Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, siyasi tarihinin bir dönüm noktasına doğru ilerliyor.
19 Ekim, yalnızca bir seçim tarihi değil; bu ülkenin geleceğine, varlığına ve istikrarına dair bir sınav günü olacak.
Ulusal Birlik Partisi’nin 50. kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmada Başbakan Ünal Üstel’in sözleri, bu gerçeği bir kez daha hatırlattı: “UBP, halkın mücadelesinin, direncinin ve istikrarının simgesidir.”
Bu ifade, sadece bir siyasi slogan değil; Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinden bugüne kadar gelen bir iradenin özetidir.
UBP’nin, Kıbrıs Türk siyasetinde yarım asırdır süregelen liderliği, aslında halkın kendi kaderini tayin etme hakkının siyasal zeminde vücut bulmuş halidir.
Bugün gelinen noktada, Başbakan Üstel’in de altını çizdiği gibi, “Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın liderliğinde, ana vatan Türkiye ile omuz omuza daha güçlü bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” hedefi, bir tercih değil, bir zorunluluktur. Zira Doğu Akdeniz’de artan jeopolitik gerilimler, bölgesel çıkar çatışmaları ve uluslararası baskılar, Kıbrıs Türk halkının kendi egemenliğine sıkı sıkıya sarılmasını mecbur kılıyor.
Bununla birlikte, UBP içinde zaman zaman yaşanan kırgınlıklar, küskünlükler ve iç tartışmalar da göz ardı edilmemeli. Her büyük siyasi hareket gibi, UBP de kendi içinde zaman zaman farklı sesler barındırabiliyor.
Ancak Başbakan Üstel’in de ifade ettiği gibi, “Bu seçim, geçmişteki kırgınlıkların değil, ortak hedeflerin sandıkta buluşacağı bir sınav.”
Bu çağrı, aslında sadece partililere değil, tüm Kıbrıs Türk halkına yapılmış bir çağrıdır. Çünkü bu seçim, bir iktidar mücadelesinin ötesinde, devletin geleceğini belirleyecek bir irade beyanıdır.
Eşit egemen iki devlet vizyonu, bugün artık bir siyasal seçenek değil, Kıbrıs Türk halkının onurlu varlığını sürdürebilmesinin tek yoludur.
Yıllardır süren müzakereler, Rum tarafının uzlaşmaz tutumu, uluslararası camianın çifte standartlı yaklaşımları, bu gerçeği net biçimde ortaya koymuştur. Kıbrıs Türkü’nün kendi devletine, kendi yönetimine ve kendi iradesine sahip çıkması, bu adada barışın ve istikrarın teminatıdır.
Dolayısıyla 19 Ekim, geçmişteki kırgınlıkların gölgesinde değil, geleceğe dair ortak bir inançla karşılanmalıdır. Sandığa giden her birey, aslında sadece bir adaya oy vermeyecek; bu ülkenin bağımsızlığına, egemenliğine ve onurlu varlığına sahip çıkacaktır.
Bu bilinçle hareket eden bir halkın önünde hiçbir engel duramaz. Bizden söylemesi…