Bazen bir kitap yalnızca içeriğiyle değil, hedef aldığı isimle de büyük bir tartışmanın fitilini ateşler.
“Dümbük” adlı bu kitabın ismini ve yazarını doğrusu, Sayın Serdar Denktaş’ın sosyal medya paylaşımı sayesinde öğrendik. Ne ilginçtir ki bu paylaşım yapılmadan önce, böyle bir kitabın varlığından neredeyse kimsenin haberi bile yoktu.
Kitabı okumadım ve açıkça belirtmeliyim ki okumayı da düşünmüyorum. Çünkü amacı tarihsel gerçekleri anlamak değil de itibarsızlaştırmak olan bir metin, yazan kim olursa olsun, roman kisvesiyle yayımlansa da seviyesizlik ve saygısızlıktan ibarettir; herhangi bir edebî değer taşımaz. Hele ki hedef alınan kişi Rauf Denktaş gibi bir halk lideriyse, buna sessiz kalmak mümkün değildir. Liderimiz Rauf Denktaş’a dil uzatmak kimsenin haddi değildir…
İlker Özkunt’un kişisel geçmişine baktığımızda; 1955’te Kıbrıs’ın Larnaka kazasına bağlı Köfünye köyünde doğduğu, Kara Harp Okulu mezunu olduğu ve sonrasında Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ihraç edildiği iddia edilen biri olduğu görülmektedir.
Rauf Denktaş bizim için yalnızca bir siyasi figür değil, ailece yakından tanıdığımız ve derin bir hürmetle bağlandığımız bir liderdir. Denktaş’ın adaya girişinin yasaklı olduğu dönemlerde, kendisi Ankara’da zorunlu ikametteyken, annemle babamın aile dostu olmaları ve bizim de o dönemde Kıbrıs’a dönememiş olmamız sebebiyle, kardeşimle birlikte evlerinde misafir olma onurunu yaşadık.
Uzun yaz tatillerimiz boyunca onun çalışma temposunu, disiplinini ve ülkesine olan adanmışlığını bir öğrenci kalbiyle yakından gözlemledik. Gece geç saatlere dek süren yazışmaları, sabahın erken saatlerinde başlayan mesaisi hâlâ hafızamda tazeliğini koruyor. Bize, eşi Aydın Hanım’la birlikte gösterdikleri şefkat ve nezaketi unutmamız mümkün değildir.
O yıllarda Ankara’daki ev ve aile ortamları yalnızca siyasi sohbetlerle değil, dostluk ve içtenlikle de örülüydü. İkiz kızları henüz küçüktü; rahmetli oğlu Raif, kardeşimle ilkokul arkadaşıydı. Serdar Denktaş’la yapılan çocukça sohbetler ise bugün hâlâ belleğimizde yaşayan kıymetli hatıralardır.
Cumhurbaşkanı seçileceği dönemlerde, yanında olmak, yürüdüğü yolda destek vermek bizim için hem görev hem de onurdu. Ailece arkasında dimdik durduk.
Böylesi bir şahsiyeti hedef alan satırların hangi maksatla kaleme alındığına dair kamuoyunda oluşan kanaat ortadadır. Ancak şu unutulmamalıdır: Tarihe mâl olmuş bir devlet adamını küçük düşürmeye kalkışan hiçbir kalem, saygı da görmez, kalıcı bir iz de bırakmaz.
Denktaş’ı yalanla, alayla ya da kurgusal ithamlarla küçültemezsiniz. Onun büyüklüğü; halkına duyduğu sevgiyle, verdiği bağımsızlık mücadelesiyle ve arkasında bıraktığı tertemiz mirasla sabittir.
Bugün kamuoyunun haklı olarak sorduğu bazı sorular hâlâ yanıtsızdır:
Bu kitap hakkında bir hukuki süreç başlatıldı mı?
Toplatılması yönünde bir girişim var mı?
Yoksa böylesine açık bir saygısızlık, ifade özgürlüğü adı altında mı korunacaktır?
Bu sorulara verilecek yanıtlar yalnızca Rauf Denktaş’ın değil, halk olarak bizim değerlerimize olan bağlılığımızın da bir göstergesi olacaktır.
Sayın Serdar Denktaş’ın yaptığı açıklama, sadece bir evlat tepkisi değil; aynı zamanda kolektif hafızaya yapılmış güçlü ve haklı bir çağrıdır. Unutulmamalıdır ki, Denktaş’a yöneltilen her satır, aslında Kıbrıs Türk halkının iradesine ve mücadelesine yöneliktir.
Bugün susmak, yarın çok daha büyük çarpıtmalara kapı aralamaktır. Bu yüzden sesimizi yükseltmek, Denktaş’a olan borcumuzdur.
Biz onunla büyüdük, onunla direndik, onunla devlet olduk.
Kim ne derse desin, onun adı bu halkın gönlünde daima onurla, şükranla ve saygıyla anılacaktır.
Bugüne Söz Mü?
Rauf Raif Denktaş’tan olsun:
“Bir millet, hatıralarını unutursa, kendini de unutur. Geçmişi kirletmek, geleceği karartmaktır.”