Son günlerde Kıbrıs’taki siyasi gündem yeniden ısınıyor. Hükümet ortağı YDP Genel Başkanı Erhan Arıklı’nın, Güney Kıbrıs’ın Kuzey’deki Rum mallarına ilişkin aldığı hukuksuz tutuklama kararlarına karşılık olarak, Güney’de Türk mallarını kullananlar hakkında benzer kararlar alınabileceğini açıklaması yeni bir dönemin habercisi olabilir.
Son günlerde Kıbrıs’taki siyasi gündem yeniden ısınıyor. Hükümet ortağı YDP Genel Başkanı Erhan Arıklı’nın, Güney Kıbrıs’ın Kuzey’deki Rum mallarına ilişkin aldığı hukuksuz tutuklama kararlarına karşılık olarak, Güney’de Türk mallarını kullananlar hakkında benzer kararlar alınabileceğini açıklaması yeni bir dönemin habercisi olabilir.
Arıklı’ya göre, atılacak adımlar sadece bununla sınırlı değil.
Geçiş kapılarının daraltılması, ekonomik ve sosyal ilişkilerin kısıtlanması gibi sert tedbirler de gündemde.
Rum tarafının uluslararası hukuku hiçe sayarak, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanları hedef alan bu tek taraflı ve keyfi uygulamaları karşısında elbette sessiz kalınamaz. Tepki verilmeli, gereken hukuki ve siyasi karşılık elbette planlanmalı.
Ancak burada çok önemli bir denge var. İşte tam da bu noktada dikkatli olmalıyız. Çünkü mesele sadece tepki vermek değil, uzun vadeli sonuçları düşünerek adım atmaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, yıllardır uygulanan haksız ambargolar ve izolasyonlar nedeniyle zaten dünyadan soyutlanmış durumda.
Buna rağmen son yıllarda refah seviyesinin en önemli nedenlerinden biri, Güney ile olan geçişler.
Her gün binlerce Kıbrıslı Türk, Güney’e geçerek çalışıyor, alışveriş yapıyor, ticaret yapıyor. Aynı şekilde Güney’den Kuzey’e gelen Rumlar da oluyor. Bu geçişler bir yandan ekonomik can suyu sağlarken, diğer yandan iki toplum arasında iletişim ve karşılıklı anlayışı güçlendiriyor.
Eğer biz de geçişleri kısıtlarsak, tepkisel bir adım atmış oluruz. Ama bu adım kime daha çok zarar verir?
Açık konuşmak gerekirse, geçişlerin kısıtlanması en çok Kıbrıs Türk halkını etkiler. Zira Rum tarafı zaten uluslararası bağlantılarla ticaretini sürdürebiliyor. Ama Kıbrıs Türk halkı için bu geçişler adeta bir nefes borusu.
Rum yönetimi uzun süredir bu geçişleri kısıtlamanın yollarını arıyor. Güvenlik bahanesi, mülkiyet bahanesi, hatta sağlık bahanesi bile gündeme getirildi. Şimdi biz bu süreci kendimiz sabote edersek, Rum yönetiminin eline fırsat vermiş oluruz.
Sert olmak kolaydır. Ama akıllı olmak esas marifettir. Rum tarafının yaptığı hukuksuzlukları dünya kamuoyuna anlatmak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi platformlara taşımak, diplomatik baskı kurmak izleyeceğimiz yol olmalıdır.
Unutmayalım. Bazen en büyük güç, sabırla ve akılla yürütülen stratejidir. Biz, Rum tarafının kışkırtmalarına kapılıp bindiğimiz dalı kesmeyelim. Aksi halde sadece Rumların tuzağına düşmüş olmayız; aynı zamanda kendi insanımıza zarar veririz. Bizden söylemesi…