Trump’ın “Şov Diplomasisi”: Rusya–Ukrayna barış arayışında kırılgan umutlar

Rusya–Ukrayna savaşının sona erdirilmesine yönelik diplomatik süreç, Beyaz Saray’daki dramatik buluşmalar, Alaska’daki sembolik zirve ve İstanbul’da süren teknik görüşmeler arasında kritik bir dönemece girdi. ABD Başkanı Donald Trump, diplomasiyle şovu harmanlayan üslubuyla sürece damgasını vururken, Avrupa’nın görünürlüğü azalıyor, Türkiye ise arabulucu rolünü korumaya çalışıyor.

Rusya–Ukrayna savaşının sona erdirilmesine yönelik diplomatik süreç, Beyaz Saray’daki dramatik buluşmalar, Alaska’daki sembolik zirve ve İstanbul’da süren teknik görüşmeler arasında kritik bir dönemece girdi. ABD Başkanı Donald Trump, diplomasiyle şovu harmanlayan üslubuyla sürece damgasını vururken, Avrupa’nın görünürlüğü azalıyor, Türkiye ise arabulucu rolünü korumaya çalışıyor.


Şubat 2022’de başlayan Rusya–Ukrayna savaşı, üçüncü yılını geride bırakırken insan kaybı, ekonomik yıkım ve küresel istikrarsızlık giderek ağırlaşıyor. Cephede denge değişmiyor; Rusya, doğuda mevzilerini korurken, Ukrayna Batı desteğiyle direnişini sürdürüyor. Ancak savaş yorgunluğu hem Kiev’de hem Moskova’da, hem de Batı başkentlerinde daha görünür hale gelmiş durumda.

Son haftalar bu bağlamda kritik gelişmelere sahne oldu. İstanbul’da gerçekleştirilen müzakereler, Beyaz Saray’daki çok taraflı buluşma ve Alaska’da Trump ile Putin’i bir araya getiren zirve, barış sürecini hızlandırabilecek ya da büsbütün tıkayabilecek gelişmelere sahne oldu.

Beyaz Saray sahnesi: Avrupa’yı bekleten Başkan

Washington’da düzenlenen zirvede, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile Avrupa Birliği liderleri Trump’ın ev sahipliğinde buluştu. Zirvenin resmi amacı birlik mesajı vermek ve barışa zemin hazırlamaktı. Ancak Trump’ın diplomatik protokolleri zorlayan üslubu gündeme damgasını vurdu.

Avrupalı liderleri toplantı öncesinde uzun süre bekleterek “küçük düşürücü” bir tavır sergilediği özellikle Trump’ın kişisel dijital platformu, ve Amerikan propoganda servislerince paylaşılan görüntülerle rapor edildi. Ardından kameralar karşısında “barış için iyimserim” dese de, söyleminde Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden çok, “toprak takası” ve “güvenlik garantileri” gibi pazarlık başlıklarını öne çıkardı.

Avrupa kamuoyunda bu tavır ciddi rahatsızlık yarattı. Zira süreçteki temel endişe, Ukrayna’nın egemenliğinin gölgelenmesi ve Batı ittifakının Trump’ın kişisel şovuna indirgenmesiydi.

Alaska zirvesi: Bir gayrimenkul anlaşması havasında

15 Ağustos’ta Alaska’nın Anchorage kentinde gerçekleşen Trump–Putin zirvesi, 2019’daki Osaka buluşmasından bu yana iki liderin ilk yüz yüze görüşmesiydi. Zirve, sembolik açıdan büyük önem taşıdı. Trump, Putin’e barış karşılığında çeşitli ekonomik teşvikler önerdi: Alaska’nın doğal kaynaklarına erişim, Ukrayna’nın lityum rezervlerinden pay, Rusya havacılık sektörüne yönelik yaptırımların kısmen kaldırılması.

Bu teklifler, özellikle ABD medyasında “barışı gayrimenkul anlaşmasına dönüştürmek” şeklinde hicvedildi. Ancak üç saat süren görüşmeden somut bir ateşkes çıkmadı. Trump, “Anlaşmaya varılana kadar anlaşma yok” diyerek poker masası diliyle konuşurken; Putin, “Bir sonraki görüşme Moskova’da olacak” açıklamasıyla diplomatik sahnede görünürlüğünü artırdı.

Analistler, zirvenin esas sonucunu Putin’in uluslararası izolasyonu kırması olarak değerlendirdi. ABD Başkanı Trump ise içeride kamuoyuna “barış için uğraşıyorum” mesajını taşırken, dışarıda süreç üzerindeki hâkimiyetini pekiştirmeye çalıştı.

İstanbul görüşmeleri: Türkiye’nin köprü rolü

Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleşen üçüncü tur İstanbul görüşmeleri, esir takası ve insani yardımlar gibi konularda sınırlı ilerleme sağladı. Ukrayna tarafı, Ağustos sonuna kadar Putin ve Zelenskiy’nin yüz yüze bir zirvede buluşmasını önerdi. Kiev ayrıca koşulsuz ateşkese hazır olduğunu, özellikle sivillerin korunması ve esirlerin serbest bırakılmasının öncelikli olduğunu yineledi.

Moskova ise NATO’nun doğuya genişlemesine son verilmesi, Ukrayna’nın askeri kapasitesinin sınırlanması ve NATO üyeliği hedefinden vazgeçilmesi şartlarını masaya koydu. Ayrıca Donbas ve Herson’da “şartlı çekilme” önerisi getirdi. Bu talepler Kiev ve Batılı destekçileri tarafından “ödüllendirme” olarak görüldü.

Türkiye’nin arabuluculuğu, bölgesel bir köprü işlevi görmeye devam ediyor. Ancak büyük pazarlıkların Washington ve Moskova hattında ilerlemesi, Ankara’nın rolünü ikinci plana itme riski taşıyor.

Ukrayna’nın taviz ikilemi

Ukrayna yönetimi içeride ağır bir ikilemle karşı karşıya. Halk, savaşın uzamasından bıkmış durumda. Son anketler, toplumun önemli bir kısmının barış için sınırlı toprak tavizlerini kabullenmeye daha açık hale geldiğini gösteriyor. Ancak Ukrayna Anayasası, toprak devrine izin vermiyor.

Zelenskiy’nin öncelikleri net:

· NATO benzeri güvenlik garantileri olmadan ateşkese yanaşmamak,

· Esirlerin ve sivillerin korunmasında ilerleme sağlamak,

· Resmi söylemde toprak bütünlüğünden ödün vermemek.

Bu noktada Zelenskiy, hem Batı’dan gelecek güvenlik garantilerine hem de kendi halkının direncine yaslanmak zorunda. Taviz ihtimali gündeme gelse de, siyasi ve hukuki meşruiyet sorunu aşılması en güç engel olarak duruyor. Anlaşıldığı kadarıyla NATO üyeliği artık hayal olsa da, Trump ve Avrupa Birliği bir barış anlaşması imzalanması durumunda NATO’nun meşhur birine saldırı olursa hep birlikte müdahaleyi öngören Beşinci Maddesi içeriğine yakın bir taahüdü Ukrayna’ya verecekler ve buna da Rusya NATO üyeliğine yaptığı gibi itiraz etmeyecek.

Avrupa Birliği: Birlik mesajı, zayıf görünürlük

Avrupa Birliği, Ukrayna’ya desteğini sürdürmekte kararlı. Ancak Trump’ın diplomasi tarzı, AB’nin rolünü gölgede bırakıyor. Beyaz Saray’daki zirvede birlik mesajı verilse de, süreç Trump–Putin eksenine indirgenmiş durumda.

Avrupalı liderler, hem Ukrayna’ya askeri–ekonomik destek vermeyi hem de sürecin meşruiyetini korumayı amaçlıyor. Ancak Trump’ın protokol dışı tavırları, Avrupa’nın sürece yön verme kapasitesini sınırlıyor.

Rusya’nın hesapları: Sahada saldırı, masada prestij

Moskova, askeri olarak Ukrayna’nın batısındaki altyapıya yönelik büyük saldırılar düzenlemeyi sürdürdü. Ağustos ortasında gerçekleşen geniş çaplı hava saldırılarında sanayi tesisleri ve enerji altyapısı vuruldu. Bu, masadaki pazarlıkların sahadaki sertlikten bağımsız olmadığını bir kez daha gösterdi.

Putin açısından Alaska zirvesi, diplomatik bir prestij kazandırdı. Ancak masada esneklik sinyali verse bile, sahadaki saldırılar sürecin samimiyetini sorgulatıyor.

Türkiye’nin zor dengesi

Türkiye, sürecin teknik boyutunda merkez rolünü koruyor. İstanbul görüşmelerine ev sahipliği, Ankara’ya prestij sağlıyor. Ancak büyük aktörlerin –özellikle ABD’nin– süreci tekeline alması, Türkiye’nin rolünü sembolik hale getirme riski barındırıyor.

Buna rağmen Ankara, hem Moskova hem Kiev ile doğrudan temaslarda bulunarak, tarafların en azından insani konularda ilerleme kaydetmesine aracılık etmeye çalışıyor. Türkiye açısından mesele yalnızca diplomatik prestij değil; Karadeniz güvenliği, enerji akışı ve bölgesel istikrar açısından da kritik.

Şov ile gerçek arasında

Barış süreci, sadece masadaki metinler ve diplomatik cümlelerden ibaret değil. Sürecin aktörleri, kendi iç politikaları, kamuoylarına verdikleri mesajlar ve uluslararası sistemdeki konumlarıyla masaya oturuyorlar. Bu nedenle her hamle, hem diplomatik bir girişim hem de bir gösteri unsuru taşıyor. Ağustos 2025 itibarıyla gelinen noktada, “şov ile gerçek” arasındaki bu gelgitler barış ihtimalini hem besliyor hem de zorluyor.

I- Trump Faktörü: Diplomasi mi, televizyon şovu mu? Donald Trump, ikinci başkanlık döneminde de kendine has üslubunu sürdürmekte kararlı. Diplomasiye şov kattığı ölçüde süreci hızlandırma potansiyeline sahip; çünkü gündemi domine ediyor, aktörleri hızlı karar almaya zorluyor ve kamuoyunun ilgisini barışa çekiyor. Ancak aynı üslup, süreci sabote etme riskini de beraberinde getiriyor.

Trump’ın yaptırım tehdidi —örneğin Putin ile Zelenskiy iki hafta içinde görüşmezse “devasa yaptırımlar” açıklaması— klasik diplomatik nezaketten uzak bir baskı yöntemi. Kimi analistler bunu “hızlandırıcı şok” olarak değerlendirirken, Avrupalı diplomatlar “şantaj” niteliğinde buluyor. Ekonomik teşvik önerileri —Alaska’nın doğal kaynaklarına erişim ya da Ukrayna lityum rezervlerinin paylaşımı— Trump’ın işadamı kimliğinin diplomasiyi yönlendirdiğini gösteriyor. Bu pragmatik tavır bazı kilit meseleleri çözebilir, ama süreci kişiselleştirdiği ve Avrupalıları dışladığı ölçüde kırılganlık yaratıyor.

II- Rusya’nın Kazancı: İzolasyonun Çatlatılması - Putin açısından en büyük kazanım, Alaska zirvesiyle uluslararası izolasyonun bir ölçüde kırılması oldu. Trump ile eşit düzeyde yan yana gelmek, Rusya’nın Batı dünyasında hâlâ vazgeçilmez bir aktör olduğunu göstermesi bakımından sembolik değer taşıyor. Ancak bu sembolizm, sahadaki gerçekleri gölgeleyemiyor.

Rusya, Ukrayna’nın batısına yönelik ağır hava saldırılarıyla, hâlâ askeri üstünlüğü elden bırakmayacağını kanıtladı. Bu çelişki, “barış için esneklik” söyleminin inandırıcılığını zayıflatıyor. Masada diplomatik jestler yapan Moskova, sahada “acımasız güç” göstermeye devam ettikçe uluslararası güvenin tesisi zorlaşıyor.

III- Ukrayna’nın çıkmazı: Taviz ile direniş arasında - Zelenskiy yönetiminin en büyük açmazı, içerideki toplumsal baskı ile dışarıdaki diplomatik baskı arasında sıkışmış olması. Ukrayna kamuoyu savaş yorgunu; anketlerde, barış uğruna sınırlı toprak tavizlerinin kabul edilebileceği görülüyor. Ancak Ukrayna Anayasası, toprak devrine izin vermiyor. Dolayısıyla Zelenskiy’nin böyle bir adım atması hem siyasi meşruiyet krizine yol açar hem de Batı’daki destek cephesini çatlatır.

Ukrayna’nın şu anki stratejisi, insani kazanımlara odaklanmak (esir değişimi, sivillerin korunması) ve uluslararası güvenlik garantilerini güvence altına almaktır. Bu yaklaşım, kısa vadede ateşkes ihtimalini besliyor; ancak uzun vadede Rusya’nın toprak talepleri masadan kalkmadığı sürece kalıcı barış imkânsız görünüyor.

IV- Avrupa’nın açmazı: Birlik var, görünürlük yok - Avrupa Birliği, Ukrayna’ya en kapsamlı mali ve askeri desteği veren aktör. Ancak Trump’ın baskın üslubu, Avrupa’nın görünürlüğünü zayıflatıyor. Beyaz Saray’daki zirvede Avrupalı liderler birlik mesajı verse de, sürecin medya ve diplomasi sahnesinde “Trump–Putin eksenine” sıkıştığı algısı hâkim.

Avrupa’nın açmazı, kendi güvenliği doğrudan Ukrayna’nın geleceğine bağlı olmasına rağmen, pazarlıkların dışında kalma riskini taşıması. Bu durum, transatlantik ilişkilerde Trump’ın “tek adam diplomasisi” ile AB’nin “kolektif diplomasi” anlayışı arasındaki çelişkiyi keskinleştiriyor.

V- Türkiye’nin konumu: Arabulucu mu, seyirci mi? - Türkiye, İstanbul görüşmeleriyle önemli bir arabulucu rol üstlenmiş durumda. Ankara’nın amacı yalnızca diplomatik prestij değil; Karadeniz güvenliği, enerji koridorları ve bölgesel istikrar için de sürecin merkezinde kalmak. Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın mekik diplomasisi sayesinde esir takası gibi insani alanlarda ilerleme sağlandı.

Ancak Ankara’nın karşı karşıya olduğu gerçek, büyük pazarlıkların ABD–Rusya hattında yapılması. Türkiye süreci kolaylaştırıcı ve teknik düzeyde kilit rol oynamaya devam edebilir, fakat kalıcı barış anlaşmasının mimarisinde belirleyici aktör olma ihtimali sınırlı. Bu, Türkiye’nin diplomatik çabasını küçültmez, ama “arabulucu” ile “seyirci” arasındaki ince çizgiyi sürekli hatırlatır.

Kırılgan umutlar, belirsiz ufuklar

Ağustos 2025 sonunda ortaya çıkan tablo net: Barış hâlâ uzak, ateşkes ihtimali var ama kırılgan, insani alanlarda sınırlı ilerleme mevcut.

Asıl dönüm noktası, Putin ile Zelenskiy’nin doğrudan görüşmesi olacak. Bu zirve gerçekleşirse, güvenlik garantilerinin mekanizmaya dönüşmesi ve ateşkesin kalıcı hale gelmesi ihtimali doğacak. Aksi halde Alaska’daki sembolik buluşmalar ve Beyaz Saray’daki dramatik sahneler tarihe yalnızca “şov” olarak geçecek.

Trump’ın diplomasi anlayışı, şov ile gerçek arasındaki çizgiyi belirsizleştirmiş durumda. Putin sahada saldırılarını sürdürürken masada prestij topluyor; Zelenskiy taviz baskısıyla yüzleşiyor; Avrupa ve Türkiye ise ikincil rollerle süreci dengelemeye çalışıyor.

Bugünün manzarası şu: Rusya–Ukrayna barış arayışı, şov ve diplomasi arasındaki dar çizgide ilerliyor; umut var, ama belirsizlik daha baskın.

Bu haber 19 defa okunmuştur

:

:

:

: