“Müzik evrene bir ruh verir, zihne kanat takar, hayalleri uçurur 
ve her şeye hayat verir.” – Platon 
“Uçamıyorsam, izin ver şarkımı söyleyeyim.” – Stephen Sondheim 
(Reklam filminde başka bir ulusun etnik müziğini kullanmak ya da 
kullanamamak tartışması üzerine;) 
Müziğin tarihçesinin insanlık tarihinin başlaması ile birlikte 
ortaya çıktığını söyleyebiliriz. İlkel kabileler sevinçlerini, başarı- 
larını, acılarını dans eşliğinde ritimli sesler çıkararak yaşıyorlardı 
Bunun, müzikal bir ruhu olduğunu düşünüyorum. Müzik insanlık ırklara 
ayrışmadan önce en ari şekilde yapılmaya başlanmıştı. 
2008'de arkeologlar Almanya'nın Ulm yakınlarındaki bir mağarada 
kemikten yapılmış bir flüt keşfetmişler. Yaklaşık 40,000 yıl öncesine ait 
olduğu düşünülen beş delikli flüt, akbaba kanadı kemiğinden yapılmış. 
Bunun ise; arkeolojinin müziğin başlangıcı ile ilgili şimdilik en eski 
kanıtı olduğu söylenmekte. Böylece ilk sanat eserlerinin de bu dönemde 
başladığını düşünebiliriz. İnsan ırkları oluşmadan, basit de olsa müzik 
oluşmaya başlamıştır. Konuşma dilinin ise bundan daha sonra ortaya çık- 
tığını söyleyebileceğimizi düşünüyorum. Birçok konuda olduğu gibi bu 
konuda da çeşitli teoriler olmakla birlikte kesin bir veri yoktur. 
Çünkü bugünkü veriler yarın değişikliğe uğrayabilir. 
Irklar ise zaman süreci içerisinde genetik özelliklerden, ka- 
palı toplum yaşantısından, iklim farklılaşmasından, coğrafik bölgeye 
adaptasyondan ve diğer etkileyici nedenlerden dolayı farklı insan tür- 
lerine verilen bir isimdir. 
'Linnaeus 18. yüzyılda: 1) Kırmızı, kolerik ve dik olan Amerika- 
lılar, 2) Beyaz, kan renginde ve kaslı Avrupalılar, 3) Soluk benizli, 
melankolik ve soğuk Asyalılar, 4) Siyah, soğukkanlı, rahat Afrikalılar 
olmak üzere dört farklı ırk tipi belirlemiştir.' 
Muhtelif nedenlerle değişime, dönüşüme uğrayarak farklılaşan 
insan türlerine gereksiz anlamlar yüklemek dünyamıza yapılan ve yapı- 
lacak olan kötülüklerin müsebbibidir. Bugün dünyamızda çıkan savaşlar- 
ın çoğu, türü değişmiş insan evlatlarının birbirlerini düşman görmeye 
başlamasından kaynaklanmaktadır. Emperyalizm de kendi çıkarları doğrul- 
tusunda ihtiyaç duyduğu zaman bu türler arası farklılıkları körükle- 
mekte ve onları çatıştırmaktadır. 
Bu nedenle; ırkların ortaya çıkışından önce hayat bulan müzik, 
insanların ortak mirasıdır ve evrenseldir. Çeşitlenen türlerin kullan- 
dıkları diller de oluşan çeşitlenme de bu gerçeği değiştirmez. Ancak 
şu realiteyi de yadsıyamayız; farklı rotalarda evrilen insanlar yaşadık- 
ları coğrafyada farklı müzik aletleri yaratmışlardır. Birbirinden farklı 
hammaddelerle imal edilen, birbirinden farklı tınısı olan farklı ritimler 
sağlayan müzik aletleri doğmuştur. Bunların ortaya çıkması müzikalitede 
bir ayrışmaya neden olmuş olabilir. Ancak bunların bir kısmı başka 
ülkelerin tınıları arasına katılarak yeni sentezler oluşturulmuştur. 
Müzik; sanat kollarından birisidir. Sanatın sınır tanımayan özel- 
liği müzik için de geçerlidir. Ressam; dini objeler kullanmadığı takdirde 
resminin, besteci; söz olmadan senfonik bir eser ürettiğinde müziğinin, 
yerel motifler veya tarih ağırlıklı değilse şiir veya romanın, hangi 
'ırktan' biri tarafından yazıldığını anlayamayız. Aynı şekilde heykel, 
mimari, tiyatro, sinema eserleri içinde bu geçerlidir. Tabi ki sanat 
eğitimi almış derinliğine bilgi birikimi olanları bunun dışında tutmak 
gerek. Bugün bir film veya müzik eseri yayınlandıktan veya gösterime gir- 
dikten kısa bir süre sonra dünyayı dolaşmaya başlamakta ve bir süre sonra 
insanların büyük çoğunluğuna ulaşmaktadır. Ve böylece 'Tüm dünya aynı an 
da aynı güneşe bakıyor olabilir' 
İzleyiciler aynı filmlere üzülmekte, heyecanlanmakta, isyan etmekte 
veya kahkaha atmaktadır. Dinleyiciler de aynı müzik ile coşmakta, dans et- 
mekte, hüzünlenmekte veya neşelenmektedir. Bu duygu gelgitleri tüm insan- 
ların ortak davranış şekilleridir ve ırklara göre değişiklik göstermemektedir. 
Chopin'in parçasını Fazıl Say, Theodorakis'in müziğini İdil Biret seslendi 
rirse veya Zülfü Livaneli'nin şarkısın Maria Faranduri okursa dinlemez mi- 
siniz? My way, let it be, 'O sole mio' diğer bilinen adı ile It's Now or 
Never kaç dilde söylenmiştir. 
Enrico Macias Cezayir asıllıdır ama Fransız şarkılar okumuştur. 
Dario Moreno Yahudidir Türkçe ve Fransızca şarkılar söylemiştir. Demis 
Roussos Yunan olup şarkıları İngilizce idi. 
İnsanlar arasındaki genetik farklılıkların %99.99 aynıdır ve 
'biyolojik ırkların' var olmadığı bilimsel olarak kabul edilmektedir. 
Ancak sosyolojik ve kültürel olarak farklılıklar da ırk farklılığı 
gibi ortaya çıkarılmaktadır. İşte o zaman ise savaşların çıkarılması 
da çok kolaylaşmaktadır. 
Müziğin dünyanın ortak dili olması savaşlara karşı bir direniştir. 
Bu hafta ki köşe yazımı da konuyu şiirle sorgulayarak bitiriyorum. 
Sağlıkla kalınız. 
AYKIRI SORULAR 
(...)Yasladım başımı ayın karnına 
gözlerimi kaldırdım yıldızlara 
sallarken ayaklarımı boşlukta 
acaba dedim nasıldı orada 
yerin yüzeylerini paylaşma. 
Gergedan gibi saldırgan, 
kurt gibi acımasız, 
tırtıl gibi doymak bilmez miydi onlar da 
kaç ırk 
kaç din 
kaç mezhep 
kaç vatan vardı 
ve kim bölmüştü o 'insanları' ilk defa. 
Dünya ise; nasıl dönüşmüştü 
savaşların, katliam ve intikamların 
anavatanına. 
Adem ile Havva ise tüm insanların ataları 
nerede, ne zaman başladı ırk ayrımı 
ve insanlığın amip gibi bölünmesi. 
Ve hemen ikinci kuşaktan kardeş katliamı. 
Niye öldürdü Kabil, Habil'i 
peygamberdi oysa babaları 
kim, nerede yapmıştı hatayı?(…)