Güneşe yazı yazılır mı?

Zaman su gibi akıp gidiyor... Yaşanan her olay insan hafızasından silinmiyor.

Zaman su gibi akıp gidiyor... Yaşanan her olay insan hafızasından silinmiyor. Geçen zamanın tecrübelerini kişi belirli bir yaşa gelince, vaktin müsait olma durumu mevcudiyetinde değerlendirmeye tabi tutuyor... Öyle bir an geliyor ki uyku ağır bastığı anda uyuyormusun sorusuna yok gözlerimi dinlendiriyorum diyebiliyorsunuz... Bazen etkilendiğimiz aynı gün içerisinde okuduğunuz hikayelerde geçen olaylardaki sözlerde takılıp kalabiiyorsunuz... Mesela ' GÜNEŞE YAZI YAZILMAZ....YAZILAN YAZI İSE BOZULMAZ! Cümlesi hikayedeki ana fikir gibi... Yine sizlerle paylaşmak istiyorum... Belkide zaman zaman ülke gündemini es geçmenin de faydası olur diye düşünüyorum... Bazı hallerde tebdili kıyafette fayda var diyeceğim de bizim ülkemizde insanlarımız bizi, biz insanlarımızı, göz bebeğinden tanırız,biliriz... Hikayemiz mi? Uzun aman önce var olan bir ülkenin refah içerisinde yaşamasının sebebi iyi yürekli, dürüst kralı imiş. Kral zaman zaman tebdili kıyafet ülkeyi dolaşır, halkının dertlerini dinler, sorunlara çözüm bulurmuş. Gene böyle bir günde kral dolaşırken, yolu dağ başında bir göl kenarına düşmüş. Gölün kenarında ki ağacın dibine çökmüş aksakallı bir dede, Bir elinde bir kese diğerinde bir kese. Birinden bir tas alıp, diğerinden aldığı tasa bağlayıp göle atıyormuş. Bu epey bir süre devam etmiş ve nihayet bittiğinde, dede yoluna gitmek üzere ayağa kalkmış ve kralla göz göze gelmiş. Kral, dedeye sormuş: - “Dede, bütün bir gün seni izledim, Sen ne iş yaparsın anlayamadım.” demiş. Dede, kralın sorusunu söyle cevaplamış: - ”Oğlum, ben insanların kaderlerini birbirine bağlarım.” - “Peki en son kimin kaderini birbirine bağladın?” - “Kralın güzel kızı ile uşağı Ahmet’in kaderini bağladım” demiş aksakallı dede. Kral, bu cevabı alınca dünyası kararmış. Bir yanda güzeller güzeli biricik kızı, diğer yanda olmamış oğlu kadar sevdiği zenci uşağı Ahmet. Ne yaparım, nasıl eder de Ahmet’e bir zarar vermeden bu kaderi bozarım diye düşünerek sarayın yolunu tutmuş. Saraya gidince hemen sevgili uşağı Ahmet’i huzuruna çağırmış ve ona: “Oğlum Ahmet, sana bir mektup vereceğim, bu mektubu güneş‘e götüreceksin.”demiş. Krala sorgu sual edilmez. Biçare Ahmet, mektubu ve yolluğunu alarak düşmüş yollara. Düşmüş ki ne düşmek. Babası kadar sevdiği Kralı, ona bir görev vermiş ve o bu görevi yerine getirmeli; ama nasıl? Günlerce yol gitmiş. Nihayet yorgunluktan bitkin haldeyken gördüğü bir ulu ağacın gölgesinde dinlenmeye karar vermiş ve uykuya dalmış. Uyandığında bir de ne görsün... Ağacın az ötesinde bir göl... O göl ki üzerine güneşin aksi vurmuş... “Kralımın dediği güneş bu olsa gerek.“ diyerek, üzerinde sadece iç çamaşırı kalıncaya kadar soyunarak atmış kendini göle. Dibe doğru yüzmüş... Tâ dipte, güneşin aksinin tükendiği yerde bir de ne görsün.... Şahane bir hazine sandığı... Almış sandığı, çıkmış yüzeye... Çıkmış ama, Ahmet artık zenci değil bembeyaz bir Ahmet... Sadece iç çamaşırı olduğu bölge eski rengini taşıyor. “Var bu iste bir hikmet “ demiş ve açmış sandığı. Sandık, gerçek bir hazine sandığı, içinde bin bir türlü mücevherat ile birlikte üzerinde “Güneş'ten Krala” yazan bir zarf. Ahmet, ne yapacağını bilemez hale gelmiş bir anda. Yeni rengi ve yaşadıkları ile ülkesine dönünce kimsenin kendisine inanmayacağını düşünerek, ülkesine zengin bir tüccar kimliği ile dönme kararı almış. Dönünce ülkesine, düşleri bir bir gerçekleşmiş Ahmet’in... Ülkesinin bu yeni dürüst ve yakışıklı tüccarı ile güzeller güzeli kızını evlendirmeye karar verince Kral, dünyalar Ahmet’in olmuş. Kral vermiş vermesine kızını zengin tüccara ama aklı da bir yandan oğlu gibi sevdiği ve hiç bir haber alamadığı uşağı Ahmet'te imiş. Gel zaman - git zaman, damadı ile birlikte bir ziyafet yemeğindeyken yere düşen bir çatalı almak için eğilince Ahmet'in kıyafetinin kenarından kaba eti gözükmüş... Bunu gören Kral gözlerine inanamamış. Yemek bitince koridorda ilerleyen damadının arkasından seslenivermiş Kral: “Ahmet!...” Ahmet, seneler sonra gerçek adını, gayri ihtiyârî kendisine seslenen Krala dönüvermiş ve “Neler oluyor Ahmet, evladım anlat başından geçenleri bana.” diyen kralına bütün olanları bir bir anlatmış... Bunun üzerine Kral, “Peki Güneş, bana bir şey göndermedi mi?“ diye sorunca da hemen odasına koşarak, sandıktan çıkan mektubu almış ve Kral’a vermiş, mektupta şu satırlar yer alıyormuş:GÜNEŞE YAZI YAZILMAZ....YAZILAN YAZI İSE BOZULMAZ! ' Kıssadan hisse bu olsa gerek...

Bu haber 2022 defa okunmuştur

:

:

:

: