Gerçek ciddiyet devletin özünde

Sayın Tufan Erhürman seçim meydanlarında “Cumhurbaşkanlığına ciddiyet getireceğiz” diyerek dikkat çekmeye çalışıyor. Ancak bu söylemin altını kazıdığımızda ciddi bir çelişkiyle karşılaşıyoruz.

Sayın Tufan Erhürman seçim meydanlarında “Cumhurbaşkanlığına ciddiyet getireceğiz” diyerek dikkat çekmeye çalışıyor. Ancak bu söylemin altını kazıdığımızda ciddi bir çelişkiyle karşılaşıyoruz. Devletin en yüce makamına “ciddiyet getirmek” ne demektir? Bu ifade, bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmiş tüm isimlerin ciddiyetsiz davrandığını ima etmiyor mu? Halkın oylarıyla belirlenen, anayasal çerçevede görev yapan en üst makamı “ciddiyet eksikliği” üzerinden tartışmaya açmak, yalnızca geçmiş Cumhurbaşkanlarını değil, onları seçen halkın iradesini de küçümsemektir.

Ciddiyetin ölçüsünü kim belirleyecek? Kimine göre diplomatik teamüllere bağlı kalmak, kimine göre halkla iç içe olmak, kimine göre ise uluslararası arenada güçlü tezler savunmaktır. Dolayısıyla “ciddiyet getireceğiz” ifadesi somut bir vaat değil, muğlak bir retoriktir. Asıl ciddiyetsizlik de bu boş söylemlerin ardında gizlidir.

Parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanının yetkileri sınırlıdır ama makamın ağırlığı sınırsızdır. Hele Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi uluslararası alanda tanınmamış bir devlette Cumhurbaşkanlığı, dışarıya karşı devletin en önemli vitrini ve en görünür yüzüdür. Masaya oturan Cumhurbaşkanı yalnızca kendi şahsını değil, Meclis’in ve hükümetin iradesini temsil eder. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığını ciddiyet eksikliği üzerinden sorgulamak, anayasal düzeni ve devletin bütünlüğünü hafife almaktır.

Erhürman’ın “20 Ekim’den sonra kimse bir siyasetçiye beğeni bıraktı diye aranmayacak, kimseye oy baskısı yapılmayacak” sözleri de aynı anlayışın ürünüdür. Cumhurbaşkanlığını özgürlüklerin tek garantörü gibi göstermek, bugüne kadar görev yapan Cumhurbaşkanlarını itham etmektir. Oysa özgürlüklerin güvencesi Cumhurbaşkanının kişisel inisiyatifi değil; anayasa, hukuk düzeni ve bağımsız yargıdır.

Daha da önemlisi, Erhürman bir parti başkanı ve aynı zamanda aday olarak gerçek bir liderlik vasfını kullanamamaktadır. Partisinin ideolojisini ön plana çıkarmak yerine seçmeni gereksiz sözlerle oyalamakta, partisinin ideolojisine sadık milletvekillerini arka plana itmektedir. Bu tutum, hem parti içindeki fikir çeşitliliğini bastırmakta hem de halka net bir siyasi vizyon sunulamamasına yol açmaktadır. Liderlik iddiası taşıyan bir ismin, önce kendi partisinde liderliğini gösterebilmesi gerekir.

CTP hâlâ federasyon tezinde ısrarcıdır. Erhürman ise bu ideolojik tavrı meydanlarda dile getirmekten kaçınmakta, yalnızca yarım ağızla ifade etmektedir. Oysa Türkiye, net biçimde iki devletli çözümü dünya gündemine taşımış ve bu vizyonu güçlü şekilde savunmaktadır. Ciddiyet, federasyon hayallerinde değil; Türkiye ile uyumlu, gerçeklerle örtüşen politikada aranmalıdır. “Ciddiyet” adı altında sunulan bu yaklaşım, aslında siyaseten belirsizliğin ta kendisidir.

Cumhurbaşkanlığı halkın iradesiyle şekillenen, anayasal sorumluluklarla donatılmış en üst makamdır. Bu makamın ciddiyetini kişisel vaatlerle sorgulatmaya çalışmak, siyasetin en hafif tabirle popülist bir oyunudur.

Gerçek ciddiyet, vaatlerde değil; anayasal düzenin korunmasında, devlet kurumlarının uyumlu işleyişinde ve millet iradesine duyulan saygıda gizlidir.

Bu güne söz mü? Gerçek ciddiyet, devletin özünde; propaganda sözlerinde değil!
Bu haber 65 defa okunmuştur

:

:

:

: