Seçimin galibi “biz” olacağız

Kıbrıs insanı demokrasi ile İngiliz sömürge yönetimi döneminde tanışmaya başladı.

Kıbrıs insanı demokrasi ile İngiliz sömürge yönetimi döneminde tanışmaya başladı.

Bizim halkımızın tanıdığı ilk meclis Kavanin Meclisi’dir. Bu meclisin şimdiki anlamda demokrasi ile bir ilişkisi olmasa da, yine de ilk demokrasi girişimi olduğunu söylemek durumundayız.
İngiliz dömürge döneminin sonlarına doğru daha bir belirginlik kazanan Kıbrıs Türk toplumu kimliği içinde, yaşanan liderlik yarışı da sınırlı demokrasinin ilk uygulamalarını oluşturur. Sir. Münir ve Necati Özkan olayı “seçim” olgusunun en belirgin olarak yaşandığı devreyi oluşturur. Sadece 4 yılı kapsayan Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde ise demokrasi ve seçimler artık topluma ait kurumlar tarafından organize edilmeye başlanır.

Toplumsal mücadele yıllarında da seçimler yaptık toplum olarak. Bu seçimlerin demokrasi kültürümüzün gelişmesine ne kadar hizmet ettiği tartışılabir. Ancak, o günün koşullarında o kadarı başarılabilmiş.

Bizim Kıbrıs Türk toplumu olarak asıl demokrasi serüvenimiz 1976’da başladı. Benimsediğimiz sistem Türkiye’den alıntı olmakla birlikte o günün koşullarındaki iktidara uyarlama bir sistem olan yarı başkanlık sistemi oldu. Bu sistemle çok partili yaşama geçildi. Örneğimiz Türkiye olduğu için daha en başında demokrasiyi olması gerekenden çok farklı algıladık ve neredeyse birbirimize düştük. UBP’ci, TKP’ci CTP’ci diye 3 ayrı kampa bölündük daha yolun başındayken. Bulabildiğimiz her zemin ve satıha sloganlar yazdık, afişler yapıştırdık. Birbirimizin afişlerini yıttık. Yırmadığımız yerde üzerine bizm partimizin afişini yapıştırdık.

Bugüne vardığımızda, toplamda sekizi genel seçim, 8’i de yerel seçim olmak üzere toplam 16 seçimi geride bıraktık. Buna ayrı yapılan 6 Cumhurbaşkanlığı seçimi ile biri KKTC anayasası diğeri de Annan planı ile ilgili referandumları da katarsak 19 Nisan 2009’da yapacağımız milletvekilliği genel seçimleri ile birlikte 25. seçimimizi yapıyoruz.

Demokrasi uygulaması bakımından geride bıraktığımız zaman dilimi insan yaşamı açısından hayli uzun bir dönemi kapsamasına karşın toplumsal yaşam bakımından pek de uzun sayılmaz. Biz Kıbrıslı Türkler olarak, yarım yüzyıla yaklaşmakta olan bu yakın devrede demokrasi kültürümüzü sınırlı da olsa geliştirmeyi başardık diyebilirim.

Başladığımız noktanın oldukça ilerisinde olduğumuzu inkar edemeyiz. Daha ileride olabilirdik. Bu doğru, fakat o kadarda geride değiliz. Evet daha yürümemiz gereken çok yol olduğu apaçık ortada. Fakat sıfır noktasın da değiliz.

Demokrasi, uygulanması bakımından zor bir rejimdir. Bu rejimin esası hoşgörü ve tahammüldür. Farklı olana tahammül etmek, onu ve düşüncelerini hoş görmek bu sistemde uygulanması en zor olan temel koşullardır. Olmamız gereken yerde değiliz henüz. Daha yürümemiz gereken uzunca bir yol var bu bakımdan. Tüm siyasi grupların dillerinde pelesenk olmasına karşın, kendi gibi düşünmeyene hoşgörü, kendinden olmayana tahammül ve yaşama hakkı konularında yeterince zenginleşmiş değiliz.

Bu seçim kampanyası döneminde gözlemlediğim, birey yurttaş demokratik anlayış ve buna bağlı davranış geliştirme hususunda siyasi partilerden açık ara önde olduğu gerçeğidir. Demokrasinin olmazsa olamazı olan siyasi partiler, demokrasinin gereği olan hoşgörü ve tahammülü yeterince uygulayamazken, birey yurttaş bunları kendine yaşam biçimi haline getirmiş bile. Kırsalda yaşayan insanımızın o sınırsız misafirperverliği, sıcak kanlı ve saygılı davranışı her türlü taktirin üzerinde. Kentli insanımızın nezaketi ve hoşgörülü yaklaşımı ise ayrıca övgüye değer nitelikte.
İnsanımız artık gelip geçici sloganlara ve uçuk kaçık vaatlere değil, somut ve kaynağı belirtilen programlara önem veriyor. Bu programları hayata geçirecek yetkin kadrolar var mı ona bakıyor. Demagoji üreterek sempati toplamaya çalışanı değil, bilgi birikimi ve becerisi yüksek, ufku geniş adayları siyaset dünyasına kazandırmayı hedefliyor. Liderin elemanı olup olmadığına bakmaksızın oy verdiği programı uygulamaya koyacak, nitelikli adaylar arasından iş yapabilecek bir meclis oluşturmak istiyor. Toplum olarak geldiğimiz bu noktada birey insanımız; siyaset kurumundan, kendisini bölüp uçlara çekip ve çatıştırması yerine asgari müştereklerde buluşup sorunları çözen bir yapıya getirmesini istiyor.

Öyle görünüyor ki bu seçimin kazançlı çıkanı, toplumsal demokrasi kültürümüz olacak.

Bu haber 277 defa okunmuştur

:

:

:

: