“Aslında Anne Albümünden Öyküler” yazı dizisine ilk başladığım zamanlar yazmam gereken bir resim bu. Dedemin amcası ile ilgili. Ancak bugüne kadar yazdığım resimler gerek albümden köşelerini çıkararak gerekse sayfaların arasından çalışma masama atlayarak kendilerini ilk sıralarda yazdırtmayı başardıkları için bu resmin ve onunla ilgili diğer resmin yazılması bu zamanlara kalıyor. Bugünkü resim Tekbıyıkların diğer kolu ile ilgili. Bizimkilerin Tekbıyık lakabı ailemdeki erkeklerden birinin berberde tıraş olurken dışardaki çığlığı merak edip dükkândan daha tıraşı bitmeden fırlamasıyla ve bıyıklarından biri kesilmiş halde kendisini gören bir çocuğun “Tekbıyıklı adaaaam” diye haykırmasıyla başlıyor. Tekbıyık lakabı iki koldan; dedemin babası Mehmet Kahveci Hasan’dan ve dedemin amcası Ahmet Kahveci Hasan’dan devam ediyor. Daha sonra soyadı kanunu çıktığında aile bu lakabı soyadı olarak alıyor. (Bu konuda daha detaylı bilgiyi bu yazı dizisinin ilk bölümünde bulabilirsiniz).
Bugün anlatacağım ilk resim Ayşenur ablamın ve Yurdanur ablamın, Fatma teyzemin aile albümünden seçip bana ilettikleri bir resim. Ayten Teyze ve Fikret Eniştenin düğün kınasında çekilen bir aile resmi. Yıl 1950, Mağusa’da çekilen bu kına resmi dedemin amcası ve dedemin amca çocuklarına ait. Resimde üzerinde çok şık bir kıyafet olan genç ve güzel kadın, Ayten Teyze. Etekleri volanlı, küçük çiçeklerle bezeli, siyah beyaz resimden rengini tam olarak bilemediğim kıyafeti beyaz gerdanlık, beyaz küpe ve beyaz bilezikle süslenmiş. Gelinin başında kına gününe özel çiçekli bir taç var. Bu çiçekli taçlar o zamanlar gelin onarıcılar tarafından geline özel hazırlanıyor ve bu şekilde fotoğraf çekiliyor. Yanındaki kravatlı takım kıyafetli ve yakışıklı genç adam Fikret enişte. Herkes çok şık ve mutlu görünüyor. Resimdeki baba hariç. Hem bu anı fotoğrafında yer almak için hasta yatağından kalkmış olmasının solgunluğu hem de her baba gibi evinden uçup gidecek sevgili kızının hüznü yansıyor yüzüne.
Resmin ortasında sandalyede oturan hüzünlü kişi dedemin amcası Ahmet Kahveci Hasan. Evinin ve on çocuğunun geçimini arabacılık yaparak sağlıyor. Ahmet Kahveci Hasan’ın eşi Sultan Hanım, çocuklarının isimleri ise Hasan, Hüseyin, İsmail, Ali, Tuncel, Zehra, Afet, Sabriye, Ayten ve Cihan. Yaşlı adamın kucağındaki çocuk, 12-13 yıl önce deniz kenarındaki evinde gördüğüm, en son 2019 Haziran’ında bakım hastası iken ziyaret ettiğim Giran Teyze. Teyze kızlarımla yaptığımız bu ziyaretten sonra, pandemiden hemen önce Giran Teyze hayatını kaybediyor. Bu kına resiminin çekilmesinden yaklaşık sekiz yıl sonra Ayten teyzenin kızı, Aşkım dünyaya gelecek ve benim arkadaşım olacak. Ankara’da başlayan dostluğumuz Kıbrıs’ta devam edecek. “Ahmet dedenle ilgili ekleyeceğin bir şey var mı?” demek için arıyorum kendisini. “Annenle annem çok benzerdi” diye bana annemi anlatıyor. Sesimiz çatallanıyor, hoşça kal deyip kapatıyoruz ben soracağımı, soracaklarımı soramadan. Yine bu resmin çekilmesinden birkaç yıl sonra İsmail Tekbıyık’ın bir oğlu dünyaya gelecek ve ben resimden 70 yıl sonra elimde anne albümümde bulduğum bir resimle Abdurrahman Tekbıyık’ın karşısına çıkacağım. Namık Kemal’in büstü önünde duran bu yakışıklı adamı tanıyor musunuz?” diyeceğim. “Babamın resmi, bende bile yok” diyecek. Beni ve eşimi alıp Mağusa Eski Türk Mezarlığına dedesinin mezarına götürecek.
İkinci resim bir film karesi gibi, yakası çiçekli, başı taçlı güzel genç bir kadınla yakışıklı bir genç adam görüyorum resimde. Bu da bir düğün kınası fotoğrafı. Kıbrıs’ta düğünden bir ya da birkaç gün önce düğün kınası yapılıyor. Eski resimler arasında en sevdiklerim bu kına resimleri. O günlerin modası, yaşam tarzı, yaşanmışlıkları hakkında çok şey anlatıyor bu resimler. Resimde gördüğümüz siyah elbiseli genç ve güzel kadın, Hatice Yenge; Ahmet Kahveci Hasan’ın Mağusa’da yaşayan gelini. Büyük oğlumla birlikte evine gittiğimizde bizi caddeye bakan balkonunda oturtuyor, soğuk içecekler ve kurabiye ikram ediyor. Kendi kayınbabasını (dedemin amcası) ve eşinin amcasını (dedemin babası) anlatıyor. Sonra içeri davet ediyor oğlumla beni, resimleri gösteriyor tek tek. Duvardaki resimde gördüğümüz Ali Ahmet (Tekbıyık) siyah beyaz filmlerin aktörleri gibi yakışıklı. Eşinin, Hatice Yengenin koluna sevgi dolu bir dokunuşla poz vermiş. Romantik filmlerinden fırlamış bir kare gibiler.
Dedem kendi çocukları ile amcasının çocuklarının bağlarını kuvvetli tutmuş. O yüzden anne albümümde annemin kendi amca ve hala çocuklarının resimleri olduğu kadar, babasının amcasının çocuklarının da vesikalık, nişan, kına ve düğün resimleri var. Daha da güzeli bu resimlerin çoğunun arkalarının yazılı olmaları.
İki kardeş; dedemin babasıyla (Müezzin Mehmet Kahveci Hasan)’la dedemin amcası Ahmet Kahveci Hasan (Arabacı Ahmet) aynı mezarlıkta yatıyorlar. Küçük kardeşin mezartaşında “Baki Allahtır, Ahmet Kahveci Hasan, 1875-1950 Ruhuna El Fatiha” yazıyor. Bir metre önündeki dedemin babası Müezzin Mehmet Kahveci Hasan’ın mezar taşında ise “Kendi sesiyle kendi selasını okuyan ve Namık Kemal’i yakından gören Müezzin Mehmet Efendinin Ruhuna Fatiha, 1863-1963” yazıyor.
İlk resmi bana gönderen Ayşenur Ablama ve Yurdanur Ablama, bu resimle ilgili detay bilgilere ulaşmamı sağlayan Ahmet Kahveci Hasan’ın kızı Cihan Teyzeye, Ahmet Kahveci Hasan’ın torunlarından; Abdurrahman Tekbıyık, Sultan Kasapoğlu, Aşkın Kirişoğlu, Pelin Yarkan, Tijen Baz ve İlter Tekbıyık’a, beş yıl önce evine konuk olduğumda bu yazıda kullandığım ikinci resmi bana gösteren, hazırlamakta olduğum aile yazısından bahsedince “resmin fotoğrafını çekebilir, yazında kullanabilirsin” diyen Ahmet Kahveci Hasan’ın gelini Hatice Yenge’ ye ve beni Hatice Yenge ile buluşturan annemin kuzeninin eşi Kadriye Tekbıyık’a teşekkürü borç bilirim.
Albümlerde özenle saklanıp bugünlere ulaşan resimler için ise annem Güler Oto, teyzelerim Fatma Dulda ve Sıdıka Yenen’in anısına saygı ve minnetle.