Kıbrıs’ta hep aynı türkü

Müzakere çağrıları yineleniyor, liderler aynı ezberleri tekrarlıyor. BM temsilcisi Holguín adada temaslarını tamamladı, şimdi gözler İstanbul ve Atina’da. Temmuz’da New York’ta yapılacak zirve umut olabilir mi? Yoksa mülk krizinden Yeşil Hat’a kadar her başlıkta yeni bir gerilim mi büyüyor? Statükonun gölgesinde çalınan bu eski türkü, halklara huzur değil, sadece yorgunluk getiriyor

Müzakere çağrıları yineleniyor, liderler aynı ezberleri tekrarlıyor. BM temsilcisi Holguín adada temaslarını tamamladı, şimdi gözler İstanbul ve Atina’da. Temmuz’da New York’ta yapılacak zirve umut olabilir mi? Yoksa mülk krizinden Yeşil Hat’a kadar her başlıkta yeni bir gerilim mi büyüyor? Statükonun gölgesinde çalınan bu eski türkü, halklara huzur değil, sadece yorgunluk getiriyor

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar, geçtiğimiz hafta adadaki temaslarını tamamladı. Adeta nabız tuttu, öneri getirdi, umut aşılamaya çalıştı. Ancak tablo ortada: Diplomasi yeniden sabitlenmiş ezberlerin duvarına çarptı.
Her iki lider de pozisyonlarını korumakta kararlı. Kıbrıslı Rum lider Nikos Hristodulidis, Türk tarafını müzakerelerden kaçmakla suçlamayı sürdürüyor. Kıbrıslı Türk lider Ersin Tatar ise görüşme şartı olarak “egemen eşitlik” vurgusunu yineleyerek masaya oturmuyor. Bu taktiksel kilitlenme, krizi derinleştirmekte.
Holguín İstanbul ve Atina’da: SAFE Vurgusu ve Sessiz Kartlar
Holguín’in İstanbul ve Atina’da gerçekleştireceği temaslar kritik önemde. Zira kamuoyunda, Avrupa Birliği’nin yeni güvenlik yapılanması SAFE sistemine Türkiye’nin dahil olabilmesi için daha önce öne sürülen “Kıbrıs’ta müzakerelerin başlaması” şartının Rum liderlik tarafından sessizce geri çekildiği konuşuluyor.
Hristodulidis’in bu tavizkar tutumu, “arka kapıda bir mutabakat mı yapıldı?” sorusunu gündeme taşıdı. Türk Dışişleri sessiz. Ancak bu sessizlik, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki güvenlik denklemine doğrudan etki eden bir konuda daha fazla sürdürülebilir olmayabilir.
Temmuz’da genişletilmiş zirve: Umut mu, formalite mi?
Diplomatik takvimde bir diğer önemli gelişme, tarafların 18-19 Mart Cenevre görüşmesinde ilan ettikleri Temmuz ayında New York’ta düzenlenecek genişletilmiş gayrıresmî Kıbrıs zirvesi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ev sahipliğinde, üç garantör ülke (Türkiye, Yunanistan, Birleşik Krallık) ve adadaki iki toplum lideri bir araya gelecek.
Mart ayında Cenevre’deki benzer formatın tekrarını andıran bu zirve, Holguín’in hazırlayacağı raporla birlikte sürece yeni bir yön verebilir. Fakat mevcut liderlik tutumları dikkate alındığında, zirvenin daha çok bir “diplomatik formalite”ye dönüşme riski var.
Mülkiyet krizi: Diplomatik kravatın altındaki çekişme
Görünürde liderler “statüko mücadelesi” veriyor olabilir, ancak Kıbrıs’ta yeni bir cephe çoktan açılmış durumda: Mülkiyet krizi.
• İki Macar yatırımcının Güney Kıbrıs’ta mahkûm edilmesi,
• Türk Yahudisi iş insanı Simon Aykut’un tutuklu yargılanmak üzere 10 aydan fazladır cezaevinde adeta rehin tutulması,
• Tatar’ın Hristodulidis’e yönelttiği “mülk meselesiyle terörizm yapıyorsun” suçlaması,
bu krizin artık bireysel mağduriyetleri aşarak diplomatik gerginliğe dönüştüğünü açıkça gösteriyor.
Simon Aykut vakasında, yalnızca bir mülkiyet hakkı tartışılmıyor; vatandaşlık, ticaret özgürlüğü, ceza adaleti gibi temel Avrupa değerleri de sorgulanır hale geliyor. Bu da, “mülkiyet sorununun AB hukukuna göre mi yoksa siyasi keyfiyetle mi yönetildiği” sorusunu ortaya çıkarıyor.
Şengen ve Yeşil Hat Tüzüğü: Yeni bir krizin ayak sesleri
Bu mülkiyet gerilimine paralel olarak, Güney Kıbrıs’ın Schengen Alanı’na entegrasyon süreci de endişe yaratıyor. Eğer Yeşil Hat Tüzüğü, Kıbrıs Türk tarafı muhatap alınmaz ve güncellenmezse, Yeşil Hat fiilen AB dış sınırı hâline gelebilir. Bu da yalnızca mal geçişini değil, insanların ve fikirlerin serbest dolaşımını da engelleyen bir duvarın örülmesi anlamına gelir.
Bu noktada, Avrupa Birliği’nin Rum tarafının üye olmasına rağmen Kıbrıs sorununun çözümü açısından adadaki iki tarafa eşit mesafede durduğu iddiası da ciddi biçimde sarsılır. Çünkü Yeşil Hat Tüzüğü’nün güncellenmemesi, Türk tarafının tamamıyla “statüsüz” bırakılması sonucu yanısıra adadaki bölünmenin tescili anlamını doğurabilir.
Liderler: Ezberle yönetmenin bedeli
Kıbrıs’taki siyasi tablo her geçen gün daha kırılgan bir hâl alıyor.
Hristodulidis, müzakere sürecini canlandıramadığı için içeride “fiili bölünmeyi kalıcılaştıran lider” olarak eleştirilme riskiyle karşı karşıya.
Tatar ise, ekonomide derinleşen sıkıntılar, yatırımcının adadan uzaklaşması ve yaklaşan seçim atmosferindeki belirsizlik nedeniyle giderek daha savunmasız bir zeminde duruyor.
Her iki lider de dar bir köprüde inatla karşı karşıya gelen iki keçiyi andırıyor. Hiçbiri geri adım atmıyor, ama bu inatlaşmanın bedelini halklar ödüyor. Gidişat değişmezse, çanağın kimin başına kırılacağı değil, kimin daha az hasarla çıkacağı konuşulacak.
Diplomasi yol ayrımında
María Ángela Holguín Cuéllar, zorlu bir misyon yürütüyor. Ankara ve Atina temasları, SAFE gerilimi, Temmuz’daki BM zirvesi ve giderek büyüyen mülkiyet krizi birleştiğinde, Kıbrıs dosyası yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda ekonomik ve insan hakları yönleriyle de çok cepheli bir çatışma haritasına dönüşüyor.
Statükonun altında biriken bu kriz dinamikleri, çözüm kapısını aralamazsa, geleceğin müzakereleri değil, ortaya çıkacak ağır faturanın idaresi konuşulacaktır.

Bu haber 434 defa okunmuştur

:

:

:

: