Avrupa Birliği üyesi, sözde bir hukuk devleti olduğunu iddia eden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin insan hakları ve adalet ilkelerine aykırı uygulamaları bir kez daha gündeme oturdu.
Bu kez mesele, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kararları doğrultusunda hareket eden kişilere yönelik yapılan siyasi tutuklamalar.
Taşınmaz Mal Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararıyla kurulmuş ve Kıbrıs’ta mülkiyet sorunlarının çözümünde meşru bir iç hukuk yolu olarak tanınmıştır.
Verilen bilgiler ortada. 2024 ve 2025 yıllarında, bu komisyon 230 başvuruyu karara bağlamış ve toplamda 106 milyon sterlinden fazla bir ödeme yapmıştır.
Bu, sadece bir tazminat mekanizması değil, aynı zamanda geçmişin travmalarını hukuki zeminde çözen bir umut kapısıdır.
Ancak Rum yönetimi, bu süreci kabul etmeyen, inkâr eden ve dahası cezalandıran bir tavır içerisinde.
Son dönemde, Rum mallarını gasp ettikleri iddiasıyla Kıbrıslı Türklerin güneyde tutuklandığı yönündeki haberler, sadece hukukla değil, insanlıkla da bağdaşmıyor.
Taşınmaz Mal Komisyon Başkanı’nın da belirttiği gibi bu tutuklamalar açıkça siyasidir ve AİHM kararlarının ruhuna aykırıdır.
Güney’in uyguladığı bu baskıcı politika, yalnızca bireyleri değil, iki toplum arasındaki kırılgan güveni de hedef alıyor.
Bir yandan çözümden söz eden, federasyon hayali kuran bir yönetim; öte yandan uluslararası hukukla uyumlu hareket eden yurttaşlarını cezalandırıyor. Bu nasıl bir çelişkidir?
Eğer Rum yönetimi, gerçekten hukuk devletiyse, önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını tanımayı öğrenecek.
Bu tutuklamalar sadece bireyleri değil, çözüm umudunu da hücreye kapatmaktadır. Oysa barış, karşılıklı anlayış ve adaletle inşa edilir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bu yoldan uzaklaştıkça, çözüm umudu da bir hayal olmaya mahkûm kalacaktır.
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun varlığı, Kıbrıs sorununun çözümünde önemli bir adımdır. Bunun kıymetini bilmek gerekir. Bizden söylemesi…