Cumhuriyetçi Türk Partisi’nde yapılacak başkanlık seçimi dışarıdan demokratik bir yarış gibi görünse de aslında partinin uzun süredir taşıdığı iç çekişmeleri gün yüzüne çıkardı. Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesiyle parti fiilen bir lider boşluğuna girdi. Bu süreç demokratik değişim olarak sunulsa da perde arkasında kişisel değil, partideki belirli bir grubun yönlendirmesiyle gelişen siyasi hesapların etkili olduğu görülüyor.
CTP içinde oluşan gruplaşmalar, kurumsal devamlılıktan çok bireysel konum arayışlarını öne çıkarıyor. Her aday parti içi demokrasiyi savunurken tabanda güven azalıyor, tepede huzursuzluk artıyor. Parti yeni bir vizyon belirlemekten çok kendi dengesini korumaya çalışıyor. Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterilmesi ise bireysel bir tercihten ziyade, partideki bir kesimin o makamın boşalmasıyla kendi konumunu güçlendirme arzusunun yansıması olarak ortaya çıktı. Bu durum, kişisel hırslardan çok iç dengelerin etkili olduğunu gösteriyor. Kimi istekler olumlu sonuç verse de kimileri tam tersine sonuç doğurabiliyor.
Bu süreçte genel başkanlık için yarışan isimler Erkut Şahali, Asım Akansoy ve Dr. Sıla Usar İncirli oldu. Her üç aday da parti tabanına yenilenme, ortak akıl ve birlik mesajı verse de arka planda farklı grupların etkisi hissediliyor. Yarış, demokratik bir yenilenme sürecinden çok partinin gelecekteki yönünü belirleme mücadelesine dönüştü. Parti kulislerinde Akansoy önde, Şahali sol kanadın desteğiyle ikinci, İncirli ise sürpriz potansiyeli taşıyor. Kanaatimce Akansoy kazanır; teşkilattaki köklü bağları ve birleştirici profili, Erhürman sonrası geçiş için delegeleri ikna edecek. İlçe toplantıları sonucu değiştirebilir ama istikrar arayışı ağır basacak.
Dr. Sıla Usar İncirli genç ve toplumda karşılığı olan bir siyasetçi kimliğiyle, sağlık alanındaki birikimi ve toplumsal güveniyle öne çıkıyor. Önceki yerel seçimlerde sahaya sürülmesi, kazanmak kadar parti içi dengeleri etkilemeye dönük bir hamle olarak da görülmüştü. Genel başkanlığa adaylığı, değişim talebini temsil etse de delegelerde henüz yeterli ivme yakalayamadı; sembol olmaktan çok potansiyel taşıyan bir figür olarak kaldı.
Genel başkanlık tartışmalarının sürdüğü bu dönemde parti içinden erken seçim çağrıları yükseliyor. Bazı çevreler, Erhürman’ın Cumhurbaşkanlığı’nı fırsat bilerek 2026’da erken genel seçime gidilmesini öneriyor. Ancak bütçe onaylanmadan, Türkiye ile ekonomik işbirliği protokolleri tamamlanmadan yapılacak bir seçim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin istikrarını zedeler. Erken seçim söylemleri siyasi heyecan yaratabilir; ama devlet aklı, seçimi değil sürekliliği esas alır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde parlamenter sistemin sağlıklı işlemesi, yasama ve yürütme dengesine bağlıdır. Bu dengeyi sarsacak adımlar kısa vadede kazanç getirse de uzun vadede istikrarı zayıflatır.
Ulusal Birlik Partisi cephesinde ise durum farklıdır. Hükümetin sorumluluğunu taşıyan bir parti olarak UBP, disiplin ve kurumsal gelenekten güç alır. Ancak bazı milletvekillerinin iç tartışmaları basın yoluyla yürütmesi, bu çizgiyle bağdaşmaz. Parti içi eleştiriler elbette olmalıdır; fakat bunların yeri televizyon ekranları değil, parti kurullarıdır. UBP yalnızca bir siyasi parti değil, devlet istikrarının temel direğidir.
Sık seçimler demokrasinin göstergesi gibi görünse de küçük parlamentolarda karar alma mekanizmasını zayıflatır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi sınırlı temsil yapılarında sık seçimler, siyasal yorgunluğu artırır.
Bu nedenle bugünün önceliği seçim değil, sürdürülebilir yönetimdir. Ekonomik protokollerin tamamlanması, bütçenin zamanında geçmesi, kamu reformlarının uygulanması ve sosyal istikrarın korunması öncelikli olmalıdır.
Sonuçta ülkenin ihtiyacı polemik değil, uyumdur. CTP’deki güç mücadeleleri, UBP’deki disiplinsizlik söylentileri ve erken seçim tartışmaları, devletin kurumsal ciddiyetine gölge düşürmemelidir. Gerçek liderlik, sandığı öne almakta değil, ülkenin geleceğini güvenle taşımaktadır.