DEMET VE BELLAPAİS

Onu tanıdığımda on iki- on üç yaşlarında bir ortaokul öğrencisiydi.

Onu tanıdığımda on iki- on üç yaşlarında bir ortaokul öğrencisiydi.

 Aynı sokakta oturuyorduk ve küçük oğlum yeni doğmuştu. Şirin, alabildiğine tombiş, kıvır kıvır saçlı ve kahkahası bol oğlumu hemen her gün sevmeye gelirdi. Annesiyle de aynı okullarda çalışmıştık bir süre. Ürkekçe çaldığı, aralanan kapıdan uzanan baş, yumuşacık bir sesle “ Bebek uyandı mı?” diye sorardı. Ya da balkona çıktığımızı görünce el sallayıp onu davet etmemi beklerdi.
Sahi sen, ne zaman büyüdün Demet? Büyüdün de resitaller verir oldun... Telefonda aynı çekingen ses: “ Ayşe Teyze, pazar akşamı resitalime gelir misin? “ deyince beni çooook eskilere götürüverdi işte... 3 Mayıs akşamı çok sevdiğim Bellapais Manastırı’ndaydım. Veeee benim küçük kızım da sahnedeydi işte... Onu ilk kez dinleyişimdi açıkçası. Gözlerimi kapatıp duvarlarda yankılanan müziği, tuşlarda zarifçe gezinen parmakların sihirli melodilerini dinlemeye başladım.
Önce Bach... Evden kaçmış yaramaz bir kız çocuğu... Kırlarda koşup oynuyor. Sepetine gelincikler, papatyalar dolduruyor. Bir yandan da şarkı söyleyip dans ediyor. Alabildiğine neşeli, etekleri dalgalanıyor... Müzik, sanat insanı güzel yapıyor... Özel yapıyor... Ruh, her zaman çocuk kalıyor. Salondaki herkes tek tek bambaşka yerlerde. Eminim neşeli, hoş bir yerlerde...
Önce hızlı tempo, sonra tek tek duyulan sesler... Kendinden geçiyor, parmaklar nerdeyse gözler, baş orada... ve yürek de orada atıyor... Masallarda peri kızları, sarayın merdivenlerini koşarak çıkar ya hani... Dans eder gibi, hafifçe, dönerek... Bir adım, bir adım daha... Etekleri dönerken başı da döner... Duygular... Özellikle huzur... İnsana güzel şeyler düşündürüyor... Güneşli, pırıl pırıl bir gün... Çiçekleri dolaşan kelebek misali... Biraz düş biraz hayal gibi... Şimdi tempo biraz daha hızlı...
Klasik müzik zevki kolay elde edilmiyor. Ona ruhunuzu vermezseniz anlayamıyorsunuz. Haydn’da sıra... Dışarda tatlı, ince bir yağmur yağıyor. Uzaklarda Girne’nin ışıkları göz kırpıyor. Islak toprak kokusu aralık kapıdan içeri davetli misafirler gibi geliyor... Ölgün ışıklar minik gölcüklerde yansıyor. Uzaklarda deniz sakin olmalı, görünmüyor.
Şimdi Chopin... İyi ki gelmişim. Demet, beni bugünden çekip çıkarıyor yavaşça... Şimdi kocaman bir ormandayım... Tahta köprülerden geçiyorum. Altından çağlayarak akan suların sesini dinliyorum. Bir yandan da yemyeşil ormanda, tatlı hışırtılarla gezinen rüzgârın sesini duyuyorum. Hey!.. diye seslensem dağlar da bana “Heeey! “ der mi? Ruhum yükseliyor... Bulutların tepesinde hem de... Harika, inanılmaz bir şey! Masmavi gökyüzün ve gezinen pamuk renkli bulutlar... Ben de aralarında, kuyruğu rengârenk bir uçurtmayım şimdi... Nefis bir tını... Kilisenin duvarlarında geziniyor. Duvarları okşuyor adeta. İnanılmaz bir şey... Bence ses de var olan her şey gibi yok olamaz... Bir yerlere saklanır ama kaybolmaz... bu duvarların kıvrımlarında gizlenmiş binlerce tını olmalı... Biz gidince, hani uzaklaşınca buradan belki de masallardaki gibi onlar yeniden/ melodiler yani/ yeni baştan hem de daha güzel bir konser verecekler... Kim bilir...
Tempo hızlanıyor... Koşuyor, koşuyor... Nefes nefese... Dağlardan, tepelerden, vadilerden geçerek koşuyor... Finale yaklaşıyor besbelli... Sahnenin köşesinde mumlar yanıyor. Demet, Mısırlı bir kraliçe edasında... Siyahın altın rengiyle uyumu fevkalade... Saçında da altın renkli örgü bir bant var... Kızıl saçlarına çooook yakışmış.
Arada serin havaya çıkıyorum. Balkon kısmından uzaklara bakıyorum. Işık ışık kıyılar...
İkinci bölümde Schubert, Chopin, Debussy ve Bartok var. Hızla geçen zaman... Müzikle daldan dala konan düşünceler, duygular... İşte bir konuk... Bir mi belki de beş... Sahnenin üzerindeki oymalı süslemeye bir güvercin yuva yapmış... Anne güvercin yavrularının yanına uçuyor... Neşeli cıvıldaşmalar, müziğe eşlik ediyor. Bir başka konserde bir çift kırlangıç, bize nefis bir dans gösterisi sunmuştu, onu hatırlıyorum hemen.
Şimdi neşeli bir parça... Romen halk dansı ezgilerini çağrıştırıyor. Yıllar önce Romanya’da Bükreş dışında bir müzik ve halk dansları festivaline katılmıştım. Şu an onların cıvıl cıvıl renkli elbiseleri dönüyor, topuk vuruşlarını duyuyorum sanki... Demet de gözlerini kapamış, kendinden geçmiş neşeyle çalıyor çalıyor...
Final... Alkışlar... Alkışlar... Sahne çiçeklerle bezeniyor... Son bir kısacık müzik noktası... Anne Sözay Hanımın gözlerinde gurur dolu gözyaşı pırıltıları... Ana yüreği... Harikasın Demet... Harikasın kızım... Harikasın DEMET ALKAN JAMES... Nice başarılara imza atman dileğiyle...

Bu haber 2977 defa okunmuştur

:

:

:

: