Vaatlere ABD bütçesi dayanmaz

Seçime artık sayılı günler kaldı. Ancak, “heyecan dorukta” diye bir durum hala söz konusu değil. Tahminim seçimin son haftasındaki yarışın kıran kırana geçeceği yönünde. Yine de militan kadrolar ve aday yakınları dışında çoğu insanın kime oy vereceğini açıkça beyan etmeyecekleri fikrindeyim.

Seçime artık sayılı günler kaldı. Ancak, “heyecan dorukta” diye bir durum hala söz konusu değil. Tahminim seçimin son haftasındaki yarışın kıran kırana geçeceği yönünde. Yine de militan kadrolar ve aday yakınları dışında çoğu insanın kime oy vereceğini açıkça beyan etmeyecekleri fikrindeyim.

Her ne kadar da geçmişe göre tüm partiler daha sağduyulu propaganda yöntemleri izlese de kapalı kapılar ardında tehdit ve gözdağı yöntemlerinin devam ettiğini duyuyoruz.

Dikkatimi çeken vatandaşın vaatlerle pek ilgilenmediği. Zaten radikal vaatlerde bulunan da pek yok. Yani neredeyse hiçbir parti, “bizim iktidarımızda şöyle olacak” diye kesin bir program açıklayamadı. Hep cekli caklı, çoğu da ülkenin gerçekleriyle fazla örtüşmeyen söylemler ön plana çıkıyor. Herkes, herkese sözler veriyor.

Narenciye üreticisine; narenciye kalkınacak, esnafa; esnaf ihya edilecek, turizmciye; oteller doldurulacak, öğrenciye: burs verilecek, şoföre; taksi alınacak, ev hanımına; hizmetçi tutulacak, memura; bol maaş ve tatil sağlanacak, tüccara; vergisiz hayat sunulacak, sanayiciye; karşılıksız teşvik imkânı hediye edilecek falan filan.
Tabi şimdi seçim dönemi ya tüm örgütler ve kurumlar da ayakta, “bana bunu ver sana geleyim” gibi karşı tekliflerden ortalık kırılıyor. “Peki tamam merak etme sen, bir seçilelim…” sözünü alan da tarafını da çoktan belirledi.

İyi de kaynak nereden sağlanacak? Yani değirmenin suyu nereden sağlanacak?
Tüm partilerin vaatlerini ve karşı istekleri alt alta koyunca, bırakınız KKTC bütçesini veya Türkiye’nin bütçeye yaptığı katkıyı, ABD’nin bütçesini bile zorlarsınız.
Bunu sadece ben değil, vatandaş da biliyor. Ama en fazla da partilerin kendileri biliyor. Bu nedenle plan ve projeler yuvarlak ifadelerle dolu.

Eh! Böyle olunca da bireylerin tercihlerini belirleyecek öncelikler parti programları değil, başka faktörler oluyor.

Mesela akrabalık arkadaşlık ilişkileri, babamın dedemin partisi. Kişisel çıkar beklentileri. Kıskançlık ve güç savaşları. Duygusal yaklaşımlar.

Bir partinin, hangi konuda ulaşabileceği mesafe belli olunca idealizm ve siyasi felsefe de ölüyor. Geriye ise üstte bahsettiğim “küçük burjuva yaklaşımları kalıyor.”
Ama hayret ettiğim bir nokta da bu kadar basit bir gerçeğin “seçim propagandalarını yürüten büyük ustalar(!)” tarafından fark edilmemesi.

Kıbrıslı Türkler sosyolojik açıdan her haliyle tipik bir küçük burjuva toplumu. Yani sürekli değişiklik arayan, her zaman elindekinin daha fazlasını isteyen ancak, “radikal” değişiklikten korkan, kıskançlık, çekememezlik ve dedikoduya eğilimli bir yapısı var.
Küçük ama gerçekleşme olasılığı yüksek vaatler, şimdikilere göre daha çok iş yapar fikrindeyim.

Neyse biz yine de partilerin, “Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz farklıyız” muhabbetine takılmaya devam edelim.

TRAFİK CEZASI İLE KALKINALIM!
İlginç bir başlık oldu. Bunun ne olduğunu hemen anlatayım. Trafikte kuralları çiğneyen o kadar çok sürücü var ki, bunların yarısı yakalansa, kesilecek cezalarla devletin ve belediyelerin bütçeleri rahat eder.

Her gün sabahtan Yenikent’ten çıkıp, Girne Karaoğlanoğlu’na ulaşıyorum. O kadar çok bilerek ve isteyerek yapılan trafik ihlali görüyorum ki, ciddi bir ceza sistemiyle inanılmaz gelirler elde edilebilir.

Yenikent’ten Güzelyurt anayoluna bağlanan ışıklı çemberi çoğunuz biliyorsunuz. Gönyeli’ye gidecekler ile Lefkoşa istikametine dönecek arabalarların sağ şeritte durup, trafik lambalarına göre hareket etmeleri gerekiyor. Güzelyurt yoluna ise sol şeritten kontrollü geçiş veriliyor. Ancak bahsettiğim kavşağa gelen arabaların neredeyse yüzde 50’si sol şeritten girip, “çoğu zaman kırmızı ışıkta geçerek” Gönyeli veya Lefkoşa istikametine devam ediyor. Tam bir trafik anarşisi yaratıyor.
Kimisi memur kimisi işçi, kimisi bayan kimisi erkek, hiç fark etmiyor bu trafik magandaları, 2-3 dakika bekleyip, yeşil ışıkta geçmek yerine, başta kendileri olmak üzere herkesin hayatını tehlikeye atıyorlar. Hele arabasında çocuğu olan bayanlar yok mu?

Ülkede buna benzer birçok kavşak var. Trafik polisleri ayda sadece üç gün buralarda görev yapsın, bütün polis örgütünün aylık masrafı çıkar. Ama o bunun oğlu, şu bunun akrabası değil de herkese ceza yazılırsa.

Bu haber 313 defa okunmuştur

:

:

:

: