Kuzey Kıbrıs turizmi bundan 3-5 yıl öncesine göre önemli bir ölçüde büyümesine rağmen bu coğrafyada bulunan diğer ülkelerin gelişimine oranla ne derece bir varlık gösterdi!
Turizmin artık yalnızca otellere bağlı bir sektör olmadığı, farklı sistemlerle turizm yapılarak ülke ekonomisine ciddi oranda katkı sağlandığı görülmektedir. Nedir bu sistemler?
Yalnızca oteller aracılığıyla mı turizm yapılır?
Ülke ekonomisi yalnızca otellerin insafına mı bırakılmalı?
Otel misafirleri otelden dışarıya çıkarılmazsa, (herşey dahil) sistemiyle ülke ekonomisine ne derece katkıda bulunabilir?
İşte tüm dünyada, hatta yakınımızda Güney Kıbrıs’ta, Malta’da, bizim gibi ada ülkelerinde bile artık otellerin insafına kalmadan ve reel anlamda ülke ekonomisine ciddi ve doğrudan katkıda bulunabilecek bir sistem yavaş, yavaş oturmaya başlıyor.
Bunun adı da “buy to live” sistem. Yani Türkçesi “yaşamak için satın al”.
Ha bir de “buy to rent” var. O da kiralamak için satın al.
Bizim üzerinde duracağımız sistem, yaşamak için satın al “buy to live”.
Peki bu “buy to live” turizm sisteminin ülkeye katkısı ne?
Özellikle 3. Dünya ülkesi vatandaşların, hem yatırım hem de kalmak için satın aldıkları bı sistem sayesinde, öncelikle konut satın alınarak ülkeye döviz bazında sıcak para girmiş oluyor.
Gelelim en önemli kısmına bu sistemin. Bu konutları satın alan kişiler en az 3 kişiden oluşuyor ve yılın bir bölümünü veya tatillerini satın aldıkları konutta geçiriyorlar. Belediye emlak vergisini devlete ödüyorlar. Arkasından kullandıkları su ve yaktıkları elektrik parası yine bu ülkeye doğrudan gelir hanesine yazılıyor.
Peki ne yiyip içecek bu farklı turistlerimiz? En yakınlarındaki süpermarketlere abone olup her türlü ihtiyaçlarını buradan karşılayacaklar. Giyim, kuşam ve diğer ihtiyaçları yine bu ülke esnafından olacak. Araba kiralayacaklar, restoranlarda yemek yiyecekler, eğlenecekler yani kısacası dışarıda kazanıp Kuzey Kıbrıs’ta harcayacaklar.
Bu farklı yatırımcıların, “buy to live” turizmcilerin bir de emeklileri var. Bunlarda ülkelerinde emekli olduktan sonra KKTC’de satın aldıkları konutlarında yılın bir kısmını değil büyük bir kısmını geçiriyor, ülkelrine sadece yılda bir kaç kez gidip geliyorlar. Bir karıkocanın ortalama 2 bin’er Euro’dan emekli aylığı aldığı düşünülürse, ayda en az 4 bin Euro, bu ülke ekonomisine direk olarak katkı sağlıyor.
Gelelim “buy to rent” sistemine.
Bunun üzerinde fazla bir şey söylemeye gerek yok zira, satın alınan konutlar satın alanların kendilerinin kalması için değil tamamen yatırım maksatlı kiraya verme düşüncesiyle gerçekleşiyor. Peki kimler kiralıyor bu konutları*
Ülkeye çalışmak için gelen çoğu iş gücü veya okumaya gelen öğrenciler işte bu konutları kiralıyor. Yatırımcı kazanıyor ama ülke ekonomisine bir ivme sağlamıyor. Çoğu zaman da bu konutlar boş, boş kiracı bekliyor.
Ya oteller!
Bizim teşvikler vererek, elektrikte, vergide ve bazı alanlarda turizm indirimi sağlayarak yatırımcılara bedava verilen arazilerde yapılan 5 yıldızlı otellerimizin gerçek anlamda ne derece katkısı oluyor ülke turizmine acaba?
Bir kere turistlerin kampanya sistemiyle yurtdışından pazarlandığı düşünülürse, bu paraların büyük kısmı yurtdışında alınıyor, ülkeye bile gelmiyor. Otelciler turistlerini daha havaalanında karşılıyor, VIP araçlarıyla transferi gerçekleştirip, taksicilere bir şey koklatmıyor.
Hele bir de turist otele yerleşti mi, o turisti dışarıya çıkarmamak için binbir takla atan otel yönetimi renkli animasyonlarla turisti otelde tutuyor. Dışarıya çıkmayan, taksiye binmeyen, rent a car kiralamayan, restorana gitmeyen, çarşı esnafını tanımayan bir turistin bu ülkeye ne gibi bir yararı olabilir?
İşte yeni dünyanın yeni bir sistemi “buy to live”,
Satın al ve yaşa Kuzey Kıbrıs’ta...