İnşaat sektörü şu anda büyük bir sıkıntı içinde. Bu sıkıntı en başta müteahhitlerin yaptığı yanlışlıklara dayanıyor. Arz talep dengesinin gözetilmemesi birinci yanlışlıktır.
İkincisi hükümetin yaptığı yanlışlıklardır. Hükümet yabancılara taşınmaz mal yasasındaki tutumuyla altın yumurtlayan tavuğu kesmeye çalıştı.
Üçüncüsüne gelince Rum tarafı Kuzey’de satışların arttığını görünce bunu nasıl vuracağının planını yaptı. Simon Aykut başta olmak üzere yaşanan tutuklamalar Rumlarını bu adımlarının bir sonucudur.
Ama kesin olan bir şey var. Kabahatin büyüğü en başta bizdeydi.
Geldiğimiz noktada açık olan gerçek şudur. Rum yönetimi, Kuzey Kıbrıs’a yatırım yapanı korkutmanın peşinde.
Simon Aykut davasının da sürüncemede bırakmasının nedeni budur.
Çünkü bu davayı kazanması mümkün değildir.
Neden mi?
Çünkü Güney Kıbrıs’taki 44/1984 sayılı yasa, kuzeydeki arazilerde gayrimenkulle ilgili hiçbir mevzuatın uygulanamayacağını açıkça ortaya koyuyor.
Rum Yüksek Mahkemesi, tescilin kesinleşmemesinin bir sonucu olarak 44/1984 sayılı yasaya ilk kez atıfta bulundu.
Rum yasası, 1974 sonrası Türk kontrolüne geçen bölgelerde kalan Rum mallarıyla ilgili olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tapu sisteminde bazı işlemlerin geçici olarak düzenlenmesini istiyor. Özellikle mülk üzerindeki hak iddialarını belgelemek amacıyla bir “geçici tapu veya mülkiyet beyanı belgesi” düzenlenmesi gerekiyor.
Yasa aynen şöyle diyor:
“Mal sahibi (veya varisleri) ilgili bölgedeki taşınmaz hakkında Kadastro Dairesi’ne başvuru yapar.
Beyan edilen mülkün yeri, büyüklüğü, sınırları ve mülkiyet şekli açıklanır.
Başvuru sonrası bir dosya numarası atanır. Kadastro Dairesi tarafından ilk inceleme yapılır: Tapu kayıtları, Haritalar, Sınırlar bu incelemede belirlenir.
Başvuruya konu taşınmaz, mevcut resmi harita (kadastro planı) ile eşleştirilir. Ölçek, pafta, parsel, bölüm gibi bilgiler netleştirilir.
İnceleme sonrası, yasaya uygun görülürse geçici bir mülkiyet belgesi düzenlenir. Belge, Kadastro ve Harita Dairesi Müdürü ya da yetkilisi tarafından imzalanır ve mühürlenir. Düzenlenen belge başvuru sahibine teslim edilir. Aynı zamanda devlet arşivinde saklanır.”
Burada en kritik olan konu şudur.
Özellikle Girne ve Mağusa tapu kütüklerinin bizde olması, Rumların ellerindeki geçici tapu belgelerinin kendi yasalarına göre bile resmileştirilmemesi en güçlü argümanımızdır.
Burada net olarak açıkladığımız gibi Rum yönetiminin bu davaları bu belge olmadan kazanmasına imkan yoktur.
Tapu Daireleri bu noktada kritik öneme sahip.
Cumhurbaşkanı Tatar, geçtiğimiz ay Ada TV’de yaptığı açıklamada “Kamu kurumlarından isim vermek istemiyorum, üzülüyorum. Ama evrak bir şekilde çalınıyor. İnsanların özel sözleşmelerine kadar ulaşıyorlar. Bu açık bir şekilde vatana ihanettir” ifadelerini kullanmıştı.
Cumhurbaşkanı’nın da işaret ettiği gibi Tapu Daireleri’nde en yüksek güvenlik önlemi, devletin birinci öncelikli görevidir.
Gelinen aşamada Simon Aykut davası için de tek çıkar yol Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülmesidir.
Ancak bunun için de iç hukuk yolunun tüketilmesi gerekiyor.
Fakat davanın sonuçlandırılması bir yana bu şartlarda doğru dürüst başlaması bile mümkün görünmüyor.
“Simon Aykut mülkiyet meselesinde rehin alındı” sözü tam da burada ete kemiğe bürünüyor.
O yüzden meseleleri resmin tamamını görerek analiz etmek gerekiyor. Bizden söylemesi…