Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en önemli kurumsal kazanımlarından biri olan Taşınmaz Mal Komisyonu, bugünlerde Güney Kıbrıs’ın yeni hamleleriyle yeniden gündeme taşındı.
Rum Meclisi Göçmenler Komitesi, KKTC’deki eski Rum mallarına ilişkin “kullanım kaybı tazminatı” için ulusal bir fon kurulması önerisini tartışıyor.
Görünüşte mağduriyetleri gidermeye yönelik bir adım gibi sunulan bu öneri, aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından dahi tanınan Taşınmaz Mal Komisyonu’nun işlevini zayıflatmayı hedefleyen bir siyasi manevradan ibaret.
Rum Maliye Bakanlığı, bu fon için yıllık 20 milyon euro gibi bir bütçe ayırmayı öngörüyor.
Ayrıca altı ay içinde yeni düzenlemeler getirilmesi teklifi de masaya yatırılmış durumda.
Ancak bu plan, adeta hukuki zeminde döşenmiş bir mayın niteliği taşıyor.
Zira bu girişim, Rum halkını Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurmaktan alıkoymayı, başka bir ifadeyle KKTC’nin meşruiyetini ve uluslararası tanınırlığını artırabilecek bir süreci baltalamayı amaçlıyor.
Hatırlatmakta fayda var: AİHM, 2005 yılında aldığı önemli bir kararla KKTC’deki Taşınmaz Mal Komisyonu’nu etkin iç hukuk yolu olarak tanımış ve Rum başvurularını bu kuruma yönlendirmişti.
Bu karar, yalnızca Kıbrıs Türk tarafı için değil, uluslararası hukuk bakımından da son derece kritik bir kazanım olmuştur. Çünkü ilk kez KKTC’de kurulan bir mekanizma, Avrupa hukuk düzeni tarafından geçerli ve etkin kabul edilmiştir.
Bugün gelinen noktada, Rum tarafının fon kurma girişimi, bir yandan iç kamuoyunu tatmin etmeyi, diğer yandan ise AİHM kararlarını etkisizleştirmeyi hedefliyor.
Kısacası, bu fon bir “çıkış yolu” değil, Rum halkı için bir “tuzak”tır. Çünkü gerçek çözüm, hukukun tanıdığı yoldan, yani Taşınmaz Mal Komisyonu’ndan geçmektedir.
Bu noktada bize düşen görev açıktır: Taşınmaz Mal Komisyonu’nu daha etkin, daha hızlı ve daha şeffaf çalıştırabilmek için tüm imkânlarımızı seferber etmeliyiz.
Başvuruların daha kısa sürede sonuçlandırılması, tazminat ödemelerinin güvenilir biçimde yapılması ve uluslararası kamuoyuna Komisyon’un işlevselliğinin doğru anlatılması şarttır. Ancak bu sayede Rum tarafının yürüttüğü siyasi oyunları boşa çıkarabiliriz.
Unutulmamalıdır ki, gerçek adalet, halkların karşılıklı haklarının tanınmasıyla sağlanır.
Güney Kıbrıs’ın fon girişimi, yalnızca kendi vatandaşlarını yanıltmaya yarar. Oysa Taşınmaz Mal Komisyonu, uluslararası hukukta tanınmış, kalıcı barışa hizmet edebilecek en sağlam yoldur. Şimdi yapılması gereken, yıllarca ihmal edilen bu kurumu güçlendirmek ve etkinliğini artırmaktır. Bizden söylemesi…