Bugünkü yazımda üç ayrı konuya değineceğim. Kuzey Kıbrıs’ın insanlarının yoğun olarak ilgilendiği konulara dışarıdan bakan biri olarak tartışmaya katkıda bulunmaya çalışacağım.
Dipkarpaz ile başlamak istiyorum. Doğanın korunmasına değer verenlerin haklı olarak Dipkarpaz’a yönelik her plana dikkatle yaklaşmaları bu açıdan çok yerinde. Dipkarpaz’ın muhteşem sahillerinin bozulmaması, denizinin kirlenmemesi, oranın sembolü haline gelmiş olan eşeklerin neslinin tükenmemesi ve özellikle butik oteller yardımıyla çirkin betonlaşmanın engellenmesi mantıklı hedefler.
Ama bu arada Dipkarpazlılar’ı da unutmamak gerekiyor. Onlarla konuştuğumda, son günlerde bir gazetede ve en son Cuma akşamı bir tartışmada kendilerine söz verildiğinde söylediklerini, ben daha önce de dinledim.
Dipkarpazlılar doğaya gösterilen özenin o doğada yaşamakta olan insanlar içinde geçerli olmasını talep etmekteler. Haklılar.
Lefkoşa, Mağusa ya da Girne’de Dipkarpaz’a kıyasla çok daha modern koşullarda oturanların uzaktan planlar yapmasını ve “Dipkarpaz için neyin iyi neyin kötü olduğu” konusunda ahkam kesmesini istemiyorlar.
Sanırım “Çevre Hareketi” adına koşturanların en büyük global hatası da bu. Kurtarmak istedikleri bölge insanlarını kazanmadan demeçler vermek, Dipkarpazlılar ile konuşmadan AB genelinde aynı hataları yapmakla namlı Yeşiller’e şikayetlerde bulunmak, Dipkarpaz’ın insanının daha iyi koşullar içinde yaşaması için AB ile konuşmayanların oradaki eşekleri bahane ederek AB’ye KKTC’yi şikayet etmeleri ve sonra da kendi aralarındaki sohbetlerde “Dipkarpaz’a elektrik isteyen yöre sakinlerini cahillikle” suçlamak. İşte bu şekilde ne doğa ne de insanlar kazanabilmekteler.
Benim Dipkarpaz tartışmalarında hali hazırda netleşmiş bir görüşüm yok. Ancak tartışmaları izlediğimde Dipkarpazli insanların en az dinlenenler ya da “elektrik istiyoruz” dedikleri için dinlenmek istenmeyenler olmaları dikkatimi çekmekte.
Dipkarpaz’a yönelik direnişin başını çekenler alternatif enerji kaynaklarını çok abartarak anlatmaktalar. Örneğin “Güneş Enerjisi” henüz her derde deva olamamakta. Keşke olsaydı. Ancak henüz o aşamada değil. Kendileri Lefkoşa’daki evlerinde sadece Güneş Enerjisi’ne dayalı bir yaşam sürdürmeyi deneseydiler bu gerçeği görürlerdi. Dipkarpaz’da güneş enerjisi kullanan otelin sahibi ile bir sohbet etseler iyi olacağı inancındayım.
Dipkarpaz insanları için “elektrik” demek oranın modernleşmesi anlamına gelmekte. En büyük sorunları eğitim olan bu bölgenin modernleşmesi eğitim düzeyinin de artmasına bir katkı olacak. Bence önemli olan elektiriğe karşı olmak yerine modernleşmeyi Dipkarpaz’ı çirkinletmeden planlamak ve bölgeyi refaha kavuşturmak olmalı.
Cumartesi Günü milletvekili arkadaşım Cem Özdemir , Alman Ekonomi Bakanlığı’nın Kuzey Kıbrıs’taki Rum mülkiyeti üzerine kurulmuş otellere turist taşıyan firmalara ceza uyarısında bulunmasına tepki gösterdi ve haklı olarak Rum Kesimi’nde Türk koçanlı arazi üstünde bir havaalanı ve elektrik santrali olduğunu dile getirdi.
Bu konuyu sorumlulara da ilettiğim için sizlerle paylaşmak istiyorum. Avrupa’daki Türk kökenli milletvekilleri olarak bizim acil olarak bir “Rum Kesimi’ndeki Türk koçanlı arazilerde yapılmış bulunan havaalanı, elektrik santrali, oteller, yollar, devlet daireleri ve diğer tesisler” listesine ihtiyacımız var.
Böyle bir listeyi tüm AB genelinde sunarak hem AB’nin bir gözünün körlüğünü teşhir edebilir hem de muhataplarımızın bu gerçeği öğrenmelerini sağlayabiliriz.
Son gözlemim oldukça hassas bir konuyla ilgili. Eğer KKTC vatandaşı olsaydım KKTC’de bazılarının Rum Kesimi kaynaklı finansman ile güya “barış için” yapmakta oldukları faaliyetler çok bozulurdum. Bunu yapanların “etik olarak” nasıl yapabildiklerini aklım almıyor ama aralarında bazılarının bu nedenle beni hiç sevmediklerini biliyorum.
Onları vicdanları ile baş başa bırakmak en iyisi.