Rum basınında, Rum yönetiminin devlet aklından çıktığı apaçık anlaşılan bir yazıda, “ürkiye’nin Ada’daki askeri varlığını 'işgal' olarak tanımlanarak, Kıbrıs Türklerine sözde barış ve birleşme için ortak strateji geliştirme çağrısı yapıldı.
“Kıbrıslı Türklerin Türkiye yönetimi altında mı kalacağı yoksa Güney Kıbrıs’la mı hareket edeceğine karar vermesi gerektiği” belirtildi.
Kıbrıslı Türkler adına buradan yanıt verelim.
Bizim boş söze karnımız tok.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni nasıl ele geçirip Kıbrıslı Türkleri katletmeye çalıştığınızı bu nesil yaşamadıysa bile bir önceki nesil gördü.
Hala daha babalarını, dedelerini, yakınlarını o günlerde kaybetmiş olanlar var.
Bakın bugün “Eski Rum malına yatırım yaptı” diye Güney’e geçerken tutuklanan Simon Aykut’un davası 400 gündür sonuçlandırılmıyor.
74 yaşındaki kanser hastası iş insanı cezaevinde rehin tutuluyor.
Bir de üstüne üstlük Aykut’un en temel insan hakkı olan ‘savunma hakkı’nı kullanmasını, “İtirazlar dava süreci yavaşlatıyor” diye şikayet ediyorlar.
İşte Rum adaleti…
İşte Rum yönetiminin “insan hakkı” anlayışı…
Böyle bir zihniyete Kıbrıs Türkünün inanmasını istiyorlarsa daha çok beklerler.
Elbette geçmişten günümüze Kıbrıs’taki Türk varlığını hazmedemeyen tarafların, bizi yok etmeye yönelik beşinci kol faaliyeti yürütülmediğini kabul etmek saflık olur.
Nedir beşinci kol?
Silah gücü ile ele geçirilemeyen bir kitlenin veya devletin propaganda, casusluk, tahrik, manipülasyon, sabotaj gibi araçlara başvurarak dayanışmasını ve bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik yıkıcı faaliyetlerdir.
Güney Kıbrıs’ın Kıbrıs Türk halkına yaptığı “anavatanınıza karşı bizim yanımızda durun” çağrısı da içimizdeki Truva atlarını harekete geçirmeye yönelik bir sirendir.
Bu ülkenin yurtseverleri Güney’den basılan bu düğmeye karşı uyanık olmak zorundadır.
Bu vatan kolay bulunmadı. Bu topraklar kolay alınmadı.
Yarın Kıbrıs Türkünün çocuklarına kalacak bu topraklarda Türkiye ve KKTC bayrağının yan yana dalgalanmasını istiyorsak uyanık olmalıyız. Bizden söylemesi…