Ülkede yapılan son anketin sonuçları, aslında hepimizin bildiği ama dillendirmekten çekindiği acı gerçeği gözler önüne serdi.
Halkın yüzde 84’ünden fazlası işlerin yanlış yönde gittiğini düşünüyor.
“Ülkede işler yolunda” diyenlerin oranı ise sadece yüzde 15 civarında. Bu tablo bize, vatandaşın artık geleceğe dair umut taşımakta zorlandığını açıkça gösteriyor.
Peki insanlar neden bu kadar karamsar?
Ankete katılanlar, ülkenin en önemli sorunlarını sıralarken şaşırtıcı bir durum ortaya çıkmıyor:
Ekonomi, Kıbrıs sorunu, sağlık sistemi, beceriksiz siyasi liderler ve altyapı (özellikle elektrik meselesi) ilk sıralarda. Bunların her biri hayatın tam ortasında, günlük yaşamı doğrudan etkileyen konular.
Ama asıl vahim olan, halkın siyaset kurumuna olan güvenini neredeyse tamamen yitirmiş olması. Ankette sendikalar, partiler, meclis ve siyaset kurumu güvenilmeyen yapılar arasında sayılıyor. Halkın yüzde 84,2’si alınan kararlarda söz sahibi olmadığını düşünüyor.
Bu, demokrasinin temel felsefesiyle çelişen bir tablo. Çünkü halk kendini yönetimin dışında hissediyor. Dahası, yüzde 84 adaletsizliğin yaygın olduğunu, yüzde 88,2 partizanlığın her yerde olduğunu, yüzde 85,4 yolsuzluğun, yüzde 72,2 rüşvetin yaygın olduğunu söylüyor.
Ekonomik tablo da iç açıcı değil. Halkın yüzde 61,4’ü mutfak giderlerini karşılamakta zorlanıyor. Yüzde 70,2’si hayat standartlarını koruyamamaktan endişeli. Yüzde 75’i “sağlık harcamalarını bile karşılayamayabiliriz” diyor.
Bunlar sıradan kaygılar değil; bunlar insanların gündelik yaşam mücadelesi, hayatta kalma savaşı.
İşte tüm bu veriler, siyaset kurumuna güvenin neden kalmadığını çok net bir şekilde açıklıyor. Çünkü halkın gözüyle siyaset, sorun çözen bir mekanizma olmaktan çıkmış, sorunların kaynağı haline gelmiş durumda.
Burada suçu bir kişiye, bir döneme veya bir hükümete yüklemek kolaycılıktan başka bir şey değildir. Bugün bu noktadaysak, bunda gelmiş geçmiş bütün siyasetçilerin sorumluluğu vardır.
Onlar yıllarca günü kurtarma politikalarıyla kendi ikballerini düşündüler, toplumun geleceğini değil. Halkın gözünde siyasetçiler “çözüm üreten lider” değil, “sorun yaratan figürler” haline geldi.
Şimdi şapkayı önümüze koyup düşünme zamanıdır.
“Kıbrıs Türkü bu noktaya nasıl geldi?” sorusuna herkes kendi payına düşen samimi cevabı vermelidir.
Hepimizin görevi, bu karamsar tabloyu değiştirmek için siyaseti yeniden güven duyulan bir kurum haline getirmektir. Aksi halde, bu topraklarda umudun filizlenmesi giderek daha da zorlaşacaktır. Bizden söylemesi…