19 Ekim 2025 tarihinde Kıbrıs Türk halkı sandığa giderek bir kez daha kendi geleceğini kendi elleriyle belirlemiştir. Sabahın ilk ışıklarıyla başlayan heyecan, akşamın son dakikasına kadar aynı olgunlukla sürmüştür. Lefkoşa’nın Atatürk Meydanı’ndan Girne’nin sahillerine, Gazimağusa Namık Kemal Meydanı’ndan Güzelyurt’un portakal bahçelerine kadar aynı inanç ve kararlılık hissedilmiştir.
Bu seçim yalnızca bir adayın değil, bir anlayışın sınavıydı. Halk, demokrasiye olan bağlılığını sessizce göstermiştir. Verilen her oyda yılların emeği, mücadelesi ve Kıbrıs Türk halkının geleceğe dair inancı vardı.
Ancak sandık sonuçları, bu inancın kaybolduğunu değil, farklı bir ifade biçimi bulduğunu göstermektedir.
Kıbrıs Türk halkı, değişim iradesini ortaya koyarken dahi milli çizgiden kopmamış; yalnızca beklentilerini farklı bir yönetim anlayışıyla ifade etme yolunu seçmiştir.
Resmî olmayan sonuçlara göre Cumhuriyetçi Türk Partisi adayı Tufan Erhürman seçimi önde tamamlamıştır.
Ancak bu tablo, bir yenilgiden ziyade bir emanetin devri olarak görülmelidir. Çünkü Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlü desteğiyle son beş yılda Kıbrıs Türk halkının egemenliğini, kimliğini ve Doğu Akdeniz’deki varlığını güçlendiren bir siyaset izlemiştir.
Egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm vizyonu artık bir temenni değil, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin resmî ve Meclis kararıyla teyit edilmiş milli politikası hâline gelmiştir.
Bu çizgi, yalnızca bir dönemin tercihi değil, bir milletin onurunun ve varoluşunun ifadesidir.
Yeni Cumhurbaşkanı Sayın Tufan Erhürman, kampanya döneminde federasyon zeminini savunmuş olabilir. Ancak bugün, Meclis kararıyla kayıt altına alınmış egemen eşitlik ilkesi, Kıbrıs Türk halkının ortak iradesinin bir ürünü olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasıyla da tam uyum içindedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması” çağrısı, Türkiye’nin bu konudaki kararlılığının en açık göstergesidir. Aynı şekilde Milli Güvenlik Kurulu kararlarında da iki devletli çözüm anlayışının, Türkiye’nin değişmez devlet politikası olduğu vurgulanmıştır.
Devlet politikası kişilerle değişmez; bu temel, milletin iradesiyle oluşmuştur. Yeni dönemde de bu çizginin korunması, halkın ortak beklentisidir.
Kıbrıs Türk halkı, Türkiye Cumhuriyeti ile omuz omuza yürüyerek kendi devletini yaşatma bilincine erişmiştir.
Bu bilinç sarsılmaz, bu duruş değişmezdir.
Ve biz bu çizgiye öyle inanıyoruz ki “keşke” denecek bir duruma gelmeyeceğiz.
Çünkü bu davanın temeli inançla, sabırla ve doğru istikamette atılmıştır.
Bugün tablo ne olursa olsun, yarın yine aynı istikamette yürünecektir.
Seçim sonuçları elbette farklı duygular yaratacaktır. Ancak demokrasinin özü, milletin iradesine saygı göstermek ve o iradeyi yeni bir başlangıca dönüştürebilmektir.
Sabah olduğunda güneş yine aynı gökyüzüne doğacaktır. Çünkü bu yarımada, farklı fikirlerden ama ortak kaderden beslenen bir halkın evidir.
Ayrılıklardan değil, dayanışmadan güç alan bir yönde yol alınacaktır.
Bir milletin büyüklüğü, kazandığında değil, kaybettiğinde de gösterdiği sükûnetle ölçülür.
Kıbrıs Türk halkı dün akşam bu olgunluğu bir kez daha sergilemiştir.
Sandıktan çıkan tablo, halkın demokratik tercihlerinin bir sonucudur; ancak bu tercih ne olursa olsun, milli duruştan ve Türkiye ile kardeşlik bağından sapılmayacağı gerçeğini değiştirmez.
Bu topraklarda hiçbir sonuç, Türkiye–Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kardeşliğinin temellerini sarsamaz.
Seçim neticesinin ülkemize, halkımıza ve milli davamıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.