Milos Forman tarafından 2006 yılında yapılan Goya’nın Hayaletleri sanat, tarih, dram içerikli bir film. Filmde; Natalia Portman, Javier Bardem, Stellan Skarsgard, Randy Quaid oyuncu olarak rol alıyorlar. Filmin müziği ise Varha Orchestrovich Bauer tarafından besteleniyor. Filmin yönetmeni Forman 18 Şubat 1932’de Caslav, Çekoslovakya’da doğuyor. Oyuncu, film yönetmeni ve senaristlik yaparak kariyerine devam ediyor. Filmleri; Maça Ası, Bir Sarışının Aşkları, Koşun İtfaiyeciler, Taking Off, Guguk Kuşu, Hair, Ragtime, Amadeus, Valmont, The People vs.Larry Flynt, Man on the Moon, Goya’s Ghosts dur. En İyi Yönetmen Oscar’ı, Altın Küre En İyi Yönetmen Ödülü, BAFTA En İyi Yönetmen Ödülü, Altın Ayı Ödülü gibi pek çok ödülü olan Milos Forman 13 Nisan 2018 yılında seksen altı yaşında Connecticut, ABD’ de hayatını kaybediyor.
Yüz on dört dakikalık filmin kurgusu içindeki olayları ressam Goya (Stellan Skarsgard)’nın gözünden izliyoruz. Bin yedi yüzlü yılların sonlarına doğru İspanya Kralı IV. Carlos’un himayesindeki başarılı sanatçının yolu, kendisine resmini yaptırmak üzere başvuran rahip Lorenzo (Javier Bardem) ile kesişir. Rahip Lorenzo hem çağın gerçeklerini gözler önüne seren Goya’nın resimlerine hayrandır hem de sanatçıyı eleştiren engizisyon mahkemesini etkileyebilecek bir güce sahiptir. Sanatçının eserlerinde melek figürleri için ilham aldığı Ines(Natalie Portman)’in toplumsal değerlere aykırı hareket etmekle suçlanması ve engizisyon mahkemesi tarafından sorgulanmaya alınmasıyla esas hikaye başlar. Ines’i zindandan kurtarmak için yardım almak amacıyla Goya, Lorenzo’ya başvurur. Bu arada zindanda işkence görmekte olan Ines’le görüşen Lorenzo, genç kızın güçsüzlüğünden ve çaresizliğinden yararlanır.
Filmin en çarpıcı sahneleri Lorenzo’nun bir insanın işkence altında fiziksel acı etkisiyle dahi olsa asla gerçek olmayan bir şeyi söylemeyeceğini ileri sürdüğü sahnelerdir. Bu sahne sonrası Ines’in tüccar babası ve erkek kardeşleri Lorenzo’ya kendi ağzından yazılmış kendisini ve kiliseyi aşağılayan bir metni imzalatır. Ines’in babası işkence altında her şeyin imzalanabileceğini göstermek için bu hareketi planlamışsa da engizisyon üyeleri kâğıdı kahkahalarla okur ve ailesine Ines’in salıverilmesinin mümkün olmadığını bildirirler.
Baskı altında yazdığı metnin kiliseye ulaştırılması sonucu Lorenzo da gözden düşer. Yaklaşık yirmi yıl sonra Fransızlar engizisyonu kaldırdığında ve mahkumları serbest bıraktığında ilk defa gün ışığına kavuşan Ines’in zindana düşmeden önceki güzelliğinden, beden ve ruh sağlığından eser kalmadığını izliyor seyirci. Ines ise zindandan çıktıktan sonra yeni bir mücadele içine girer.
Natalie Portman’ın bebekli son sahnesi ise çok dramatik ve ağır duyguları yansıtıyor.
İsminden dolayı Francisco Jose de Goya y Lucientes (1746-1812)’in biyografisi olduğu algısı yaratan film aslında ressamın yaşadığı çalkantılı dönemi, İspanyol Engizisyonunu ve işgalleri anlatıyor. Fransızlar, Goya’nın oturduğu kenti yedi günde elde ediyorlar. Goya bu yedi günde her güne ait bir resim yapıyor. Öldürülen asılan insanlar, tecavüz edilen kadınlar ve yakılan köyler görülüyor (filmdeki sahnelerde ve Goya’nın eserlerinde). Sanatçının görevi, yaşadığı çağa tanıklık etmesidir anlayışını doğrularcasına Goya, yaşadığı çağa resimleriyle tanıklık ediyor. Özellikle Kara Resimler ve Savaşın Felaketleri serisinin, bulunduğu döneme dair önemli bilgiler veren belgeler olduğu düşünülüyor. Fransız işgaline direnirken kurşuna dizilen İspanyolların anısına yaptığı “Madrid’de 3 Mayıs 1808” isimli eseri bunların en önemlilerinden sayılıyor.