Gazze’de yaşananlar artık sadece bir savaşın değil, insanlığın tükenişinin göstergesidir.
İsrail ordusu, Filistinlilerin “ölüm tuzağı” olarak adlandırdığı yardım dağıtım noktalarını hedef almaya devam ediyor.
27 Mayıs’tan bu yana en temel hakkı olan yiyeceğe, suya ulaşmak isteyen 2140 insan bu uğurda hayatını kaybetti.
15 binden fazla insan ise yaralandı; çoğu, hayatlarının geri kalanını sağlık sorunlarıyla geçirmek zorunda kalacak.
Bu tabloya “çatışma” demek mümkün mü? Hayır. Bu, uluslararası hukukun açık ihlalidir. Bu, savaş suçudur.
Savaşın bile kuralları vardır. Cenevre Sözleşmeleri sivillerin korunmasını, insani yardımın engelsiz ulaştırılmasını şart koşar.
Açlıkla sınanan, kuşatılmış bir halkın ekmek almak için sıraya girmesi, hiçbir ordunun hedef tahtasına konulamaz. Ancak Gazze’de her gün yaşanan tam olarak budur. Çocukların, kadınların, yaşlıların gıdaya ulaşma çabası kanla bastırılıyor. İnsanlık onuru, bir avuç pirinç uğruna toprağa gömülüyor.
Dünya ise kör.
Uluslararası toplum, birbiri ardına gelen ölümleri raporlarla, kınamalarla geçiştiriyor.
Oysa her suskunluk, işlenen bu suçlara ortaklık anlamına geliyor.
“Bir daha asla” sözünü Holokost’tan sonra dünyaya miras bırakan insanlık, şimdi aynı topraklarda bir halkın sistematik biçimde yok oluşuna gözlerini kapıyor.
Gazze’de yardım noktalarının hedef alınması sadece bir savaş taktiği değil; aynı zamanda sivilleri yıldırma, teslim alma ve yok etme stratejisinin parçasıdır. Bu strateji, insanlık suçlarının en karanlık örneklerinden biridir.
Bugün Gazze’de yaşananlar karşısında susmak, yarın başka coğrafyalarda aynı vahşetin yaşanmasına davetiye çıkarmaktır. İnsanlık, vicdanını yitirdiğinde kaybeden sadece Filistinliler olmayacak; kaybeden tüm dünya olacaktır. Bizden söylemesi…