Tüm Dış İşleri Politikası Sistemi’nin değiştirilmesi gerek!

Kuzey Kıbrıs’ta geçen hafta gündeme gelen yoğun ziyaretlerin ardından özellikle AP milletvekili Mechthild Rothe’ nin “Doğrudan ticaret tüzüğü” ile ilgili bir soruya verdiği “Dolayısı ile sadece ümit etmekten başka bir şey söyleyemiyorum.”

Kuzey Kıbrıs’ta geçen hafta gündeme gelen yoğun ziyaretlerin ardından özellikle AP milletvekili Mechthild Rothe’ nin “Doğrudan ticaret tüzüğü” ile ilgili bir soruya verdiği “Dolayısı ile sadece ümit etmekten başka bir şey söyleyemiyorum.” Şeklindeki dürüstce cevabından dolayı “hayal kırıklığına” uğrayanlar beni şaşırtıyor.

 

Kuzey Kıbrıs’ta özelikle AB konusunda yıllardır “deneyimli oldukları iddiasında olanlara” bir türlü anlatamadığım bir gerçek var. Yıllardır Avrupa Parlamentosu koridorlarında gezerek üç, dört miletvekili ile samimi olup, yılda bir iki kere Friedrich Ebert Vakfı seminerlerinde “small talk” yapıp ya da Sosyalist Enternasyonal toplantılarında bir kaç politikacı ile fotoğraf çektirip “KKTC’nin sorunlarının hala niye çözülmediğini” sormak AB Gerçeğini okuyamamak anlamına gelmekte.

 

Elbette Avrupa Parlamentosu nezdinde koşturmak önemli. Ama bu “parlamentoya”

verilen önemin AB’nin motor ülkelerinin başkentlerinde “bazen bir yerel parlamentodan sonra bile geldiği” gerçeğini de bilmek lazım.

 

“Büyük umutlarla” sorunların hatta Karpaz’daki “eşeklerle ilgili” şikayetlerin anlatıldığı Yeşiller elbette önemli bir siyasi hareket. Ancak şu anda AB başkentlerinde Yeşiller’in “hiç bir rol oynamadığını” bilmek de önemli.

 

Yani Avrupa Parlamentosu düzeyinde ya da AB’nin geleceğini belirleyen ülkelerde “ya hiç olmayan ya da sadece muhalif konumda olan” Yeşiller’e yönelik olarak enerjinizi harcamak “boş vitesteki bir arabada gaza sonuna kadar basmak” gibi...

 

KKTC’nin sorunlarını çözmenin tek yolu, AP ya da bazen bu açıdan özellikle ulusal parlamentolarda oturan milletvekillerini tanımak için önemli bir platform olduğu için  daha da değerli olan Strassburg’taki Parlamenterler Konseyi düzeyinde harcananenerjinin en az on mislinin AB başkentlerine yönlendirilmesi gerekiyor.

 

Ancak bu iş sadece Başkanlık Sarayı’nın, üç milletvekilinin ve CTP’nin dış ilişkiler alanında koşturan iki üyesinin tüm çalışkanlıklarına rağmen tek başlarına yapabilecekleri olay değil.

 

KKTC’nin güçlü bir Dış İşleri Bakanlığı ağına ihtiyacı var. Örneğin Kuzey Irak’taki Kürtler’in temsilcilerinin olmadığı bir AB başkenti yok.

 

Buna karşılık KKTC pratiği bu alanda “1974 modeli ve artık köy yollarında bile kullanılmayan bir otobüsün hala başkentler arasında yolcu taşımaya çalışmasına” benzetilebilir. Oysa artık “yeni ve modern otobüslere” ihtiyaç var.

 

Örneğin Berlin’de TC Büyükelçiliği binasında ve oradaki TC Büyükelçisi’nin emrinde bir memur oturtarak Almanya ikna edilemez. Paris’te bir memur var mı? Bilmiyorum.

 

Geçmişin “ben sırtımı Türkiye’ye dayamışım, dünya umurumda değil” politikasıyla gelinen nokta işte bu.

 

KKTC’nin geleceği Katar ya da Kuveyt’te değil. KKTC Dış İşleri’nin Brüksel ve Londra’nın yanı sıra Berlin’de, Paris’te, Madrid’de, Varşova’da, Dublin’de, Kopenhag’ta, Helsinki’de ve diğer AB başkentlerinde iyi organize olmuş temsilcilikleri olması şart.

 

Avrupa’nın Kuzey Kıbrıs Gerçeği’ni anlaması için AP koridorlarında ayda bir kez gezerken belki de Almanya’da Bundestag nezdinde her gün ilişkiler kurmak ve kurulan ilişkileri geliştirmek gerekmekte. Yoksa üniversiteler ile ilgili bir sorun anlatılmak istendiğinde yetkili bakanlıktaki alt düzeyde bir yönetici ile randevu almak hep imkansız olacaktır.

 

KKTC kendini TC’den bağımsız ve profesyonelce temsil edebildiği oranda başkentleri kazanarak “Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün” ve diğer sorunların çözümüne yaklaşacak. 

Bu haber 531 defa okunmuştur

:

:

:

: