Törenin ihtişamı, siyasetin sessizliği

Diplomaside bazen en çok konuşan cümleler değil, dikkatle saklanan sessizliklerdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın Ankara’ya yaptığı ilk resmi ziyaret de tam olarak böyle bir tablo sundu: Tören tamdı, nezaket eksiksizdi, mesajlar ölçülüydü…

Diplomaside bazen en çok konuşan cümleler değil, dikkatle saklanan sessizliklerdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın Ankara’ya yaptığı ilk resmi ziyaret de tam olarak böyle bir tablo sundu: Tören tamdı, nezaket eksiksizdi, mesajlar ölçülüydü…
Ama asıl hikâye, törensel ihtişamın ardındaki diplomatik bekleyişte saklıydı.
Çünkü Ankara’da verilen görüntü ne kadar kusursuz olursa olsun, Kıbrıs’ta yeni dönemin gerçek sahnesi Ankara’nın turkuvaz halıları değil, Birleşmiş Milletler’in koridorları olacak.
ANITKABİR’DE BAŞLAYAN YOLCULUK: KİMLİK, DEĞERLER
Erhürman’ın ziyaretinin ilk durağı Anıtkabir’di. Atatürk’ün huzurunda Türk ulusunun kurucu değerlerine atfedilen vefa, yalnızca bir protokol gereği değildi; Kıbrıs Türk halkının kendisini nerede konumlandırdığının da güçlü bir ifadesiydi.
Özel deftere yazdığı şu cümle, Ankara ziyaretinin ruhunu önden tarif etti:
“Kıbrıs Türk halkı modern değerleri, üretimi, eğitimi, kültürü ve ahlakı ön planda tutarak ilerlemeye devam edecektir.”
Bu cümlede hem çağdaşlık, hem demokrasi, hem de Kıbrıslı Türklerin yön duygusuna dair net bir tarif vardı.
Ve belki de en önemlisi: Son seçimlerin mesajı tam olarak buydu. Belirsizliğe değil netliğe, oyalamaya değil sonuca, içe kapanmaya değil dünyayla uyumlu bir siyasi çizgiye ihtiyaç…
TBMM’DE NEZAKET, AMA ARKA PLANDA YENİ BİR SİYASİ GERÇEKLİK
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ile yapılan görüşme, Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki partilerüstü yaklaşımının vurgulandığı ölçülü bir temas oldu. İki ülke arasındaki dayanışma teyit edildi.
Ancak Ankara’nın salonlarında dolaşan sessiz bir gerçek vardı: Erhürman bu ziyareti, Kıbrıs Türk halkının 19 Ekim’de ortaya koyduğu yeni siyasal iradenin temsilcisi olarak yapıyordu.
Daha Lefkoşa’da yemin töreninden sadece 90 dakika sonra söylemişti:
“Masaya sadece konuşmak için oturmayacağız. Başından başarısızlığı belli bir sürece girmeyeceğiz.”
Ankara’ya bu cümleyle geldi. Ve bu duruş, ziyaret boyunca onun diplomatik pusulası olmaya devam etti.
FİDAN İLE UZUN GÖRÜŞME
Dışişleri Konutu’ndaki baş başa görüşme ve çalışma yemeği en kritik aşamaydı. Beklenenden uzun sürdü. Bu, iki tarafın konuşacak çok şeyi olduğunun ve birlikte çalışabileceklerinin işaretiydi.
Ancak ortada hâlâ bir gerçek vardı:
• İlkeler konuşuldu,
• Yaklaşımlar değerlendirildi,
• Ama ortak bir strateji ortaya çıkmadı.
Türkiye kendi “egemen eşitlik – iki devletlilik” perspektifini korurken; Erhürman net şekilde “siyasi eşitlik – kurucu ortaklık – BM parametreleri – takvimli süreç” çerçevesinden uzaklaşmadı.
Bu yüzden Ankara toplantılarından bir çözüm modeli çıkmadı.
Ve belki de çıkması gerekmiyordu.
Çünkü çözüm modelleri artık Ankara’da değil, BM’de test edilecek.
KÜLLİYE’DEKİ TÖREN: İHTİŞAMLA VERİLEN İNCE BİR MESAJ
Günün vitrini elbette Beştepe’deki tam teşekküllü devlet töreniydi. 21 pare top atışı, askerî tören mangası, turkuvaz halı, bandonun marşı, protokolün her santimetresi…
Fakat bu törenin bir katmanı daha vardı.
Açıkça söylenmese de bilinir: Erhürman seçim döneminde Ankara’nın doğal adayı değildi.
Yine de —ve tam da bu nedenle— Erdoğan’ın tüm protokolü eksiksiz uygulatması bilinçli bir tercihti.
Bu, Ankara’nın şu mesajıydı:
“Kıbrıs Türk halkının seçtiği lider kim olursa olsun, KKTC Cumhurbaşkanlığı bizim gözümüzde devlet onuruna sahip bir makamdır.”
“TRNC”yi sadece Türkiye tanıyor olabilir. Ama Ankara, bu makamın prestijini sembolik düzeyde en üst seviyede tutmayı tercih etti.
Bu yönüyle tören yalnızca bir karşılama değil; Kıbrıs Türk siyasi iradesine saygının devlet diliyle ifadesiydi.
PARALEL ÇİZGİLER, NAZİK MESAFE
Törenden sonra yapılan açıklamalarda da aynı tablo görüldü. Erdoğan, “Ada’da iki devletin yan yana varlığının en gerçekçi çözüm olduğunu” söyledi. “Egemen eşitlik” ve “eşit uluslararası statü” vurgusunu yineledi. “İki devletli çözüm” demedi, ama onu tarif etti.
Erhürman, federal çözümün tüm parametrelerini, adını söylemeden anlattı. “İki kurucu ortak”, “siyasi eşitlik” ve “ortak yetki alanları” vurgusu yaptı. Sonuç odaklı, takvimli bir BM sürecine hazır olduklarını belirtti.
İki lider birbirini sıkıştırmadı. Gerilim yaratılmadı. Ama ortak bir vizyon da çıkmadı.
ŞİMDİ SAHNE BM’DE
Ankara’daki nazik sessizliğin gerçek sebebi işte burada yatıyor. BM Genel Sekreteri’nin özel temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar, birkaç hafta içinde yeniden adaya geliyor ve yeni bir diplomatik test başlıyor:
• Taraflarla yakınlaştırma görüşmeleri,
• Bir liderler öğle/akşam yemeği ihtimali,
• Ve yıl bitmeden güçlü bir olasılık: gayriresmî 5+1 toplantısı.
Bu toplantı eski usul olmayacak. Başlarsa yeni süreçte BM bu defa Crans-Montana sürecine giderken yapılan hatalar tekrar etmeyecek.
Yeni süreç kısa, yapılandırılmış, takvimli, sorumluluk üreten bir model olacak.
Ama bunun tek şartı var: Güney Kıbrıs’ın Erhürman’ın açıkladığı dört koşulu kabul etmeye hazır olması. Ne bunlar?
1. Siyasi eşitlik
2. Takvimli süreç
3. Tüm convergencelerin kabulü
4. Çöküş olursa statükoya dönüşün reddi
Bu koşullar olmadan müzakere masası kurulmaz.
DİPLOMASİ BM’DE BAŞLIYOR
Erhürman’ın Ankara ziyareti üç kritik gerçeği netleştirdi:
1. Türkiye–KKTC ilişkileri kurumsal saygı, prestij ve protokol açısından üst seviyede tutuldu.
2. Taraflar nazik ama kararlı biçimde kendi çözüm modellerinde duruyor; yakınlaşma yok, ama kriz de yok.
3. Asıl süreç Ankara’da değil; Holguín Cuéllar’ın yürüteceği BM diplomasisinde şekillenecek. Ankara sahneyi hazırladı. Ama oyunu yazacak olan BM masasıdır.
Yeni bir süreç mümkün mü?
Evet, ama ancak ve ancak Güney Kıbrıs sonuç odaklı bir masaya gelmeye hazır olursa.

Bu haber 41 defa okunmuştur

:

:

:

: