Yeni KKTC meclisinin en öncelikli icraatı :

Kıbrıs Türk Halkı 19 Nisan seçimlerinde demokratik, özgür iradesini ortaya koymuş ve Ulusal Birlik Partisi’ni yeniden iktidara getirmiştir.

Kıbrıs Türk Halkı 19 Nisan seçimlerinde demokratik, özgür iradesini ortaya koymuş ve Ulusal Birlik Partisi’ni yeniden iktidara getirmiştir.

2004 Referandumu’nda çözümden yana açık bir irade ortaya koyan Türk Halkı artık Rumlarla adil, güvenli ve kalıcı bir ortaklığın mümkün olamayacağını ve yeni bir yol haritasının ancak UBP yönetimi ile mümkün olabileceği inancını oyları ile ifade etmiştir. UBP Kıbrıs Türk Halkının bu inancını boşa çıkarmamalıdır.
Bu günkü görüşme zemininden Rum-Yunan Kanadının ne anladığını dünkü Hristofyas-Karamanlis ortak basın toplantısı yeniden ve yeterince ortaya koymuştur. “Toprağı, kurumları ve ekonomisi birleştirilmiş bir Kıbrıs’ta tek Devlet, tek egemenlik ve tek uluslararası kimlik. KKTC ve Kıbrıs Türk halkının en büyük güvencesi olan bu günkü garanti sisteminin “AB normlarına dönüşme zorunluluğu” yani ortadan kaldırılması. Böylesine bir görüşme zemininde UBP, etkin Rum –Yunan lobilerince şimdiden katı ve uzlaşmaz ilan edilmiştir.
Kendi içimizden gelen benzeri yargılar müzakerelerde sadece Türk Kanadının elini zayıflatmaktadır. Bundan özenle kaçınmalıyız.
Rum-Yunan-AB ittifakının ana amacı, TC-AB sürecinde, en geç Aralık 2009’a kadar Türkiye’nin, Kıbrıs’ta tek uluslu bir Helen Cumhuriyetini tüm Kıbrıs’ın meşru Cumhuriyeti ve meşru Devleti olarak tanıması ve KKTC’nin göz ardı edilerek bu Cumhuriyete Türkiye’nin hava ve deniz limanlarını açmasıdır. Esasen bu geçekleştiği noktada, sadece KKTC Devletinin değil, KKTC’deki Türk Askeri varlığının da meşruiyet temelleri kendi elimizle oyulmuş olacaktır. Kıbrıs sorunu Rumların düşlediği Helen egemenliği çizgisinde çözümlenmesi artık önlenemez bir sürece girmiş olacaktır.
Başta Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası camia 2004 Referandumu ile Kıbrıs’ta çözümsüzlüğe oy veren Rum Halkını “Kıbrıs AB tam üyeliği” ile ödüllendirmiş, BM’nin Kıbrıs için öngördüğü ve AB’nin de tam olarak onay ve destek verdiği Annan Çözüm Planı’nı kabul eden Türk Halkına karşı ise kendi ilan ettiği taahhütleri yerine getirmemiş ve uluslararası hukuk ve antlaşmaları ihlal ederek tam üyelik sürecinden dışlamıştır. AB, Kıbrıs’ta siyasal meşruiyetin kaynağının Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum Halklarının eşit varlığına dayalı “çift uluslu bir Kıbrıs Cumhuriyeti” ve “iki toplumlu bir Kıbrıs Devleti” olduğunu bilmesine rağmen, tek uluslu bir Helen Cumhuriyetini tüm Kıbrıs adına tam üyeliğe kabul etmesi
21’inci asrın en büyük haksızlığı ve hukuksuzluğunu oluşturmaktadır. Kıbrıs Türk Halkı 19 Nisan seçimlerinde bu büyük uluslararası haksızlığa oyları ile başkaldırmıştır!

Kıbrıs Türk Halkının uluslararası camiaya karşı en etkin savunması demokratik konsensüse dönüşen kararlılığıdır. Bu kararlılık, mevcut görüşme süreci içinde Helen Egemenliğine açık tüm yolları tıkayan bir Meclis Kararına dönüşmeli ve bu karar tüm Dünya Parlamentolarına en kısa zamanda yansıtılmalıdır. KKTC Parlamentosu Federal Çözümden ne anladığını, toplu takas ve toplu tazminata dayalı güvenli, iki kesimli bir çözümden ne anladığını, iki toplumlu bir Devlette siyasal eşitlikten ve eşit siyasal kimlikten ne anladığını, kurucu devletten ve kurucu eşit egemenlik haklarından ne anladığını, eşit uluslar arası kimlik haklarından ne anladığını ve nihayet varlığının ve bu günkü coğrafi güvenliğini borçlu olduğu Garanti sisteminin tartışılamaz olduğunu hiçbir tereddüde yol açmayacak şekilde yeni bir Meclis Kararı ile Dünya’ya ilan etmelidir.

Bu adım mevcut görüşme zemininin değiştirilmesine yönelik değildir. Bu adım mevcut görüşme zeminini yıllarca istismar etmiş ve görüşme zeminlerini Helen egemenliği hedefinde zaman kazanma ve Türk kanadına hukuksuz baskı yapma aracı olarak görmeye alışmış Rum-Yunan kanadına “oyun bitti”; “makul bir zaman dilimi içinde gerçek, kalıcı ve adil bir antlaşma veya yol ayırımı” diyecek bir adım olmalıdır. Bu adım “ İki kesimli, iki toplumlu, tarafların siyasal eşitliğine dayalı federal çözümü ” Helen Egemenliğine dayalı Uniter bir çözüm olarak algılamış bir kanadın dünyayı daha uzun bir süre kandırmasını ve en önemlisi, muhtemel bir çözümü yeniden yıkma ihtiyacını ortadan kaldıracak “statüs quo ante” koşullarını GKRY ve KKTC Devletleri açısından eşitlemek için atılmalıdır. Rum-Yunan kanadı yeni bir ortaklık cumhuriyetini yıkması halinde, bu kez Kıbrıs Türk Halkını yeniden Devletsiz ve uluslararası haklarından asla yoksun bırakılmayacak somut garantiler AB deregasyonu (AB’de birincil hukuk olarak) ve çözümün ana bir unsuru olarak tescil edilmelidir.

KKTC Cumhurbaşkanı Halkımızın iradesini doğru tefsir edip, Dış Politikayı KKTC Hükümet ve Parlamento desteği ile birlikte yürütmelidir. 2004 Referandumundan sonra bu satırların yazarı, KTFD Meclis E.Dışilişkiler ve Savunma Komisyonu Başkanı ve Meclisimizde oybirliği ile geçen 5 Kasım 1976 Dış Politika Kararının mimarı ve önerge sahibi olarak ve Rumların BM Çözüm önerilerini referandumda reddetmesi karşısında, KKTC’nin yeni bir yol haritasını Dünya’ya ilan etmesini şiddetle önermiş ve bu yönde bir Ulusal Mutabakatı tetiklemeye çalışmıştı. UBP Genel Başkanı olarak Sayın Eroğlu böyle bir girişime tam destek verebileceğini ifade etmiş, CTP Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Talat ise, böyle bir girişimin KKTC Cumhurbaşkanından gelmesinin doğru olacağın ancak KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş’ın “ tarafsızlığını ve kredibilitesini yitirmiş olduğunu” ifade ederek bu yönde bir çabaya destek verme imkanı olmadığını belirtmişti. KKTC Cumhurbaşkanı Talat en azından 2009 yılında halkımızın iradesine tercüman olup yeni oluşan Meclisin güçlü destek ve iradesini arkasına alması,Rum Ulusal Konseyin ve Rum Meclisinin tam desteğine sahip Hristofyas’a karşı, müzakerelerde elini güçlendirecektir.
Anavatan Türkiye böyle bir sürece destek vermeli ve Dış Politikamızın en büyük haklılığını caydırıcı tavrı ile tam bir güvenceye alarak, TC-AB süreci içinde, Aralık 2009 ayarlı Rum/Yunan-AB dayatmalarına itibar etmeyeceğini şimdiden göstermelidir.

Bu haber 538 defa okunmuştur

:

:

:

: