-Yunan kanadı, görüşme sürecinde anlaşmazlıkların aşılması için, gerek BM’in hakemliğine, gerekse sürece takvim empoze edilmesine karşı çıkmıştır. Türk kanadı ise bunlara evet demektedir. Bu tutumu ile Türk kanadı çıkış stratejisini ( “exit stategy”) kendi eliyle bloke etmiş, KKTC Halkının geleceğini Rum-Yunan çizgisini benimsemeye zorlanacağı kesin olan BM hakemliğine teslim eden bir denklem içine girmiştir.

Bu fevkalade sakıncalı süreç, bir yandan global ekonomik krizin diğer bir yandan TC ve KKTC’de yapılacak 2009 seçimlerinin toz dumanı, ve KKTC’de örgütlenmiş dezenformasyon merkezleri ile dış kaynaklı fon ve lobilerin – KKTC gibi küçücük bir ülke dev uluslar arası etkileşime ardına kadar açık ve korumasızdır durumdadır -- etkisi altında Adanın Helen egemenliğine sürüklenme tehlikesini beraberinde getirmiştir. Kıbrıs’ta gelişmekte olan tehlikeli süreç Türk Ulusunun uyanık bekçiliğini tarihimizin hiçbir döneminde olmadığı kadar gerekli ve önemli kılmaktadır. Yakında sandığa gidecek olan Kıbrıs Türkünün bugünkü görüşme sürecine onay vermesi KKTC’nin egemenliği ve bağımsızlığını kurtarılamayacak bir yola sokmuş olacaktır. Kıbrıs’ta beş asırlık Türk varlığı ciddi bir tehdit altına sürüklenmektedir. TC ve KKTC’de dört nesil insanımızın canı, kanı ve gözyaşı ile 50’nin üzerinde Türk Hükümetlerinin andı, kararlılığı ve onuru böyle bir gelişmeyi gündemden uzaklaştırmalı ve seçim sathı yabancı lobilerin anti-demokratik oyun alanı olmaktan kurtarmalıdır.

24 Nisan 2004 Referandumunda Rumlar, Türklerle yeni bir ortaklığı öngören BM Planını reddetmiştir. Bu hayır iradesi karşısında, KKTC Halkının kendi kaderini yeniden belirleme hakkı saklıdır ve bu hakkı kullanmakta özgürdür. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi “Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıs Devleti ” ünvan ve yetkilerini çözümsüzlüğün alternatifi olarak, 45 yıldan beri hukuk dışı ve pervasızca kullanırken, KKTC, yi uluslar arası hukuk açısından seçeneksiz saymak uluslararası hukuk ve antlaşmalardan kaynaklanan haklarımızın inkarı gibi fevkalade üzücü ve düşündürücü bir tabloyu kabul etmek demektir. Bu husus dış politikada caydırıcılığımızı ortadan kaldırmaktadır. 1974 Barış harekatı ile son şeklini alan iki Devletli, iki kesimli bir Kıbrıs’ın 35 yılda kökleşen barış ve istikrar temellerine rağmen Rum-Yunan kanadının Kıbrıs’ta mutlak bir Helen egemenliği öngören maksimalist yaklaşımlarının temelinde TC-KKTC Dış Politikasının caydırıcı seçenekleri cesaretle uluslararası gündeme taşımamasından kaynaklanmaktadır.

KKTC’nin tanınması ve TC-AB sürecine endekslenerek, AB tam üyelik perspektifini TC-AB yol haritası içinde gerçekleştirmesi Türk Dış Politikasının en vazgeçilmez bir öncelikliğine dönüşmüştür. Dış Politikamız seçenekten yoksun değildir ve bu günkü fiili gerçekler ile uluslar arası hak ve adalet ilkelerine en uygun yol budur. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta istikrar ve barışın temeli bu çerçevede tesis edilecek bir Türk-Yunan dengesine dayanmaktadır. TC ve KKTC’nin bu yolda barışçı kararlılığı, Kosova örneğinde olduğu gibi, Batının desteğine mahzar olması kaçınılmazdır.
Bu haber 396 defa okunmuştur

:

:

:

: