Kariyerim: Çamaşır ve Çocuk Arası

Üniversite mezunuyum. Evet. Gerçek. Koca 5 yıl, hem de ingilizce eğitim dili ah ne ağlamaştım nasıl sökücem bu dili diye.

Üniversite mezunuyum. Evet. Gerçek. Koca 5 yıl, hem de ingilizce eğitim dili ah ne ağlamaştım nasıl sökücem bu dili diye. Dersi anlamak için önce dili sökmek gerekiyordu çünkü iki denklemli bir bilinmezlikti benim bölüm. Sonra dili söktüm, dersleri geçtim, çantamı yüklenip vatanıma geri döndüm. O diploma alınacak dedim aldım ve duvara astım (ama ev duvarına), çerçevesi bile var camlı. Tozunu alırken “Aferin kız bana” deyip bir saniye gururlanıp, geçiyorum. Günde 18 kere ellerimi yıkıyorum da o çerçeveyi senede bir bilemedin iki kez siliyorum. Önceliklerim değişti çünkü. On yıldır önceliğim ne tam kestiremedim ama öncelik “ben” değil biliyorum.

Rızaya dayalı bir yer veriş. Gönüllü bir inziva. Kimsenin beni zorla eve kapattığı yok, yanlış anlaşılmasın.

Çalışmak yerine çamaşır asmayı, kariyer basamaklarını zıplamayı değil de mutfak fayanslarını silmeyi tercih ettim. Ve bunu söylerken garip bir gurur da duyuyorum. Neden bilmiyorum.

İki çocuk büyüttüm. Ahsen kız hâlâ eteğimde, Sâre kız ise sabahları “okuldakilere katlanamıyorum?” diyor, kendi çocuk değilmişcesine. Ben de ona Aristoteles gibi cevaplar veremeyip, “Hayat böyle, cicim,” diyorum. Yetmiyor ama durumu geçiştiriyor.

Etrafta başka kadınlar da var. Ev kadını olmayanlar. İş kadını olanlar. Onlarla karşılaşınca taşımakta zorlandığım çantaları daha bir dik tutuyorum. Sonra konuşmalar başlıyor:

“Sen hiç çalışmadın mı ya?”

“Bu kadar okudun, evde oturmak mıydı yani?”

“Ben senin yerinde olsam kafayı yerdim.”

İşte burası benim sahnem. Kendimle alay ettiğim, içimden “eski kafayı yedim ve yeni kafam çok güzel” dediğim an.

Gülümsemeye devam ediyorum. Çünkü bazı soruların cevabı, çamaşır ipinde kuruyor. Bazı cevaplar 180 derecelik fırının içinden 45 dakikada çıkıyor. Ve bazı günler, çocuklar uyuduğunda gelen o sessizlik… Ahh bütün terfilerden daha çok şey ifade ediyor.

Velhasıl kendi çapımda büyük işler başarıyorum. Uykusuz geceleri, ateşli hastalık nöbetlerini, evde kaybolan çorapları, matematik ödevlerini yönetim kurulu toplantısı gibi ele alıyorum. Ama fark şu: Benim PowerPoint’im yok, sabır gücüm var. CEO değilim belki ama “Çorba Ekselansları” diyebiliriz bana. (İtirazım yok, sonuç olarak ekselans)

Bazı günler diplomasını ofisine asanlara imreniyorum. Kariyer yapanları. Bazı günler de beni onlar beni kıskanıyorlar. Sabah kahvemi çocuklarla içtiğim için, “anne” diye sarılınan kişi olduğum için. Denge yok. Dürüst olalım. Hepimiz eksik ve tamız aynı anda.

Ama ne olursa olsun… iyiyim. Korkmuyorum çünkü hâlâ buradayım, yazıyorum. Arada kalkıp çamaşır katlıyorum. Sonra yine dalıp gidiyorum. Çünkü bazen, hiçbir şey yapmamak, bir şeylerin tam ortasıdır.

:

:

:

: