Cumhurbaşkanı’nın onurlu duruşu…

Kıbrıs meselesi, onlarca yılın ağırlığını taşıyan, siyasal ve toplumsal anlamda derin izler bırakan bir davadır.

Kıbrıs meselesi, onlarca yılın ağırlığını taşıyan, siyasal ve toplumsal anlamda derin izler bırakan bir davadır.
Bu bağlamda, Avrupa Birliği gibi küresel aktörlerin her adımı dikkatle takip edilmeli ve gerekli diplomatik hassasiyetle karşılık bulmalıdır.
Son günlerde yaşanan gelişme ise, Kıbrıs Türk tarafının iradesinin bir kez daha göz ardı edildiğini tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, Avrupa Komisyonu tarafından Kıbrıs’a temsilci olarak atanan Johannes Hahn ile görüşmeyi reddetmesi, yalnızca bir diplomatik rest değil, aynı zamanda halk iradesinin hiçe sayılmasına karşı verilen onurlu bir tepkidir.
Avrupa Birliği, Kıbrıs Rum tarafını “tek meşru otorite” olarak görmeye devam ettiği sürece, Türk tarafının haklarını yok sayarak yapacağı her hamle, çözüm sürecine katkı değil, zarar verecektir.
Rum basınında yer alan “Kapı dışında kaldı” yorumları da tam bu noktada haklı bir sembole dönüşüyor.
Bir temsilci var, ancak temsil ettiği taraflardan birinin onayı yok. Elbette kapı dışında kalacak.
Öte yandan, ana muhalefet lideri CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın AB temsilcisiyle görüşmesi, diyalog kanallarını açık tutma çabası olarak değerlendirilebilir.
Ancak burada sormamız gereken temel soru şudur: Diyalog, hangi zeminde ve hangi eşitlikle yürütülüyor? Yok sayılan bir irade ile masaya oturmak, o yok saymayı meşrulaştırmak anlamına gelebilir mi?
Avrupa Birliği’nin bu oldu bittici yaklaşımına karşı net durmak, sadece bugünü değil, gelecekteki müzakere sürecinin de niteliğini belirleyecektir. Görüşmelerin karşılıklı saygı, eşitlik ve rıza temelinde ilerlemesi gerekirken, Rum tarafını merkeze alan her adım, çözüm umudunu bir adım daha uzağa taşımaktadır.
Bu noktada, AB temsilcisiyle diyaloga girmenin kazanım mı, taviz mi olduğu sorusu cevabını buluyor. Eğer diyalog, Türk tarafının statüsünü tanımayan bir düzlemde kuruluyorsa, bu bir diplomatik başarı değil, bir ödüllendirme olur.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Tatar’ın tavrı, yalnızca bir kişisel ya da siyasi duruş değil; Kıbrıs Türk halkının kendi iradesini sahiplenme mücadelesinin bir tezahürüdür. Bugün verilen bu net mesaj, yarının daha eşitlikçi müzakerelerinin temelini atabilir. Aksi halde, diyalog adına verilen her taviz, yarın masada kaybedilecek hakların habercisi olabilir. Bizden söylemesi…
Bu haber 153 defa okunmuştur

:

:

:

: