Kuzey Kıbrıs’ta siyasetin en çok tartışılan başlıklarından biri, seçimlere yaklaştıkça yapılan kamuoyu araştırmaları.
Mart 2025’te yayımlanan CMIRS’in yaptığı ankette Cumhurbaşkanı Ersin Tatar yüzde 35,1 ile birinci sırada görünürken, Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman yüzde 33,8 ile ikinci sırada yer almıştı. Aynı ankette UBP ile CTP’nin başa baş gitmesi, YDP’nin ise yüzde 7 oy oranıyla barajı geçen üçüncü parti olması dikkat çekmişti.
Yine aynı şirket çok değil beş ay sonrasında ağustos ayında yaptığı anketin verilerini paylaştı.
O ankete bu kez Erhürman yüzde 47.6 ile ilk turda kazanıyor. Tatar yüzde 43’te kalıyor.
Üstelik genel seçim olsa UBP ve CTP dışında barajı geçen parti yok.
Bu nasıl sonuç?
Aradan geçen beş ayda ne değişti?
Bu keskin değişim doğal olarak kuşkuları da beraberinde getiriyor. Çünkü seçime aylar kala anket sonuçlarında bir liderin gerideyken kısa sürede öne geçtiği iddiaları, siyasetin doğası gereği tartışmalara yol açıyor.
Nitekim Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı da bu anketlere sert tepki gösterdi. Arıklı, sonuçların taraflı olduğunu savunarak “dış güçlerin” etkisine dikkat çekti.
Hatta meseleyi mizahi bir dille anlatmak için “Ayılar Meclisi” hikâyesini paylaştı. Başayı’nın “bu yıl bal çok olacak” öngörüsünü, “canım öyle çekiyor” gerekçesiyle açıklamasına atıfla, “CMIRS ve arkasındaki güç, AB ve ABD’nin de canı öyle çekiyor” sözlerini kullandı.
Gerçekten de seçimlere yaklaşılırken anketlerin manipülasyon aracı olarak kullanıldığına dair şüpheler halk arasında yaygın. Kimi araştırma şirketlerinin bağımsızlıkları sorgulanıyor, fon kaynakları tartışılıyor, hangi grubun çıkarına hizmet ettikleri sorusu gündeme geliyor. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, anketlerin tek başına bir “seçim sonucu” olmadığıdır. Anketler, sadece mevcut eğilimleri ölçmeye çalışan fotoğraflardır. Ancak hangi çerçeveden çekildiğine göre, o fotoğraf gerçeği tam olarak yansıtmayabilir.
Seçmenin algısını yönlendirmek için yapılan, yani psikolojik üstünlük kurmayı amaçlayan araştırmalar ise siyasi etik açısından tartışmalıdır. Çünkü seçmen, sandığa giderken kendi iradesiyle karar vermek ister; “kazanan belli” algısı yaratmak seçmen davranışını etkileyebilir. Fakat unutulmaması gereken nokta şudur: Kuzey Kıbrıs’ta en büyük hakem her zaman sandıktır. Kim ne derse desin, hangi şirket ne sonuç açıklarsa açıklasın, son sözü halk söyleyecektir.
Bu nedenle siyasetçilerin, partilerin ve araştırma şirketlerinin sorumluluğu büyüktür. Kamuoyuna güven telkin eden, şeffaf ve bilimsel yöntemlerle yapılan araştırmalar elbette değerli olabilir. Ancak “sipariş anketler” seçim sürecine gölge düşürür.
Şu unutulmamalıdır. Demokrasilerde son sözü sandık söyler. Bizden söylemesi…