Bugün 20 Temmuz.
Her ülkenin, toplumsal ajandalarına not düştükleri tarihleri vardır. Acıları, mutlulukları, kendilerine mutluluk gelenlerin başkalarına acı salan tarihleri veya başkalarının kutladığı olgudan acı duyulan tarihleri vardır.
Her ülkenin umutları vardır. Tarihlerinden aldıkları dersleri olduğu gibi.
Bireysellikten ayrılmanın, toplumsal yaşamanın öğelerinden biri olan, hep birlikte düşünülen, hep birlikte hayal edilen, hep birlikte amaç edinilen umutları vardır.
Aynı enlem ve boylamın arasında, bir arada, aynı toprak parçası üzerinde yaşayan insanların, kişisel beklentileri dışında, hep birlikte de bekledikleri vardır.
Beklentiler bazen, zamana yenilirler. Ne beklendiğini bile önemsiz kılar zaman. “Beklemek” kendi başına bir yaşam sahibi olup çıkar. Sadece beklemek, tek başına beklenti olur. Kıbrıs Ada’sının, insanları da böyle.
Bekliyoruz…
Artık neyi beklediğimizi bile bilmeden.
Olduydu olacaktı... Ha bugün ha yarın...
Önümüzde hiç eksilmeyen yeni tarihler, yeni yapılanmalar, yeni planlar.
Her şey yeni.
Ulaşamadığımız, elimizi uzatıp tutamadığımız yeniler...
*
Biri bize çıkıp anlatmalı!
“Bizim toplumsal hedefimiz ne?” “Mesela otuz yıl sonra varmak istediğimiz nokta neresi?” “Siyaset, hukuk, eğitim, spor, edebiyat, kültür hedeflerimiz neler?”
Biri bize anlatsın.
Ama, Nazım Hikmet’in Abidin Dino’ya sorduğu sorudaki gibi;
“...işin kolayına kaçmadan...”.
Biri bize anlatsın, geçen onlarca Yirmi Temmuz sonrası, nerede olduğumuzu. Kolaya kaçmadan ama! Asfalt uzunluğunu, kanalizasyon kilometresini, milli geliri, enflasyon rakamlarını, elektrik trafosunun gücünü anlatmadan.
Kendi kişisel siyasal inançlarını katmadan, yüceltmeden anlatsın, anlatacak olan.
Toplumsal umudumuzu, yarına duyduğumuz güveni, ne istediğini bilen nesiller yetiştirmeyi, 10 yıl sonra doğacak çocuğa ne sunabileceğimizi, halkın ortak müşterekinin ne olduğunu anlayacağımız şekilde anlatsın.
İşin kolaya kaçmadan...
Nazım’ın Abidin Dino’ya söylediği gibi;
“...çok şükür bugünü de gördüm ölsem gam yemem...” cümlesini tüm toplum olarak, ortaklaşa diyebileceğimiz güne nasıl erişeceğimizi, buna erişmek için ne yapıldığını biri bize anlatsın.
*
Zaman akıyor, zaman bitiyor. Toplumsal olanı hep bir sonrakine endekslendiriliyoruz. Bir sonraki seçim, bir sonraki yardım, bir sonraki hükümet, bir sonraki plan...
Yeni bir plan, yeni bir umut kimin adını alır bilemem, ancak bildiğim bir şey var ki,
Barış adını alan çocuklar yolun yarısını buldular. Ömürlerinin yarısında onlar.
1974 yazı ve sonbaharı “Barış” isminin, tarihin bilinen süreci nedeniyle çocuklara konulduğu popüler isimlerdendi. O çocuklar şimdi yarı ömürlerini, tarihlerle, umutlarla, beklemekle tükettiler.
O çocuklar, toplumsallığımızdaki biraradalığın, başladığımız noktanın bile gerisinde olmasının sancısıyla yaşlarını, en güzel çağlarını tükettiler.