Önce güzel hikayelere uyanmak dileğiyle diyerek söze başlayalım.
Çoğumuz olgunluğun değil ikinci olgunluğun içindeyiz. Bu da bizim artık hayatı çözümlediğimiz anlamına geliyor.
Ne düşünürsek ne dilersek ne yaparsak yapalım bazı şeylerin değişmeyeceğini ya da değiştirilemeyeceğini anlıyoruz. Elbette küçük değişimler ve adımlar bile bizi mutlu ediyor. Büyük beklentileri geride bıraktık da ondan.
Hayatın içinde daha deneyimli ama çok da kırılganız. Seçiciyiz. Eski inatçılığımız da kalmadı değil mi?
Gülümsediğinizi görür gibiyim. Hatta başınızı sallıyorsunuz…
Biz aynı kuşaktanız üç aşağı beş yukarı…
Bizim kuşak saygı ve sevgi timsalidir. İnce ve zarif düşünür. Kimsenin evine elimiz boş gitmeyiz. Kimseyi incitecek söz ve davranışlarda bulunmayız.
Söze başlamadan önce önünü arkasını düşünürüz. Alınganlığa meydan vermeyiz. Duyduğumuz bildiğimiz şeyleri uluorta dillendirmeyiz. Birinin yarasına dokunmasın, üzülmesin diye…
Elimizden gelen iyiliği esirgemeyiz. Bunu yaparken de başkalarının gözüne soka soka yapmayız. Bize göre yardım ve iyilik gizli kalması gereken şeylerdendir.
İyimser ve hoşgörülü tarafımız gülümseyişlerimizde ve baş sallayışlarımızda saklıdır.
Yeni nesilde bizleri örnek alanlar yok mudur? Elbette vardır, sayıları azalsa da haklarını yememek gerek.
Çevremden o kadar sevgi ve saygı görüyorum ki bu da beni çok sevindiriyor; inanılmaz mutlu oluyorum. Özellikle arkadaşlarım, dostlarım, öğrencilerim ve aileleri…
Güzel bir gün…
Pırıl pırıl, ışıl ışıl bir gün…
Yüreğinizin aydınlığı gününüzü aydınlatsın. Herkes kendi hikayesine uyanır çünkü…
Güzel hikayelerle buluşmak dileğiyle…
AŞKIMA AŞK GEREKİR
sen giderken
hüznünü bırakıyorsun geriye...
aşkıma aşk gerekir
umut aşktadır...
sevinçlerimi çalma emi
ben hüzünlerimi
geçmişin ırmağına bıraktım
yavaşça...
dinle bak
zaman çınlatıyor kulaklarımızı...
sen
bahçemin iklimine uygun
zeytin ağacımsın benim...
aşkıma aşk gerek adamım
umutlar aşktadır...
Ayşe TURAL
TAM DA UMUTLANIRKEN
Sabah evden çıkıyorum. Önce postaneye uğrayacağım. Trabzon’a sevgili Fatma Keleş Akdoğan’a ve kızına kitap göndereceğim. İşim çabuk bitiyor. Ardından Gİrne Girne Halk Kütüphanesine uğrayıp okuduklarımı vereceğim. Yeni kitaplar da alacağım elbette…
Dört kitap seçiyorum. Aziz Nesin USTA’ya gözatmakta fayda var. Yoğun trafikten sıyrılıp anayolda ilerliyorum. Bir de markete uğrayacağım. Önümde giden araba yavaşlıyor, ben de yavaşlıyorum.
Zeytinlik yönünden yola çıkmaya hazırlanan bir kamyon var. Onun İÇİN yavaşladı derken kamyon geçiyor, arabadaki sürücü aşağı iniyor, orta yaşlı bir kabadayı… Şehir eşkiyası…
Yolun ortasında şaşkınca bekleyen kamyonu durdurup küfürler yağdırıyor. Aşağı inen genç şaşkın… Derken küfreden adam tekrar arabanın içine uzanıyor, elinde bir bıçakla gence yaklaşıyor. “ Ben sana geç dedim mi?”diye bağırıyor.
Saniyeler içinde oluyor bunlar… Yavaşlatılmış film gibi… Arabayı sollayıp yanlarından hızla uzaklaşıyorum. Arkamda uzayan sıradakiler ne yaptı bilmem… Yüreğim ağzımda… Korku filmi sanki!
Çarpmadın, çarpışmadın ne var yani! Bu kadar öfke niye? Gündüz gündüz bu ne şimdi?
Bunları karga tulumba alacaksın. İçeri atacaksın. Dışarı çıkarmayacaksın. Sonsuza kadar içerde kalsınlar…
Allahım memleketimiz SORMA GİR HANI… Gündüz bunlar oluyorsa gece yarıları görmediğimiz neler oluyor!
Üzüntüden başım ağrıyor. Kendime bir kahve yapayım belki aklım başıma gelir.
( Aziz Nesin’in 100 LİRAYA BİR DELİ’sine başlayacağım. Nasılsa o benden çok DELİ görmüştür. 🤔🤔🤔🤔🤔)
NELERE
ŞÜKREDİYORUM
Yaşadığıma,
duyup gördüğüm, hissettiğime
aklımın başımda oluşuna…
Başımın üstündeki çatıma
ekmeğime, aşıma
suyuma, toprağıma…
Bahçeme, yağmura, buluta
çiçeklere, kuşlara, kedilere
hatta balıklara…
Yazabildiğime,
düşünebildiğime,
düşleyebildiklerime…
ŞÜKREDİYORUM…
UMUT NEDEN KAYBOLUYOR?
Bize neler oluyor?
Neden bu kadar pesimist ( karamsar / kötümser) olduk.
Var olan şeyleri yok etmeye, yok saymaya başladığımızda yok oluyor bence.
Her olumsuz şey, olumluya göre ( salgın hastalık gibi) daha hızlı yayılıyor çünkü… Biz de marifetmiş gibi bunu durmadan tekrarlıyoruz.
Yaşadığımız çağda her konudaki bilgi kirliliği elbette duygu ve düşüncelerde de var.
Yıllar önce bir edebiyat öğretmenim, olumlu sözcüklerimizin az olumsuz sözcüklerimizin daha çok olduğunu anlatmıştı. Şöyle bir örnek vermişti hatta: Yaramaz bir çocuğu anlatırken birçok sıfat varken sakin bir çocuk için kullanabileceğimiz sözcük sayısının sınırlı olduğunu anlatmıştı. Ardından da güzel anlamlı sözcükleri daha sık kullanmamız gerektiğini eklemişti.
UMUT için de bence öyle…
Olumlu sözcükler türettikçe, onları sık sık kullandıkça bu ruh halimizi değiştirebiliriz.
Hayata güzel gözlerle bakmak gerek. Sadece bizim umutla bakmamız yetmez, bunu çevremize tıpkı bir gün ışığı yayar gibi yaymamız da gerek…
Kötülüğe, olumsuzluğa meydanı boş bırakmamak adına önümüze bakalım. Umutlarımızı yeşertelim. Çocuklarımıza da bunu aşılayalım.
İyiliği yayalım ki hayat daha aydınlık ve güzel olsun…
Sevgilerimle günaydın…
ÇIĞLIK
bir çığlık
yırtar karanlıkları
bulutlar çekilir gözlerden
çam testilere
üflenir ruhlar...
yer sevinçle filizlenir
tamamlanır yaradılış...
nehrin ışığı gibi
gider küçük çocuklar
gökkuşağına bulaşır...
Ayşe TURAL
YAŞAM PENCEREMİZ…
Yaşam tam bir pencere gerçekten… Hangi renge boyadıysanız onu...
Ne kadar kocaman ya da ne kadar küçükse…
Ya da aydınlık ufuklara mı, içinize mi dönük…
Her ne hal ise siz O’sunuz…
Hani hep söylerim ya, yaşamın sırrı önümüze konan sorularda değil, bizim ona verdiğimiz CEVAPlarda saklıdır, diye…
Ne kadar sabırlıysak o kadar kazançlı çıkıyoruz…
Ne kadar dikkatliysek o kadar az hata yapıyoruz.
Ne kadar iyimsersek o kadar OLUMLU şeylerle karşılaşıyoruz…
En azından olayları HAFİF geçiştiriyoruz…
Haydi şimdi, hemen arkanıza yaslanın ve gözlerinizi kapatın…
Güzel bir hafta sonu dileklerimle…
Sevgiyle kalın efendim…
Ayşe TURAL