Kıbrıs liderleri sekiz yıl aradan sonra ilk kez, sosyal etkinlikler ve 5+1 formatlı “gayrı-resmi” kalabalık toplantılar bir yana, gerçek anlamda baş başa bir araya geldi. 20 Kasım Çarşamba günü ara bölgede gerçekleştirilen Erhürman–Hristodulidis görüşmesini, yıllardır yaptığı gibi yakından ve ilgiyle izleyen biri olarak söyleyebilirim ki, bu buluşma ne büyük beklentiler ne de büyük hayal kırıklıklarıyla bitti. Ama bir şey oldu: O kapı yeniden aralandı.
Bu küçük bir cümle gibi duruyor ama Kıbrıs’ın siyasetinde kapılar ya tamamen kapanır ya da aralık bırakılır; o aralık bazen her şeydir.
Haber değeri taşıyan ilk işaret aslında görüşme günü değil, ondan haftalar önce verildi. BM Genel Sekreteri’nin kişisel temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar’ın 3–11 Kasım arasında Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan’ı kapsayan ziyaretini Erhürman’ın talebi üzerine 4 Aralık’a ertelemesi, olayın ciddiyetini gösteriyordu.
Bu “daha sonra gelin” talebinin iki nedeni var:
1. Türkiye ile kapsamlı istişare ihtiyacı. Geleneksel nezaket görüşmesinin ötesinde, yeni dönemin çerçevesinin Ankara’yla ciddi şekilde tartışılması gerekiyordu.
2. Arşiv çalışması ve hazırlık. Önceki süreçleri gözden geçirmek, Crans Montana’dan bugüne nelerin masada kaldığı, nelerin çöktüğü, nelerin yeniden inşa edilebileceği… Tüm bunları gözden geçirmek ve dört maddelik metodoloji önerisini slogan aşamasından çıkarıp dosyaya dönüşmüş bir diplomatik çerçeveye oturtmak.
Holguín’in bu isteği kabul etmesi, BM’nin de bu kez yalnızca “başlayalım, bakarız” tarzı bir sürece hevesli olmadığını, daha planlı bir zemin istediğini gösteriyor.
Görüşme: Küçük sandviçler, büyük soru işaretleri
Ara bölgede, Diagne’nin ikametgahındaki buluşma, dışarıdan bakıldığında alışılageldik bir protokol fotoğrafından ibaretti. İçerideyse 85 dakikalık bir diplomatik satranç oynandı.
Liderlerin birbirlerine söylediklerini bilmiyoruz ama söylediklerinden çok söylemedikleri dikkatimi çekti.
Hristodulidis Saray’a döner dönmez yaptığı açıklamada, Erhürman’ın BBF’yi savunup savunmadığı ya da dört maddelik metodolojide ısrarcı olup olmadığı sorularına topu “karşı tarafa bırakmayı” tercih etti. Bir nevi “onun pozisyonunu o açıklasın” dedi. Bu, yeni sürecin ilk nazik manevralarından biri.
Erhürman ise görüşmenin “samimi ve olumlu bir atmosferde” geçtiğini söylerken, ihtiyatlı bir gerçekliği de gizlemedi: “Adaya bir çözüm atmosferi hâkim değil.” Yani: henüz umut yok ama umudun kapısı açık.
10 maddelik paket: Atmosferi inşa etmek
Erhürman’ın sunduğu 10 maddelik atmosfer paketi, Kıbrıs’ta genellikle göz ardı edilen bir gerçeğin altını çiziyor: Büyük çözümlerin yolu bazen küçük pratik adımlardan geçer.
• Karma evliliklerin çocuklarına vatandaşlık
• Yeni geçiş noktaları
• Yeşil Hat ticaretindeki bürokratik engellerin azaltılması
• Hellim üreticilerinin bekleyen sözleşme sorunu
• Güvenlik güçleri arasında iletişim kanalı
• Ara bölgede bir yol genişletme çalışmasının iki lider tarafından birlikte başlatılması
Bunlar Kıbrıs’ın “büyük resmi” değil, ama büyük resmin önündeki buğuyu temizleyen dokunuşlar.
Dört ayaklı metodoloji: Oyun değiştirici olabilir mi?
Erhürman’ın seçim öncesi halka sunduğu dört maddelik metodoloji önerisinin artık BM’ye ve Rum lidere resmen iletilmiş olması önemli bir aşama.
Biraz sıralamayı değiştirerek tekrar sunayım:
• Sürecin takvime bağlanması,
• Sürecin ucu açık olmaması,
• Sonuçsuz geri çekilmeye karşı önlem alınması,
• Siyasi eşitliğin tartışma konusu yapılmaması.
Christodoulidis’in bu maddelere nasıl yanıt vereceği Holguín’in gelişiyle daha netleşecek. Ancak şimdiden söyleyebilirim ki, Rum tarafı Crans Montana’dan “kaldığı yerden” devam etmekte kararlı; Türk tarafı ise metodolojiyi değiştirmeden masaya oturmayacak gibi görünüyor.
Sekiz yıl sonra ilk adım: Çok mu geç?
Görüşmenin önemi, liderlerin ne söylediğinden ziyade, sekiz yıllık bir boşluğun ardından bu görüşmenin gerçekleşmiş olması.
2017 yazında Crans Montana’da yaşanan kopuş, iki tarafın da birbirine olan güvenini tüketti. Sekiz yıl boyunca liderler adeta iki paralel evrende yaşamış gibi davrandı. Sonuç; ortak bir zemin değil, ortak bir sessizlik oldu.
20 Kasım görüşmesi, bu sessizliğe ilk çentik.
Ama kırılgan bir çentik…
Aralık ayının anlamı
Holguín’in 4 Aralık’taki gelişi ve 5–6 Aralık görüşmeleri belirleyici olacak. Aralık ayı şu üç soruya cevap verecek:
1. Taraflar gerçekten bir süreç mi istiyor, yoksa yalnızca “sürece benzer bir atmosfer” mi yaratmak istiyor?
2. Metodoloji mi masaya konacak, yoksa Crans Montana’nın tozlu klasörleri mi?
3. AB’nin 2026 Kıbrıs Dönem Başkanlığı yaklaşırken, Avrupa’nın Türkiye’ye bakışı bu süreci iten bir faktör olabilir mi?
Bu soruların cevabı, Kıbrıs’ta yeni bir dönemin başlayıp başlamayacağını belirleyecek.
Benim görüşüm şu:
• Kıbrıs’ta çözüm ihtimali güçlü değil.
• Ama çözüm sürecinin yeniden başlaması için küçük pencere yeniden açıldı.
• Bu pencerenin kapanıp kapanmayacağı ise Holguín’in adaya inişiyle başlayacak diplomatik mimariye bağlı.
Kapı henüz aralık. Rüzgâr ters eserse kapanır. Ama doğru bir rüzgâr girerse, belki sekiz yılın ardından ilk kez, içerideki hava da değişir.
Kıbrıs’ın kaderi yine liderlerin cesaretine, toplumların olgunluğuna ve diplomatların aklına kaldı. Yeni bir dönem mi başlıyor? Bunu söylemek için erken. Ama bir kırılgan umut, nihayet, yeniden sahnede.