Avrupa’nın şımarık çocuğu Hristodulidis

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, Brüksel’deki AB zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden ivme kazanmasının “Kıbrıs sorununun çözümüne” bağlı olduğunu söylediği iddiası, Avrupa’nın artık kronikleşmiş bir ikiyüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, Brüksel’deki AB zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden ivme kazanmasının “Kıbrıs sorununun çözümüne” bağlı olduğunu söylediği iddiası, Avrupa’nın artık kronikleşmiş bir ikiyüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Rum lider Hristodulidis’in aktardığı bu sözler, yeni bir söylem değil. Yıllardır Avrupa Birliği, Türkiye’nin üyelik sürecine Güney Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinden engel koymaya çalışıyor.
Yaklaşık bir, bir buçuk milyon nüfuslu bir ada yönetiminin, 400 milyonluk bir Avrupa’yı adeta rehin alması, AB’nin siyasi samimiyetsizliğinin en net göstergesidir.
Türkiye’ye yıllardır verilen sözler, vaat edilen müzakereler, üyelik perspektifi ve işbirliği alanları; hepsi Rum tarafının vetosuna kurban ediliyor.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlanması, Avrupa Yatırım Bankası ile işbirliğinin güçlendirilmesi gibi başlıklarda somut ilerleme sağlanabilecekken, bunların tamamı “Kıbrıs Şartı”na bağlanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilişkilerin ilerletilmesi için makul, mantıklı ve yapıcı adımlar öneriyor. Ancak bu öneriler, her defasında Avrupa’nın iç siyasi hesaplarına takılıyor.
Avrupa Birliği, Türkiye ile ilişkileri stratejik bir perspektifle ele almak yerine, Güney Kıbrıs gibi küçük aktörlerin insafına bırakıyor.
Bu yaklaşım, sadece Türkiye-AB ilişkilerine değil, Avrupa’nın kendi güvenliğine, istikrarına ve küresel rolüne de zarar veriyor.
AB’nin artık bu oyunu bırakması gerekiyor. Türkiye’nin AB üyelik süreci, bir adanın siyasi çıkar hesaplarına indirgenemez.
Avrupa, gerçekten güvenliğini ve istikrarını düşünüyorsa, Türkiye ile ilişkileri tehditlerle değil, işbirliğiyle şekillendirmelidir. Aksi takdirde kaybeden Türkiye değil, Avrupa’nın kendisi olacaktır.
Rum yönetiminin şımarıklığına göz yuman bir Avrupa, ne Doğu Akdeniz’de barışı sağlayabilir ne de küresel ölçekte güvenilir bir aktör olabilir.
Türkiye, bugüne kadar bu dayatmalara boyun eğmedi, bundan sonra da eğmeyecektir. AB ya samimi bir yol haritası sunar ya da Türkiye kendi yolunu kendi çizer. Bizden söylemesi…
Bu haber 186 defa okunmuştur

:

:

:

: