Ülkemizin geleceği gençlerimizdir. Okul çağındaki nesli Yüce Ata’mızın gençliğe hitabesiyle büyütürken gençliğe gelecek hazırlamak her iktidar hükümetinin başta gelen görevidir. Geleceği hazırlamak demek onlara devlet kapısında iş bulmak değildir. Kişinin eğitildiği, kazandığı birikimiyle, hukukun üstün kılındığı güvence ile, kabiliyetinin kendini taşıyabileceği yere kadar yükselebileceği sosyo- ekonomik düzeni oluşturmakla mümkündür. Bunun da bireyin ve özel sektörün önünü açacak, rekabete dayalı liberal bir ekonomik yapının kaçınılmazlığı, innovasyonların büyük bir hızla yer aldığı global düzende artık tartışılması bile kabul edilmez hale gelmiştir. Bu düzenin oluşumunda gereken itina ve hassasiyetin mevcut olmayışı bir yana böyle bir niyetin olmadığı izlenimi var. Durumu bu şekilde algılaya hele hele gençlik olursa durumu daha ne kadar vahim olması bekleniliyor bilemem. Aklım ve havsalam almıyor. Bu satırları yazarken duyduğum ıstırabı düşünemezsiniz. Ama söylenmesi gerekeni, söylenmesi gerektiği şekilde söylemeyi yaşam boyu benimsemiş birisiyim.
Niçin böyle konuşuyorum biliyor musunuz?
Her günkü gibi bu gün de plajda günlük yüzmemi yapmaya gittim. Yakından tanıdığım, ve çalışkanlığı ve iş etiğini takdir ettiğim, yaşamını alın teri ile kazanmayı amaçladığını da gözlemlediğim iki genç esnaf iş adamı yanıma yaklaşarak, her zamanki nezaketi ile “Ağabey seni rahatsız etmeyiz inşallah ama biraz sizden fikir alabilir miyiz”? dediğinde ben acele dövizin düşüşü ile ilgili bir şey soracak zan ettim ve hemen “ Döviz almak istersen şimdi zamanı” dedim. Hayır abi konum döviz değil. Ben sadece “Ne olacak bu işin sonu diye sormak istedim” deyiverince, “Hangi iş” dedim.
“Işık yok abi ışık yok. Piyasa düşük. Piyasada para darlığı bir yana durumun ne denli kötü olduğunu konuşan yok. Veri hiç yok. Benim bir dülger atölyem var biliyorsun. Arkadaşın iş yerini de biliyorsun. Bilgisayar kullanarak yaptığı tasarılarla iyi bir ferforje işletmesi var. İkimizin de çalışmalarımızı da biliyorsun. Sabahın yedisinden akşamın yedisine kadar, bazen daha da uzun ve sadece Pazar günleri çalışmıyoruz.
İnsan çalıştırıyoruz. Ama ben şahsen artık çalışma azmimi yitiriyorum çünkü gün geçtikçe güvenim azalıyor”.
Alacaklarımız var alamıyoruz. İşlerin iyiye gideceğini, piyasanın canlanması için ne tedbirler alındığını bilmiyoruz. İnşaat sektöründe yeni izin müracaatları var mı? Yapılan inşaatlardan satılmayan miktar ne kadar? Ne bilen var ne de sözünü eden” dedi ve durdu ancak bana soru sormama fırsat vermeden eklediğidir beni adeta sarhoş eden.
“Yeni iş almaktan korkuyorum abi. Nasıl güveneyim?
Ben alacaklı olduğum kişiden paramı bin bir güçlükle almaya çalışırken, borçlu olan kanuna sığınabiliyor ve bana meydan okuyabiliyorsa ben kime ve neye güveneyim abi.
Adam, “beni dava et. Benim işime yarar. Nasıl olsa mahkeme sırası bana gelinceye kadar bir yıl geçecek, sonra da ertelemelerle zaman daha uzayacak” diyerek beni, kazancımdan mahrum edebileceğine güveniyor. Yani haklı olan ben ama mevcut uygulama beni değil, haksız olan borçluyu koruyor.” Hem de böylesine düşünenlerin yaygın olduğunu da ilave ederek.
Bu iddianın geçersiz olduğunu savunanlar cevap versin.
Aklıma hemen, kiraladığı ev veya dükkanın kira bedelini ödememekte direnen, borcuna sadık kalmadan mal sahiplerini mahkemelerde süründüren, ödemediği kirayı bir tarafa bırakın üstelik bir de mevcut hukuk boşluğundan yararlanarak “Hava Parası” talep etme cüretini gösteren kiracılar geldi o an.
Ekonomiye yön veren ve halka, esnafa, iş adamına ışık tutacak verilerden yoksun olarak yapacakları icraatların tutarsızlığı, adalet ve hukuk mekanizmasındaki yanlış uygulamalarla taçlandırırsak, neticenin ne olması beklenilir ki tedbirler alınmıyor?
Ekonomi gündem dışı mı sanki ki emin ellerde olmadığı intibaı yaygınlaşmakta.
Yetkililerce, yetkili kılınmanın ne anlam taşıdığını anlayamadığımız bir ortamda yaşıyoruz.
Gençlik önünü görmek ve geleceğe güvenmek istiyor. Işık tutun diyor.
Daha ne diyeyim ve nasıl söyleyeyim?