Ülkede yaşanan ekonomik yangın, nedenleri bizden kaynaklanmayan bir şekilde giderek büyüyor. Devletin yıl sonu TÜFE tahmini yüzde 109.53 olarak açıklandı.
Böyle bir enflasyonda dar gelirli ayakta kalamaz. Sadece ilk altı ayda yüzde 55’i bulan rakamlar, devletin nasıl bir yük altında olduğunu gösteriyor.
Çünkü en büyük işveren devlet. En fazla çalışan devlette yer alıyor.
Başbakan Ünal Üstel, hükümetin hayat pahalılığı ödeneğinin daha kısa aralıklarla verilmesi ve düşük ücret alana daha çok, yüksek ücret alana daha az artış yansıtılması için çalışmalar yaptığını belirterek, önümüzdeki günlerde tamamlanacak çalışmaların kamuoyu ile paylaşılacağını söyledi.
Bunun anlamı şu: 30 bin lira maaş alana yüzde 50 hayat pahalılığı ile maaşını 45 bin lira yapmak yerine ona daha makul bir zam yapmak. Mesela 30 bin olan maaşı 35 bin yapmak. Diğer yandan 10 bin TL alanın maaşını da yüzde 50 artışla 15 bine yükselmek.
Elbette buna da itiraz eden olacaktır. Ancak kamudaki maaş uçurumu, başta türlü engellenemez.
Peki ya özel sektör? Oradaki durum çok daha farklı. Bugün 6 bin 90 TL olan net asgari ücretin yüzde 50’nin üzerinde gerçekleşen altı aylık hayat pahalılığı ile 9 bin TL’nin üzerinde olması öngörülüyor.
Pek çok işveren bu paranın ödenemeyeceğini düşünüyor. O halde iki seçenek kalıyor. Ya kayıt dışına çıkılarak kaçak işçi çalıştırılacak, ya da pek çok çalışan işsiz kalacak.
Devletin görevi sadece asgari ücreti belirleyip aradan çekilmek, işçi ile işvereni karşı karşıya getirmek değildir.
Pandemi döneminde başlatılan sigorta prim destekleri devam etmelidir. Çünkü şu an yaşanan ekonomik kriz, pandemide yaşanan krizi kat be kat geride bırakmıştır. Bizden söylemesi…