Kıbrıs meselesi uzun yıllardır uluslararası diplomasinin “donmuş dosyaları” arasında yer alıyor. 
Ancak geçtiğimiz günlerde Amerika’nın muhafazakâr yayın organı Washington Examiner’da yayımlanan analiz, bu kadim soruna dair alışılmış dengeleri sarsabilecek nitelikte. 
Makalede, Donald Trump’ın olası yeni döneminde Kıbrıs meselesinde “oyun değiştirici” bir rol üstlenebileceği, Türkiye’ye bugüne kadar kimsenin “bırakmaya değer bir şey” sunmadığı, fakat Trump’ın bunu yapabileceği vurgulanıyor. 
Aslına Star Kıbrıs olarak bizler bunu daha en baştan beri dile getiriyoruz. Bu konuda en az üç tane manşet hazırladık. 
Star Kıbrıs’ın “Trump formülü” olarak dile getirdiği, dünya da artık konuşulmaya başlanan bu tez, sadece bir diplomatik temenni değil, aynı zamanda Washington’daki stratejik hesapların da değiştiğini gösteriyor. 
Analiz, “Birleşmiş Milletlerin bugüne kadar Ankara’ya teklif etmediği savunma iş birliği paketlerini Amerika sunabilir” diyerek yeni bir müzakere zemininin doğabileceğine işaret ediyor. 
Özellikle Trump döneminde Erdoğan ile Washington arasındaki kişisel diyalog kanallarının yeniden tesis edilme çabası, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki rolünü yeniden tanımlayabilecek bir fırsata dönüşebilir. 
Diğer taraftan, dün Ada TV’ye konuk olan 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın açıklamaları da bu küresel hareketliliği yerel perspektiften tamamlıyor. 
Talat, “Kıbrıs’ta geçmiş dönemin askeri yapılanmaları artık farklı bir nitelik kazandı” diyerek yeni bir güç denklemine dikkat çekiyor. 
Bugün Fransa, ABD, Birleşik Krallık ve İsrail’in Ada’daki varlığı, Kıbrıs sorununu artık sadece iki toplum arasındaki bir ihtilaftan çıkarıp uluslararası güç mücadelesinin merkezine yerleştirmiş durumda. 
Bu tablo içinde Türkiye’nin rolü belirleyici bir öneme sahip. Ankara, bir yandan garantörlük statüsünü korumaya çalışırken diğer yandan bölgesel güç dengelerindeki değişime uyum sağlamak zorunda. 
Talat’ın da vurguladığı gibi, “bugünkü koşullar geçmişe kıyasla çok farklı seçenekler” sunuyor. Artık mesele sadece iki liderin masadaki tutumu değil, sahadaki askerî, diplomatik ve enerji politikalarının nasıl örtüşeceği. 
Eğer Washington gerçekten Ankara’ya BM’nin yıllardır veremediği bir teklifle yaklaşırsa, bu yalnızca Kıbrıs’ta değil, Doğu Akdeniz’in genel jeopolitiğinde de taşları yerinden oynatabilir. 
Ancak bu süreçte Türkiye’nin, Kıbrıs Türk halkının kazanımlarını koruyacak akılcı ve çok boyutlu bir strateji geliştirmesi şart. 
Yeni dönemin parolası açık: Donmuş sorunları çözmek için, alışılmış ezberleri kırmak gerekiyor. Bizden söylemesi…