Düşündüm ki zaman zaman dünyanın çok özel kadınlarını hatırlamak ve hatırlatmak hoş olur.
Bu hafta Virginia WOOLF’la başlasak mı?
ÇOK ÖZEL VE GÜZEL KADIN…
VİRGİNİA WOOLF (1882- 1941)
Çocukluğundan beri tek arzusu yazar olmaktır Ginia’nın… Evde de bir örneği vardır zaten. Babası, deneme yazarı, yayımcı, biyograf ve tarihçidir. O yaşlarda ünlü çağdaş yazarları tanır. Büyük, canlı bir aile içinde, korunan ve güven içinde her türlü ihtiyacı karşılanan bir çocuktur… Ama yalnızdır…
O dönemlerin kadın değerlendirmesine göre ev işlerinden (yemek yapmak, dikiş dikmekten) anlamaz. Dergilerde yazdıkları eleştirileceğine bunlar eleştirilir. Oysa çağdaşları Marcel Proust ve James Joyce, erkek olduklarından böyle bir sorunları yoktur.
Daha on yaşındayken uzun makaleler yazar. Erkek kardeşleri Cambridge’de eğitim görürken o, kız kardeşiyle evde kalır ve eğitim alır. Eğitim ve bilgi ERKEK işidir. Bazı ayrıcalıklar tanınmasına rağmen o da evde kalmak zorundadır. Annesini 13 yaşında kaybeder, bunalıma düşer. Kendini toparlaması uzun yıllar alır.
Çocukken açık, uyanık ve bilinçli Virginia genç kızlığında başkaldırır. Toplum kurallarına uymayı reddeder. Bir baloda dans etmek yerine bir köşeye çekilip kitap okumayı yeğler. Babasını kaybetmesi onun hayatındaki en büyük şoklardan biri olur. Kendini zor toparlar…
30 yaşında yazar Leonard Woolf ile evlenir. Evde kalmışlık yaftasından kurtulur. İlk romanı 33 yaşındayken yayınlanır. O, romanlarında dış dünyayı değil, insanın iç dünyasını aydınlatmayı ve anlatmayı sever ve bunu dener. Bu nedenle onun için: “ Akıp giden hayatların yazarı…” denir.
Woolf, kadınlar için şöyle der:
“ Kadınlar, milyonlarca yıldan beri evde oturuyorlar. Öyle ki yaratıcı güçlerini zamanla duvarlar emiyor…”
Ayrıca, kadınların kendi paraları olunsa, kin ve acı sona erecektir, der. O, her zaman bağımsızlığın yaratıcı gücü serbest bırakacağına inanır. Kadınların da Shakespeare gibi bir yazar olabileceklerine inanır. “ YETER Kİ ÖZGÜRLÜĞE ALIŞALIM, DÜŞÜNDÜĞÜMÜZÜ AYNEN YAZMAYA CESARETİMİZ OLSUN” der.
Aşkı böylesine anlatanların yanı sıra, ölümüne sevdiklerini iddia edenlerin, ya benimsin ya toprağın diye nara atanların yaptıkları da ortada, ne yazık ki! Öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz, kafalara zorla sokmalıyız ki kadın da erkek kadar İNSANdır. Her türlü yaşama hakkına sahiptir.
KADIN
Yılma
Sakın vazgeçme
Gözlerin gibi gönlün
Hep uzakları hedeflesin...
Bil ki sen
Gücünle
Becerinle
Sabrınla
Her şeyin en güzeline layıksın...
Zamana diren
O seni yıkmaya çalışsa da
Ulu çınarlar gibi es
Gölgende yeni fidanlar yetişsin...
Bil ki sen
Mangal yüreğinle
Vazgeçilmezsin....
Ayşe TURAL
EN GÜZEL FİNCANDAN
EN GÜZEL BARDAKTAN
Saklamayın…
Misafir gelmesini beklemeyin…
Sonralara ötelemeyin…
En güzel tabaklarınızı kullanın.
En güzel örtülerinizi bugün serin…
İçinizden geldiği gibi davranın.
Hiçbir şey dolapta beklemesin.
Dışarı çıkacakmış gibi giyinin,
süslenin…
Bir yerlerde kısık sesle bir radyo çalsın…
Kendinize en güzelinden bir kahve yapın mis gibi… En güzel fincana koyun…
Suyunuzu da en şık bardağa…
Bu dünyadaki en değerli KONUK
SİZSİNİZ…
Kendinizi ŞIMARTIN…
Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum…
HEY ÇOCUK
Sen hep gül güzel çocuk
Sen hep gül
Gözlerinin ta içine otursun
mutluluk...
Gökyüzü gibi gül mesela
Engin denizler gibi gül!
Toprak gibi gül!
Çiçekler açsın
Kuşlar cıvıldasın yüreğinde...
Nehirler gibi gül
Balıklar oynaşsın gözlerinde
Sazlıklardan bir turna havalansın...
Gökyüzü gibi gül mesela
Kanat çırpsın güvercinler
Bulutsuz gökyüzünde
Güneşlerin en güzeli gezinsin...
Sen tasasız bebekler gibi gül çocuk
Şen kahkahaların çınlatsın ortalığı
Öyle kocaman kucakla ki dünyayı
Her yer BARIŞ ve SEVGİ koksun...
Ayşe TURAL
GÜNE BAKIŞ
İnsan ömrü durmadan tekrarlanırmış gibi geliyor insana… Elbette değil… Aylar, haftalar, hatta günler geçip giderken arkasından bakakalıyoruz… Çok hızlı… Dün gibi… Yeni yıla daha dün girdik ama mart ayı da geride kaldı.
Sanırım marifet zamanın akışında değil, bizim onda neler yakaladığımızdır…
Haydi gelin USTA BALIKÇI gibi oltamızı sallayalım, bakalım kısmetimize neler çıkacak?
Kısmet diyoruz ama plan programa da bakar bu işler…
Hafta sonu için birkaç gün önceden bir şeyler düşündünüz mü?
Kimlerle görüşeceksiniz?
Birlikte kararlaştırılan bir piknik ya da gezi var mı?
Kimler ziyaret edilecek?
Elbette kendinizi günün akışına da bırakabilirsiniz…Eh! Artık ne çıkarsa bahtınıza…
Ben mi?
Elbette plan hazır, rota belli...
Bende hayatı ıskalayacak göz var mı?
Sevgiyle...
SONRALARINIZ
ne zamandan beri
bu sonralar
zamanı ötelere
iteleme telaşı...
keşkelere tutunurken
nasıl da
kayıp gider elinizdekiler
farkında mısınız? ...
bir sonradan görme
şaşkın bir ivecenlikle
bin bilinmezliklere karışır
sonralar sonraları doğurur...
sabırtaşına inat
zamanlar kayıp giderken
sonraların nal seslerini
duyuyor musunuz…
Ayşe TURAL
ÖĞRETMENLİK HAYATIN HER SAYFASINDA OLMALI
Sevgili öğrencim, gençlerin gözdesi, fantastik romanları ( SAFİR )ile KIBRIS Türk Edebiyatına hızlı bir giriş yapan Kemal B. Caymaz ile yeni baskı kitaplarını konuştuk…
Öğretmenlik hayatın her sayfasında sürmeli… Her zaman gözüm üstlerinde… Aradan kaç yıl geçerse geçsin…😀😀😀
Kemal, şu anda KIBRIS Amerikan Üniversitesinde öğretim üyesi… Durmadan kendini geliştiren bir genç…
Ne yapıyor?
Neler okuyor?
Dağarcıkta ne hazırlanıyor?
Bilmem gerek değil mi?
KIBRIS Türk Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Pınar İnandım da bize eşlik etti.
Çok keyifli saatlerdi benim için…
☕️📚✍️☕️📚✍️
REDDEDİŞ
senin gerçekliğin
dibine dibine vurur
sevdanın...
dikkat et
karşıtlık gölünde
boğulabilirsin...
“ Ağlamak zayıflık değildir”
diyen usun
neden reddedilir
“ Seni seviyorum...” ları...
Ayşe TURAL
İÇİMİZDEKİ ÇOCUK...
Ne zaman çocuklaşsanız, gidin bir salıncakta sallanın... Torununuzla maç yapın mesela... Ya da bebekleriyle evcilik oyununa katılın... Misafircilik oynayın....
Sanırım içimizdeki çocuk böyle olunca hiç büyümüyor. Geçmişi üzülmek için değil, mutluluk duymak için hatırlamalı insan.
Ya da düne göre bugün ne kadar güzel şeylere sahip olduğunu anlamak adına yapmalı bu yolculuğu...
Güzel anılarınıza her gün bir yenisini ekleyin olur mu ?...
BAHARINA GÜNAYDIN
şimdi
bütün kulaçlarım
yüreğimin denizine
kendi adına
ayakizleri biriktirme...
yalnız olmak da ne
çok yalnız olmak mı
kalabalıklar içinde...
sevmeyi sevmek mi sence
zamanın dişlilerinde
izdüşümü sevdanın
nedense hep sancılı...
geçmişin tozunu silkele hele
geleceğin sofrasına
kurulmaya hazır mısın?
istersen
şimdinin sancılarına
sana ön koltuktan
tek kişilik bir yer ayırabilirim...
ne yazık ki
'karşılığı olmayan aşklar' filmine
biletimiz bitti
üzgünüz...
harfsiz yazılar mı sende kalan
solan yapraklarını
ayıkla da gel istersen
yeni sevmelerin
baharına GÜNAYDIN...
Ayşe TURAL
İNSAN HAK VERMİYOR DEĞİL!
Akşam saatleri…
Durmadan, üstelik akıllarına esen saatlerde elektrikler kesiliyor. Sokaklar da bu işten nasibini alıyor…
Eve dönüyorum. Sokak lambalarından biri yanıyor diğeri sönük.. Sokak boyunca sadece birkaçı, o da mum gibi aydınlatıyor ortalığı…
Yol kenarında yürüyenleri, özellikle koyu renk kıyafetleri olanları seçmek zor… Uzun farları yakıyorum sokağa girer girmez…
Beş on adım arayla gençler yürüyor, yolun sağında ya da solunda…
Kimi üçlü dörtlü erkek grubu kimi de kız ve erkek arkadaş…
Delikanlı kıza ya omzundan tutarak sarılmış ya da el ele tutuşmuşlar…
Üniversite öğrencilerinin daha ilk yıllarda arkadaş, sevgili edindikleri bilinir. Hele de yurtdışından gelenlerin koruma ya da korunma güdüsüyle hareket ettikleri bir gerçektir…
Ailelerinden uzakta bir çeşit kendini güvende hissetmektir. Son yıllarda yetişkinlerin bile ( kadın ya da erkek) kendilerini koruyamadıkları ortada…
Ailelerinden uzakta bulunmak hiç de kolay değil! Gündüz bile güven duygusu azalmışken geceleri elbette daha uyanık olmalılar…
Zaman zaman iki üç genç kızı ıssız bir yolda yürürken görünce onlar için endişelenirim.
Sağlam karakterli gençler seçmeye özen gösterirlerse inanıyorum ki zamanlarını boşa harcamamış olurlar…
İyi akşamlar…
Ayşe TURAL